OpenAI'ın CEO'su Sam Altman ile Apple'ın eski tasarımcısı Johny Ive ortak bir girişim başlatıyor. İddia o ki, yaratacakları yeni teknolojide ekran olmayacak, onu konuşarak kullanacağız.
Yıllar önce ekran savaşları vardı. Plazma ekrancılara karşı LCD ekrancılar, internet forumlarında bir araya gelip güreşe tutuşur, kimi zaman küfürleşmeye varan gerginlikler yaşanırdı.
“Şu şu koşullarda plazma, bu bu koşullarda LCD iyidir” diyen arabulucular gelince ortalık biraz sakinleşirdi.
İnternet forumları adeta bu kavgalar için icat edilmişti de teknoloji onlara ihtiyaç olsun diye ikilik üretiyordu.
Sonrasında telefon ekranlarına gömüldüğümüz çağ başladığı için aynı iddialı kavgacılar bu kez “Android mi iOS mu?” diye ikiye bölündüler.
Kahvede “VHS mi, Beta mı?” kavgası yapan babalar, genetik miraslarını forumlarda “iOS mu, Android mi, plazma mı, LCD mi?” kavgası yapsın diye evlatlarına aktarmış gibiydi.
O arada LED, OLED, AMOLED üstüne üstlük 4K, 8K gibi yepyeni teknolojilerle hangi ekranın daha iyi olduğuna dair kavga edemeyecek kadar yorulduk.
Dahası, buzdolabından tencereye nasılsa her şeyin bir ekranı oluverdi ve artık bir cihazın ekranının olması bir üstünlük göstergesiydi.
Fakat şimdi hazır olun, yeni bir çağın ve kavganın eşiğindeyiz. Ekrana ihtiyacımız var mı, yok mu kavgası? Metinsel arayüzden konuşma arayüzüne geçişin kaçınılmaz sorularından biri bu. Gelişmelere tek tek bakalım.
OpenAI’dan bildiğimiz Sam Altman, iPhone, iPod ve Macbook Air’in yani Apple’ın efsanevi eski tasarımcısı Jony Ive ile bir araya gelirse ne olur? Elbette yenilikçi bir cihazın ayak sesleri duyulur.
İkili, Mayatoshi Son’ın CEO’su olduğu Softbank’tan 1 milyar dolar fon isteyecek kadar ciddi bir aşamada. Bu da belirli erken konseptlerin geliştirilmiş olduğu anlamına geliyor.
Şimdiden “yapay zekâ çağının iPhone’u olacak” gibi benzetmelerle anılan ve iPhone’un dokunmatik ekranın bu alanda yarattığı devrimin bir benzerine talip olduğu konuşulan cihazın henüz bir prototip görüntüsü bile sızmış değil.
Ancak hem Sam Altman’ın son yatırımlarından hem de Jony Ive’ın Apple’dan ayrıldıktan sonra, Apple’ın teknolojisinin bağımlılık yapıcı doğasına getirdiği eleştiri ve özeleştirileri nedeniyle, bu cihazın ekrana bağımlılığı çok az ya da hiç ekran bulundurmayan bir cihaz olacağı tahmin ediliyor.
Çünkü, Sam Altman’ın da eski Apple çalışanlarının ortaklığında kurulan; ekransız, giyilebilir bir yapay zekâ cihazı üzerinde çalışan donanım ve yazılım girişimi Humane’ye yatırım yaptığı biliniyor.
Ekransız bir cihazdan kasıt da konuşma arayüzünü kullanan bir cihaz oluyor.
Ekrana bağımlılığın azalacağıyla ilgili bir diğer gelişme de geçen hafta ChatGPT cephesinden geldi.
“ChatGPT artık görebilir, duyabilir, konuşabilir” başlığıyla, ilk aşamada Plus kullanıcılara sunulan bu yenilik de ekrana bağımlılığı azaltabiliyor.
