Köfteci Yusuf’tan alınacak paha biçilemez iletişim dersleri

16 Ekim 2024

Gerçek bir esnafla müşterisi arasında kurulan iletişim kelimelerin ötesindedir. Bir esnaf dükkanında büyüdüğüm ve bunu erken yaşta öğrendiğim için hep kendimi şanslı sayarım. 

1990’ların başında bir gözlükçü dükkanındayız. Bir baba ve kızı müşteri olarak geliyor. Reçete tezgâha konuyor ve dükkânın sahibi, rahmetli Ruşen Amcam gözlükleri çıkarmaya başlıyor. Çıkardığı gözlüklerin tamamı devletin karşıladığı en ucuz gözlükler. 

Çocuk gözlükleri beğenmiyor. Ben de acar çırak atikliğimle duruma elkoyuyorum. Çocuğun beğeneceği türde daha pahalı gözlükleri çıkarıveriyorum. Amcam bir duraksıyor, ama bozuntuya vermiyor. 

Çocuk hemen benim çıkardığım gözlüklerden birini beğeniyor; haliyle seviniyor ve gururla amcama bakıyorum. O hiç öyle bakmıyor, anlamıyorum. Ödenmesi gereken fark açıklandığında çocuğun babası da bozuluyor. Bir şeyler demek istiyor, diyemiyor. Durumla nasıl baş edeceğini bilemeyen baba sonunda “Biz biraz düşünelim” diyor ve dükkândan çıkıyorlar. 

Onlar çıkar çıkmaz amcam beni paylıyor. “Bak” diyor, “o adam şurada işçi. Yıllardır bana gelir. Aldığı maaşı da yapacağı alışverişin sınırını da biliyorum. Buna güvendiği için bana geliyor. Ben bilmiyor muyum o gözlükleri çıkarıp adamı mahcup etmeyi?” 

Özetle ben, acul işgüzarlığımla müşteriyle esnaf arasında kurulan güven ilişkisine, sessiz iletişime dinamit koymuş oluyorum. Burada sadece esnaflık değil, iki iletişim dersi de var görebilen için. 

İyi iletişim kurmak için muhatabınızı çok iyi tanımalısınız. Her ne kadar siz bir kurum olsanız da bireylerle kurduğunuz iletişim bireyseldir.

Köfteci Yusuf videosunun sıradışı başlangıcı

Köfteci Yusuf olayı patladığında açıkçası hiç böyle bir kriz yönetimi beklememiştim. “Şimdi bir açıklama yaparlar, vatan millet edebiyatıyla işin içinden çıkmaya çalışırlar, o da tam işlemez” diye düşünmüştüm. O anlamda Yusuf Akkaş’ın (yazıda kafa karıştırmamak için Köfteci Yusuf diye anılacak) 35 dakikalık videosu tam bir ters köşe oldu benim için. 

Bu dikkat dağınıklığı ortamında, her şeyin kısasının, özetinin makbul olduğu dünyada “35 dakikalık bir videoyla ne anlatmış olabilir ki” küçümsemesiyle tıkladım videoyu. Daha selamlama kısmında ters köşe oldum. 

Köfteci Yusuf, belki “enfokrasi” sözcüğünü hiç bilmeden, artık tek bir kamusal alandan söz edilemeyeceğinin farkındaydı. Hepimiz köfte yiyor olsak da hepimiz aynı odada değildik. Konuşacağı kitlenin bölünmüşlüğünü çok iyi analiz etmişti. “Şimdi ilk girişteki cümleyi yazarken bile o kadar çok düşünmek zorunda kaldım ki, sonrasında aslında dedim ki ilk girişte bundan bahsetmeliyim. Dedim ki nasıl selam vereyim? ‘Selamün aleyküm’ diyeyim, sonra dedim Allah Allah, birileri şey der. Sonra da dedim ‘merhaba’ desem, başka birileri bir şey diyecek. Bu ülkede aslında, hani sadece işiyle uğraşıp kendin kalabilmek veya bir şeyi imâ etmeyebilmek bile o kadar zorlaşmış ki. Selam vermemizdeki cümlede bile düşünmek zorunda kalıyoruz” diyerek başlıyordu. 

Muhalif siyasetin, siyasi iletişimin bile yeni yeni çözebildiği, koca koca markaların, reklamcıların bile tam anlamadığı hakikati Köfteci Yusuf esnaf içgüdüsüyle basitçe analiz etmiş ve çok net ifade etmişti. Buradan sonra ne söylerse söylesin, daha sahici görüneceği kesin gibiydi. Köfteci Yusuf iki yankı odasından birine girmeyi veya ikisine de girmeyip soğuk bir kurumsal konuşma yapmayı reddediyordu. Tam da çağımıza uygun şekilde.

