The Atlantic editörlerinden Damon Bares’in 29 Mayıs tarihli makalesinin başlığı “A devil’s bargain with OpenAI” şeklindeydi. OpenAI ile yakınlarda anlaşma imzalayan bir yayın kuruluşunu “şeytanla anlaşma” içinde olmakla suçluyordu.
Peki OpenAI ile anlaşma imzalayan o yayın kuruluşu hangisiydi? Sorunun cevabı makalenin yayınlandığı mecranın ta kendisi, yani The Atlantic’ti. Türkiye’den anlamak zor elbette. Çalıştığınız medya kuruluşu bir başka şirketle anlaşma yapacak ve siz de o mecrada “şeytanla anlaşma yaptınız” diye yazı yazacak, yayınlatacak ve devam edeceksiniz öyle mi? Oralarda oluyor böyle şeyler, ama asıl konumuz bu örnekteki ‘editöryal bağımsızlık şov’ değil.
Bilmeyenler varsa hatırlatalım; üretken yapay zekâ araçları başka bir deyişle büyük dil modelleri, neredeyse internetin tamamı anlamına gelecek veriyle eğitilerek gelişiyor. Hatta bugünlerde internetteki verinin artık yetmediği ve bu yüzden yapay zekâdaki gelişimin yavaşlayacağı öngörüleri yapılıyor.
Anlayacağınız insanlığın en az 30 yıllık verisine sahip internet bu yapay zekâ devlerine yetmiyor. Buradan sonrası bolca sentetik veri olacak gibi ki, onun da önemli riskleri var. Bu yapay zekâ araçlarının yine kendi ürettikleri yalan yanlış veriyle eğitilmesi anlamına gelir ki, üretken yapay zekâ araçlarının oluşturduğu içerik şimdiden internetin her yanını kapladı bile.
Bugünlerde sık sık okuyoruz: “Falanca medya devi OpenAI ile anlaştı, filanca medya devi de anlaştı, çok para alacakmış” gibi haberler düşüyor. Bu açıdan medya dünyası ikiye bölünmüş durumda.
Bir tarafta New York Times gibi, sen ne hakla benim verilerimi izinsiz kullanarak yapay zekânı eğitirsin iddiasıyla dava açanlar, bir tarafta da bol sıfırlı rakamlar karşılığında yapay zekâ deviyle anlaşanlar var. Bunun ne anlama geldiği üzerinde biraz düşünelim.
Bugüne kadar kullanılan veriyle ilgili en büyük risk internetin arşivi anlamına gelen büyük medya kuruluşlarının yapay zekâ devlerine karşı dava açma olasılığıydı.
İşte OpenAI, New York Times’ın geçen yılın sonlarında kendisine açtığı o izinsiz veri kullanımı davasından sonra harekete geçti. Üstelik New York Times’ın açtığı dava başkalarına da cesaret vermiş, Chicago Tribune ve New York Daily News’in aralarında olduğu sekiz büyük gazete daha dava açmıştı.
OpenAI’nin bu davalara yanıtı başka büyük medya kuruluşlarıyla teker teker büyük anlaşmalar yapmak oldu. Bu aynı zamanda bir uzlaşma çağrısıydı. The Wall Street’in sahibi News Corp ve Politico’nun sahibi Axel Springer’in aralarında olduğu 70’ten fazla gazete, dergi, haber sitesi ve dergiyi temsil eden yayıncılık şirketleri anlaşma yapanlar arasındaydı. Onları Vox Media ve Atlantic’in yaptığı anlaşmalar izledi.
Nasılsa olan olmuş, anlaşmaya bakalım, kısa yoldan paramızı alalım, demenin bir yandan da etik sorumlulukları var. Çünkü kabul edersiniz ki gazetecilik herhangi bir ticari iş değil. Yapay zekâ devlerine anahtarları teslim etmenin ileride ağır sonuçları olabilir.
Yine son anlaşma yapanlardan olan The Atlantic’te geçen hafta yayınlanan bir başka makalede Jessica Lessin bu konuda net bir perspektif ortaya koyuyor. Ona göre medya kuruluşları çok büyük bir hata içinde.
Lessin Facebook’un habercileri kendine bağımlı hale getirip ortada bırakmasından ve iflaslarına sebep olmasından Google’ın haber endüstrisine ettiklerine kadar, geçmişte teknoloji firmalarıyla yapılan anlaşmaların yarattığı tahribatı hatırlatıyor. Konu büyük sermaye gruplarının medyayı ele geçirmesine kadar gidiyor. Nihayetinde şu soruya geliyor: Şimdi herhangi bir dava bile sonuçlanmadan yeni çağın teknoloji devleriyle yeni bir anlaşma mı yapılacak?