Siri, Apple Homepod, Alexa, Google Echo gibi erken dönem sesli asistanlardan zaten bildiğimiz konuşarak işimizi halletme kolaylığının bir üretken yapay zekâ cihazına gelmesi oyunu büyük ölçüde değiştirebilir.
Çünkü sesli asistanlara, müziği aç, kapat, ışığı aç kapat, hava durumu nasıl, şu hisse ne kadar oldu vs. gibi daha standart sorular sorabilirken, kullandıkça bizi tanıyan, bir sohbet bütünlüğünde konuşabildiğimiz üretken yapay zekâ bu işi bambaşka bir yere taşıyor.
Böylece bir klavyenin başında bir ekrana metin mesajları girmeden yani sadece konuşmanın arayüz olduğu bir evrende pek çok işimizi halletmek mümkün olacak.
Ayrıca örneğin buzdolabımızın içinin bir fotoğrafını çekip yüklediğimizde, dolaptaki malzemelerden hangi yemekleri yapabileceğimize dair fikrini bile söyleyebiliyor. Yani gördüklerini algılayıp yorumlayabiliyor.
Bu köşeyi devamlı takip edenler hatırlayacaktır. Aslında bu yazı bir fikri takip yazısı kabul edilebilir. Çünkü daha iki hafta önce yine burada interaktif yapay zekâ kavramından bahsetmiş, Deepmind kurucusu Mustafa Süleyman’a referansla, “geleceğin arayüzü konuşma olacak” öngörüsünü aktarmıştım.
Buna göre yapay zekâ cihazlarıyla yazışmak yerine daha çok konuşacaktık ve hatta yapay zekâ cihazları bizim için başka yapay zekâlarla konuşacaktı. İşte bu hafta ardı ardına yaşanan yukarıda aktardığım gelişmeler de söz konusu geleceğin ilk ayak sesleri gibi görünüyor.
Aslında bu yeni evre, insana ister istemez, “ekran yorgunluğu yüzünden, yazılı kültürden yeniden sözlü kültüre mü dönüyoruz?” sorusunu sorduruyor.
Amerikalı Felsefeci Walter Ong’un Sözlü ve Yazılı Kültür – Sözün Teknolojileşmesi (Türkçede: Metis Yay., 1995) kitabı bu iki kültürün farklarını anlama konusunda çok yol göstericidir.
Örneğin; Sokrates, kendi döneminde yeni bir teknoloji olan yazıya karşı çıkmış ve hayatı boyunca tek bir kelime bile yazmamıştır. Bunu bile, öğrencisi Platon’un yazdıklarından öğreniriz.
Şimdi, konuşma gelecekte yeni arayüz olmaya hazırlanıyorsa, Sokrates haklı çıktı diyebilir miyiz acaba? Bu kısmı biraz işin esprisi tabii, neler olacağını yaşayıp göreceğiz. Ancak yakınlarda okuduğum bir haber, özellikle yeni kuşaklar için bir platformdan bir platforma geçiş bile bir olay olabiliyor.
Örneğin; Google’ın kendi verilerine göre, Z kuşağının neredeyse %40’ı arama için Google yerine TikTok ve Instagram kullanıyormuş. Daha yeni bir habere göreyse, TikTok, Google Arama’yı kendi arama sonuçlarına entegre eden yeni bir özelliği test etmeye başlamış bile.
Bu verilerin gösterdiği basit gerçek şu: Eğer, TikTok kullanırken, başka bir ekrana çıkmadan, elinin altında konuşup, tatmin edici bir cevap alabildiği bir uygulama bulunan bir genç, bunu çok kolay benimseyebilir.
Kim bilir, ekranlara bakıp bir şeyler aramak, yakın gelecekte çok demode bir alışkanlık olarak görünecektir.
“Çıkar telefonunu göster” diyen dayılara, “buyur yapay zekâmla konuş dayı” diyen bilmem hangi harfle temsil edilecek yeni kuşakları şimdiden hayal etmeye başladım bile.