Mehmet Şimşek okumasın; ‘boş zaman vergisi’ de fena fikir olmayabilir

3 Temmuz 2024
Yurt dışı çıkış harcının 150 liradan 3 bin liraya çıkarılması önerisine tepkiler büyürken, yazın seyahatler yoğun olduğu için ekim ayına ertelenebileceği söyleniyor.

Yurtdışı çıkış harcının 3 bin lira olması önerisi son aylarda sinirimi zıplatmayı başaran nadir şeylerden biri oldu. 

Sanki bir söylentiymişçesine ortaya bırakıldığından beri bu uygulamanın mantıksızlığı üzerine düşünüyordum. 150 lira da olsa yurtdışı çıkış harcı niye var diye daha önce yeterince sorgulamamış olmak harcın 3 bin lira olması ihtimalinden daha çok canımı yakıyordu. 

Üstelik, bu düşünme seansının bir kısmı, halihazırda yaşadığım şehir İstanbul’da aylarca bulamadığımız vize başvuru randevusunu İzmir’de bulabildiğimiz için ailece düştüğümüz İzmir yollarında geçti. 

Bulunduğum ülkeden bir başka ülkeye seyahat etmek için, bulunduğum şehirden başka bir şehre gidip aslında yurtdışına gidersem geri dönebilecek kadar güvenilir olduğumu ispatlamaya çalışıyordum. 

Topladığımız ve defalarca kontrol ettiğimiz bir tomar evrak yetmiyormuş gibi, tüm bu süreçlerde dayanıklılığımızı ispatladığımız için 3’er bin lira da üste verip veremeyeceğimiz ihtimali sorgulanıyordu. Lafı mı olurdu? 

Sahi en büyük zenginlik neydi? 

Burası sahiden mantığın bittiği yer diyordum ki Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in konuyla ilgili “imkânı olmayan gidebilir mi, imkânı olan gidiyor” yorumu geldi (Bloomberg HT ekranında). Böylece konu açıklığa kavuşmuş oldu. 

İmkânımız varsa yapabileceğimiz her şey vergi konusu olabilirdi. “Sadece 10 liram olması 0 liramın olmasından daha çok canımı yakıyor” diyen Gibi dizisinin Yılmaz’ı misali, cebimizdeki son 10 lirayı da çıkarıp masanın üstüne bırakıp kurtulmalıydık. 

Böyle böyle düşünürken hatırladım; en büyük zenginlik zamana sahip olmaktı. Peki böyle bir zamansal zenginliğin vergiye tabi olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebilir miydik? Bir tutam boş zaman için ne bedeller ödüyorduk? 

Zaman yoksulluğu nedir?

Zaman yoksulluğu kavramı, ilk kez 1977 yılında ekonomist Claire Brown tarafından dillendirildi. Brown’a göre yalnızca gelire odaklanan geleneksel yoksulluk ölçümleri yeterli değildi. Çünkü bu ölçümler, bir evi idare etmek için gereken ücretsiz emeği (yemek pişirme, temizlik, çocuk bakımı gibi) hesaba katmakta başarısız oluyordu. Yani maddi yoksulluğun üstüne bir de zaman yoksulluğu ekleniyordu. 

Öyle ki, geliriniz nispeten iyi de olsa geriye kalan zaman hobilerinize ve sosyal faaliyetlerinize yetmiyorsa bu da ayrı bir yoksulluk tanımı olmalıydı. 

Tıpkı maddi yoksulluk gibi onun da olumsuz etkileri var çünkü. Örneğin dengesizliğe, strese, tükenmişliğe ve kısıtlanmış hissetmeye yol açıyor. 

Mehmet Şimşek’in “imkânı olan gidiyor” tespiti işte bu yoksulluğun giderilmiş olmasıyla ilgili. Nihayetinde hobiniz yeni kültürler tanımak, sosyal faaliyetiniz de seyahat etmek olabilir. İkisi de gerçekleştiğine göre hooop yoksul değilsiniz ve haliyle vergiye tabisiniz. 

En büyük servet zamandır. Öyleyse bu da bir nevi servet vergisi sayılır. Hadi geçmiş olsun. 

Boş zamanın beyanı ve matrahı olmalı

Bakan Şimşek yurtdışı çıkış harcına hazır böyle geniş imkanlı bir gerekçe bulmuşken tüm boş zamanımızı vergilendirme yoluna da gidebilir. Dediğimiz gibi ev emeği, çocuk bakımı gibi görünmeyen emek kalemlerinden arta kalan zamanımız varsa zamansal açıdan yoksul değiliz. 

Bunun da bir matrahı olmalı. Örneğin bugün 45 dakika hiçbir şey yapmadan oturdum diyelim. Bu zamanı çalışarak geçirseydim ne kazanacaksam o kadar da vergisi olabilir. Böylece çalışıyormuş gibi yaparak yeni vergiden kaçınma yöntemleri de geliştirilebilir. 

Yurtdışı çıkış harcı ne kadar mantıklıysa bu da o kadar mantıklıdır. 

Boş boş oturmanın zararları 

Bakan Şimşek, olur da bu vergiyi meşrulaştırmakta zorluk yaşarsa diye, vize için düştüğüm İzmir yollarında bulduğum boş zamanı dolu zamana çevirdim (böylece vergiden de muaf oluyorum) ve biraz daha araştırma yaptım. 

Florida Üniversitesi’nde bir grup bilim insanı, insanların boş boş oturup kendi düşünceleriyle baş başa kalmasının hiç de hoş bir deneyim olmadığını ortaya koyan bir deney yapmış. Şöyle ki, deneklerin önemli çoğunluğu ve özellikle erkekler boş boş oturup dış uyaranlardan mahrum kalmak yerine kendilerine hafif bir elektrik şoku verilmesini tercih etmiş. Pensilvanya Eyalet Üniversitesi’nden Michelle Newman ve arkadaşları bunu gevşeme kaygısı başlığı altında incelemiş.  

Bu aslında boş kaldığımızda akıllı telefonu kaydırıp durma eğilimimizi de açıklıyor ama o bu yazının konusu değil. Nihayetinde boş boş oturmanın zaten insanın psikolojisine de iyi gelmediğini bu yüzden vergilendirilmesinin caydırıcı bir etki yaratacağını bile iddia edebiliriz. 

Yani EYT kararının faturasını muhalefete çıkaran biri bunu da yapabilir ve böyle yaparsa ben artık şaşırmam. 

Geçen yazıda boş zaman umudum vardı ama şimdi pişmanım

Daha geçen pazar bu köşede “gelecekte insan emeği yapay zekâ çıktısından daha değerli olacaksa, neden bu değeri daha az tüketmek için mücadele etmiyoruz?” diye sormuştum. İşte bir sonraki yazıda, oradan açığa çıkma ihtimali olan boş zaman bir vergi konusu olarak karşımıza çıktı bile. 

Geçen haftaki vize randevum İzmir’de değil, yaşadığım şehir İstanbul’da olsa o kadar yol yapmayacaktım ve bunları düşünmeye de vaktim olmayacaktı. Buyurun işte ağzımla yakalandım, yol boyu saçma sapan düşüncelere daldığım bir boş zaman.

Bu da benim zenginliğim. Vergisi henüz ödenmedi.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.