Ona göre gazeteciliği teknoloji kuruluşları değil yine sadece iyi gazetecilik kurtarabilir.
The Atlantic’in teknoloji bölümünü yöneten, yazının girişinde bahsettiğim Damon Bares’in perspektifi de Lessin’den farklı değil. Bares, The Atlantic CEO’su yani patronu Nicholos Thompson ile editöryal olarak hiçbir şeyi farklı yapmayacaklarına dair bir konuşma yaptıklarını da belirtiyor.
Thompson’ın geçmişteki Facebook Live örneğinden farklı olarak bu anlaşmaların yayın kuruluşlarını yapay zekâ devlerine bağımlı kılmadığını aktardığını da belirtiyor. Nihayetinde daha fazla okura ulaşmak gibi bir umutları varmış. Ayrıca The Atlantic Lab bünyesinde OpenAI teknolojisiyle Atlantic’e özel yapay zekâ araçları da geliştirilecekmiş. Vox Media’nın anlaşması da benzer modeller içeriyor.
Medya kuruluşlarının finansal kaynak yaratma için büyüyen yapay zekâ pastasından bir dilim alma hevesi anlaşılır bir şey. Ancak bunun medyayı götüreceği yer konusunda kuşkularım var.
Diğer yandan güvenilir medya kuruluşlarının verisiyle eğitilen yapay zekâ araçlarının daha az hata yapacağıyla ilgili bir iyimserlik de var. Bu iyimserlik bana çok mantıklı gelmedi. Çünkü şu anki yapay zekâ araçlarının izinli veya izinsiz kullandığı eğitim materyali de çok sayıda kaliteli içerikten oluşuyor olabilir, ama onu çöp içerikle harmanladığınızda istatistiki sonuçlar şu an aldıklarımız gibi oluyor. Bolca halüsinasyon ve neyin doğru neyin yanlış olduğuna ilişkin muazzam bir kafa karışıklığı.
Üretken yapay zekânın çok iyi yaptığı, hızlandırdığı, ivme kattığı işler var elbette. Bu konudaki iyimserliğimi eski yazılarımı okuyanlar fark etmiştir. Yapay zekâ gazeteciliği çok zenginleştirebilir. Bugüne kadar yapılamayan haberlerin yapılmasını da sağlayabilir. Ancak gazetelerin yapay zekâ kullanmasıyla yapay zekâ şirketlerinin haber kuruluşlarını yutarak kendi bünyesinde eritme hırsı farklı şeyler.
Diyeceksiniz ki, gazeteler, basın kuruluşları telifli içerikleri üzerinden hak talep etmesin mi yani? Elbette etsinler de neyin ne olduğu anlaşılmadan, açılan ilk davalar bile sonuçlanmamışken yapılan bu aceleci anlaşmalar gazeteciliği iyi bir yere götürmeyebilir.
Anlaşmalar elbette bol sıfırlıdır, kısa vadede medyanın pek çok işini de çözecektir. Yakın gelecekte Türkiye’den medya kuruluşları da bu ikilemde kalabilir ve zaten içinde oldukları finansal darboğaz nedeniyle kolayca teslim olabilirler.
O tekliflere direnmek hiç kolay olmaz elbette, ama bu gazeteciliğin yararına mı yoksa zararına mı olacak düşünmek gerek. Bence bu sorunun cevabını görmek için biraz daha direnmekte fayda var.
The New York Times’ın öncülük ettiği daha uzun, daha maliyetli ve daha riskli gibi görünen dava yolunun daha mantıklı olduğunu düşünüyorum. Mecidiyeköy’deki o araziyi oralar henüz dutlukken yok fiyatına elden çıkaran dedelerimizin deneyiminden çıkarılacak dersler var.
3 Kasım 2024 - En apolitik takılanlar bile kaçamaz: Teknolojik olan politiktir!
30 Ekim 2024 - Menendez Kardeşler Olayı: TikTok’tan Netflix’e Yeni Medya Yargısının Gücü
23 Ekim 2024 - Gülse Birsel’in dilemması
20 Ekim 2024 - “Yenidoğan çetesi” şüphelisinin sosyal medya profili, zamanımıza dair ne anlatıyor?