İş dünyasında her gün çiğnenen onurumuzu Zoom CEO’sunun vizyonu ayağa kaldırabilir mi? 

9 Haziran 2024

Padişah fermanı gibi bir mesaj: Bilmem Kim Bey veya Hanım yarın sizi acilen toplantıya bekliyor! Bu fermanın başında veya sonunda “Yarın müsait misiniz?” sorusu yok. Çünkü “Bilmem Kim Bey” bu örnekte müşteri pozisyonunda. Dolayısıyla onun şartlarına uyulacak. 

Haliyle ertesi sabah erkenden yollara dökülüyor ve İstanbul trafiğinde 1-1,5 saat geçirerek toplantının yapılacağı yere ulaşıyorsunuz. Kibarlıktan çıt diye kırılacak bir asistan karşılayıp “Sizi biraz bekleteceğiz, ne ikram edelim?” diye soruyor. 

Çay-kahve içip glüten bombası atıştırmaların da tadına bakarak bir 25-30 dakika bekledikten sonra “Bilmem Kim Bey” geliyor. Hal-hatır sorma, havadan-sudan muhabbet derken 10-15 dakika da öyle geçiyor. 

Sonra Bilmem Kim Bey sadede gelip, sözgelimi; fon renginin şöyle değil de böyle olması gerekliliğini tartışmaya açıyor. Sonunda onun zaten baştan beri kafasında olan renk seçiliyor. Yeniden trafik vs. derken ofise dönüş öğleden sonrayı buluyor. 

20 yılı aşkın beyaz yakalı mesai tarihimde defalarca maruz kaldığım bir işleyiş bu. Her şirkette değil elbette ama kimi şirketlerin kültüründe “toplantı yapmış olmak için toplantı yaparak patrona kendini iyi hissettirme” maddesi yazılı olmayan bir kural. Nihayetinde ortada bir iş ilişkisi varsa zamanımızı da satın alıyorlar diye katlanmak gerekiyor. 

İşin onur kırıcı tarafı 

Genellikle çalışırken mutlu olan biriyim. Çalışırken uyumayı unuttuğum zamanlar olur. Ancak işin gereksiz bazı toplantılarla (her toplantı değil) geçen kısmı bana her zaman onur kırıcı geldi ve hep öyle olacak. Çünkü işin bu kısmında çalışmak yok. Sadece birilerine kendini iyi ve güçlü hissettirmek var. 

2020 yılında yaşadığımız küresel pandemi çok canlar aldı, hepimizi eve hapsetti, epey canımızı sıktı ama böyle konularda paradigmayı da biraz değiştirdi neyse ki. Evimizden konferans programları marifetiyle toplantılara katılabilir olduk. Tabii onun da suyu çıktı. Yarınki Zoom toplantılarını ne zaman yapalım gibi sebeplerden Zoom toplantısı yapar olduk. 

Şu sıralar yavaş yavaş çevrimiçi toplantıları unutup fabrika ayarlarına geri dönüyoruz. “Hiçbir şey yüz yüze toplantının yerini tutmuyor” cümlesi bir virüs gibi yayılıyor. Başa dönüyoruz: Bilmem Kim Bey veya Hanım bizi acilen toplantıya bekliyor. 

Eric Yuan’ın vizyonu ne, neden farklı? 

The Verge Baş Editörü Nilay Patel’in Decoder isimli podcast serisinin yeni bölümünde Zoom Ceo’su Eric Yuan’ın söylediklerini dinlerken yazının yukarıdaki kısmını yazmaya başlamıştım. Çünkü sunduğu vizyon bugüne kadar yapay zekâ ile ilgili belki de beni en çok heyecanlandıran vizyondu. Yuan, yapay zekânın ele geçireceği işler, varoluş tehditi gibi aylardır okuyup okuyup sıkıldığımız şeyler yerine, dijital ikiz ihtimalinden söz ediyordu. 

Onun vizyonu Zoom toplantılarına bizim yerimize bizi temel alarak yaratılmış dijital ikizlerimizin girmesi yönündeydi. İşimizi alacak bir yapay zekâdan değil, bizim yerimize çalışacak bir dijital ikizimizden söz etmesi Yuan’ın söylediklerini bugüne kadar duyduklarımdan farklı hale getiriyordu. 

Herkesin kendi dijital ikizi olursa…

Elbette burada bir soru var. O noktaya geldik mi? Ona nasıl güvenebilirim? Aynı anda kaç tane dijital ikizim olabilir? Herkes dijital ikizlerini toplantıya veya işe gönderecekse, biz ne yapacağız? 

Nilay Patel bu soruların büyük bölümünü Yuan’a sormuş. Birincisi; o noktaya henüz gelmediğimiz açık. Ancak Yuan buna meydan okuyor. “Herkes aynı LLM (Geniş Dil Modeli) paylaşıyor, bu hiç mantıklı değil” diyor örneğin. 

Çarpıcı bir şekilde devam ediyor:Kendi LLM’im olmalı; Eric’in LLM’i, Nilay’ın LLM’i. Hepimizin kendi LLM’miz olacak. Esasen dijital ikizin temeli budur. O zaman dijital ikizime güvenebilirim. Bazen toplantıya katılmak istersem katılırım. Katılmak istemiyorsam katılmak için dijital ikizimi gönderebilirim. Gelecek budur.” 