Kilit kelime: Sıradanlaşma ve Ebrar Karakurt örneği

Videoyu izledikçe bu son derece amatör görünen iletişim aslında bilinçli yapılmış olabilir mi, diye bir kurt düştü içime. Bu kadar doğallık da bir iletişimci tasarımı olabilir miydi? Çünkü uzun zamandır bu kadar doğal görünüp bu kadar iyi işleyen bir iletişim görmemiştim. 

Köfteci Yusuf, sanki benim bu şüphemi de sezmiş gibi videonun ortalarında bir yerde onu da açıklayıverdi. “Kusura bakmayın yani, bir sürü basın danışmanı, bir sürü profesyonel firma destek vermek istiyor. Yani biz belki de burada danışmanlarımızla profesyonel bir şekilde bu konuları anlatmamız gerekiyor. Ama biz bugüne kadar böyle gelmedik. Biz kendi gibi olarak geldik, biz sıradanlaşmak da istemiyoruz.” 

Buradaki kilit kelime bence şu: Sıradanlaşma. Köfteci Yusuf sıradanlaşma derken aslında algoritmaların, profesyonellik denen sentetikleşmenin düzleştirdiği kültürü ifade etmeye çalışıyordu. Böylece herhangi bir yankı odasına girip yok olmuyordu. Ağustos başında yine bu köşede Ebrar Karakurt örneği üzerinden yazdıklarımın bir sağlaması gibiydi bu. Hatırlayalım:

“Ebrar Karakurt’un alışılageldik bütün ‘celebrity’ normlarına aykırı hareket ederek yükselmesi de tamamen çağımızın yeni bıkkınlığıyla ilgili. Kimse algoritmaların ve kalıpların dışına çıkarak risk almak istemiyor. Oysa günümüzün iletişim ortamı, herkesi memnun edemeyeceğinden emin olma eşiğiyle başlıyor. Herkesi memnun etmeye çalıştığınızda dümdüz bir şeye dönüşüyorsunuz. Bunun yerine biraz risk almak her şeyi değiştirebiliyor. Doğru bilinen pek çok şeyin o kadar da doğru olmadığı anlaşılıyor. Tabii risk almak derken sırf dikkat çekmek için abuk subuk paylaşımlar yapmaktan söz etmiyorum. Burada risk almaktan kastım, kendini olduğu gibi ve olduğu kadar yansıtabilme riski. Bizi makinelere karşı üstün kılan da, algoritmaların düzleştirdiği kültüre karşı çaresiz kalmaktan kurtaracak olan da bu belki de. Çünkü leş gibi politik doğruculuk da, “hem ayranım dökülmesin hem yoğurdum ekşimesin” tavrı da eskisi kadar işlemiyor artık.”

Özetlemek yerine anlatmak

Köfteci Yusuf olayının detaylarıyla ilgilenmiyorum. Ürününde domuz eti mi varmış, kumpas mı kurulmuş, birileri çökmeye mi çalışmış, bilmem. Onlar gazeteciliğin konusu. 

Benim burada ifade etmek istediğim, verili durum üzerinden yaptığı iletişimin şaşırtıcılığı ve çağa uygunluğu. Her zaman bu şekilde amatörce davranmak işlemeyebilir tabii. Marka kimliği ve olayın kendisi de önemli. Ancak şunu net bir şekilde görebiliyorum: Dünyanın en iyi iletişimcisine dünya kadar para dökse, kendini bu kadar iyi anlatamayabilirdi. Belki bilerek belki bilmeyerek, çağımızda iletişimin şifrelerini çözmüş Yusuf Akkaş. 

Videonun kalan kısmında neden daha ucuza köfte ya da et satabildiğini tane tane anlatıyor mesela. İkna ediyor da. Kendisine yapılan saldırıların, olası diğer girişimcileri umutsuzluğa sürükleyeceğine üzüldüğünü de söylüyor. Bunların tümü nokta atışı hamleler. Toplumun dilinden, toplumun anlayacağı şekilde, heyecanını hissettiren bir şekilde anlatıyor. Burada da kilit kelimemiz “anlatmak.”

Daha geçen pazar yazısında yapay zekânın hüküm sürdüğü çağda özetlemekle anlatmak arasındaki farkı anlayabilenlerin kazanacağını savunmuştum. İşte o yazıda savunduğum şeyin en iyi örneği Köfteci Yusuf’un videosu. 

Işığıyla, kadrajıyla, dekoruyla, profesyonel bir iletişimcinin uğraşsa yapmayacağı kadar amatör bir video. Ancak tam da bu nedenle son derece profesyonel bir iletişim bu. Yeni medya çağında iletişimin muazzam çelişkisi. 

Bu kadar doğal konuşan ve anlatan birinin, o köftenin içine de doğal olmayan bir şey koymayacağına ikna eder gibi. Uluslararası iletişim konferanslarında, dünyaca ünlü uzmanlardan alamayacağınız kadar net bir ders ve örnek var burada.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.