Söyledikleri şu an büyük bir hayal gibi geliyor haliyle ancak bugüne kadar gördüklerimiz düşünülürse bence imkânsız değil. Dil modelleri nasıl internetin tüm verisiyle eğitilip genel bir eğilime ulaşılıyorsa, sadece benim verilerimle eğitilen bir dil modeli de benim dijital ikizim olamaz mı? 

Yuan’a göre bu sürecin çok çok başındayız. Tabii bir sürü ek soru da var. Böyle olunca, insanların dijital ikizleri bir kere çıkarıldıktan sonra onlara ihtiyaç kalmayabilir. Haliyle birçok yasal düzenlemeye ihtiyaç var. Ancak hayal etmek güzel. Hatta sadece Zoom toplantılarına katılmakla da yetinmeyebilir. Bizim yerimize e-mailleri de cevaplayabilir mesela. 

Çoklu dijital ikizler ihtimali

Eric Yuan’ın vizyonu (ya da hayali mi demeliyiz?) bununla sınırlı değil. Bu dijital ikiz neden bir tane olsun ki diyor. Çoklu ve sınırsız dijital ikizler ihtimalinden söz ediyor. Eğitiminize bağlı olarak bir dijital ikiziniz satışta yetenekliyken bir başkası mühendislik alanında yetkin olabilir diyor. Artık toplantının niteliğine göre hangisine ihtiyaç varsa. 

Nihayetinde yönetici pozisyonuna geçmiş bir mühendis de MBA ile filan pazarlama yeteneklerini geliştirmiş olmuyor mu? Burada tabii bunun güvenliği meselesi var. Dijital ikizlerimizin gerçekten bize ait olduğunu nasıl ispatlayacağız? Yuan, bunun yapay zekâ tabanlı kimlik doğrulaması ve kripto teknolojisiyle gayet mümkün olduğunu belirtiyor. 

Zoom’un vizyonunu da işte bu dijital ikiz teknolojisi üzerine oturtuyor. 

O ne vizyon, bu ne lahana turşusu Eric’ciğim?

Her iyi gazeteci gibi Nilay Patel de devam sorularıyla sıkıştırıyor tabii. Kaydı dinler veya transkripti okursanız detaylar var. Ancak geçmişte Zoom ile ilgili ironik bir yazı yazdığım için ben tabii “vizyonun şıkır şıkırmış ama sen çalışanlarını ofise geri çağırdın, o ne vizyon bu ne lahana turşusu” diye sormasını bekledim Patel’in ki, sormuş zaten. 

Bununla ilgili iki yanıtı var Yuan’ın. İlk yanıtı müşterilerimize hibrit çalışmayı öneriyorsak veya müşterilerimiz hibrite döndüyse bunu deneyimlemeden iyi hizmet veremeyiz şeklinde. İkinci olaraksa, bunun Zoom’a özel bir sebebi olduğunu söylemiş. Pandemi sırasında 6 bin kişiyi işe aldıklarını ve normalde 2 bin olan çalışan sayısının 8 bine ulaştığını hatırlatmış. “Yeni işe alınan çalışan sayısı mevcudun kat kat üstüyse, güven oluşturmak için onları yüz yüze bir araya getirmek zorunda kalırsınız” demiş özetle. Bu yüzden hibrit çalışma düzenine dönmüşler.  

Sorunu doğru tanımlayarak başlamak

“Hepimiz işsiz mi kalacağız ya da robotlar genel yapay zekâ düzenine erişip insanlığı yok edecek mi?” gibi bilim kurgu destekli distopyaların arasında Eric Yuan’ın vizyonu bana epey iyi geldi. 

“Eee her işi ikizimiz yapacaksa biz ne yapacağız, buradan da bir varoluş problemi çıkmaz mı?” diye sorabilirsiniz. Bilmem Kim Bey veya Hanım’ın egosunu cilalamak yerine daha anlamlı işler yapabiliriz mesela. 

Haftada 5-6 gün yerine 2 gün çalışabiliriz, ailemizle daha fazla vakit geçirip daha fazla gezebiliriz. Çok istiyorsa, ikizlerimiz toplantı yaparken Bilmem Kim Bey veya Hanım ile golf kulübünde kahve de içebiliriz.

Şu an çok ütopya gibi tınladığının farkındayım. Peki teknolojik olarak bu da mümkünse, neden sadece en kötü ihtimali düşünüyoruz? İnsanların böyle bir vizyonu paylaşamayacağından, kapitalizmin buna izin ve imkân vermeyeceğinden eminsek sorun robotlarda mı yoksa insanlarda mı? Öyleyse soralım: Yapay zekâ mı işimizi elimizden alır, yoksa onun sahibi olacak insan ve kurumların hırsı mı? 

Mücadeleye bir yerden başlayacaksak sorunu doğru tanımlayarak başlamalıyız bence. 

***

Not: Henüz dijital ikizim olmadığım için bu yazıdan sonra bir süre tatile çıkıyorum:) 26 Haziran 2024 Çarşamba günü görüşmek ümidiyle

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.