Seçim sonrası yakın çevremden kiminle karşılaşsam sohbet içinde aynı şaşkınlık ve soru vardı: Kazanmak nasıl bir şey unutmuşuz. Nasıl sevineceğimi bile bilmiyorum?
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in zafer konuşmasında Beşiktaş’ın efsane başkanı Süleyman Seba’ya atıfla, kutlamaların ölçülü yapılmasını rica etmesi bununla ilgili bir öngörü olabilir.
Üzerinde derin düşününce kaybetmeyi karşılamak kadar kazanmayı nasıl karşıladığınız da önemli. Buna karşılık daha çok kaybetmenin psikolojisini yönetme üzerine eğiliyoruz.
Büyüme çağında çocuk yetiştiren bir baba olarak kızıma öğretmeye en çok önem verdiğim konulardan biri bu. Rekabete girmekten korkmasın, kaybetmeyi iyi karşılasın ama kazanınca nasıl davranacağını da bilsin.
O yüzden yakın tarihte yaptığımız sohbetteki bir olgunluğu beni çok gururlandırdı. Dil öğrenme konusundaki hevesini fark edip “İngilizce’de sınıfınızın en iyisi kim” şeklinde, sonradan düşündüğümde çok gereksiz bulduğum sorumu cevaplarken kendisiyle birlikte bir arkadaşının daha adını verdi.
Gereksiz sorumda ısrar ederek “Peki hanginiz daha iyi” diye üsteledim. Bunun üzerine arkadaşının daha iyi olduğunu söyledi. Beni duygulandıran, yedi yaşında kendisini büyük bir olgunlukla ikinci sıraya koyabilmesi ve bununla ilgili kompleks hissetmemesi oldu.
Ortada bir yarış yok gerçi ama ikinci olmanın duygusunu karşılayabilmek önemliydi benim açımdan. Bunu ebeveynleri olarak biz mi öğrettik bilmiyorum tabii.
“Sınıfın en iyisi kim?” gibi eski moda bir soru sorduğuma göre, ben öğretmemiş olabilirim ama bir şekilde karakteri böyle şekillenmiş. Belki de büyüdükçe unutuyoruz, bilemiyorum.
Türkiye’deki futbol ortamının böyle bir kaos içinde olması bile bence, bunu çoğumuzun içselleştirememesiyle ilgili. Oysa kaybedince mutsuz olmanın şeklini bile, kazandığınızda yani mutlu olduğunuzda nasıl davrandığınız belirliyor.
Peki mutluluk gerçekten öğretilebilir mi? Öğretilse ne değişir? Bristol Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim görevlilerinden Sarah Jelbert ve Bruce Hood, bununla ilgili harekete geçmişler.
Onları harekete geçiren dinamik, öğrencilerin ve gençlerin giderek daha mutsuz olduklarını hissetmeleri olmuş. Bunu da Birleşik Krallık ve ABD’de gençler arasındaki refahın en düşük seviyede olmasına bağlıyorlar.
Öğretim görevlileri bunun üzerine 2019’dan itibaren Bristol Üniversitesi’ndeki ders listelerine Mutluluk Bilimi dersini eklemişler. Ders koyulduğu andan itibaren çok popüler olmuş. Yaptıkları araştırmalar, öğrencilerin zihinsel sağlıklarının, dersi almadan önceki durumlarına kıyasla, yıl sonunda %10-15 oranında daha iyi olduğunu göstermiş.
Hemen umutlanmayalım tabii. Çünkü Jelbert ve Hood’un da içinde olduğu akademik kadro işin peşini bırakmamış. Yakın zamanda bulgularını yayınladıkları yeni bir araştırma, öğrencilerin mutluluk bilimi dersini aldıktan 1-2 yıl sonra ölçtüklerinde, öğrencilerin başlangıçta yüksek olan mutluluk puanlarının eski seviyelerine döndüğünü göstermiş.
Yine de morallerini çok bozmamışlar. Çünkü dersi alan öğrencilerin yarısı da bu dersten mutluluk seviyelerini korumayı öğrenerek çıkmış.
Peki mutluluk seviyeleri eski hallerine dönen öğrencileri nasıl açıklayacağız? Helbert ve Jood, bunu derste öğrettikleri “hedonik adaptasyon” kavramıyla açıklanıyor.
Hedonik adaptasyon, insanın mutluluk verecek bir şey yaşayıp ona alıştıktan sonra mutluluğunun yeniden eski seviyelerine dönmesi olarak basitçe açıklanabilir.
İnsan hem iyiye hem kötüye alışabilen bir varlık. Ancak iyiye daha kolay alışıyor ve sıradan iyilik hali bir süre sonra mutlu etmemeye başlıyor. Örneğin; piyangoda büyük ikramiyeyi kazanan bireylerin bir süre sonra kazanmadan önceki mutluluk seviyelerine dönmesi bununla açıklanıyor.
Buradan da umutsuzluğa kapılmayalım tabii. Çünkü öğrencilerin bir yarısı, dersten önceki seviyelerine döndüyse de diğer yarısı da mutluluk seviyeleri düştükçe eski seviyelerine dönmenin yolunu buldu.
Helbert ve Jood, bunu derste önerilen aktiviteleri uygulamaya devam etmelerine bağlıyor. Zihinsel sağlığın da tıpkı fiziksel aktiviteler gibi egzersizle belli bir seviyede tutulabileceğini aktarıyorlar.
Buradan benim çıkarımım da şu oldu. Şimdi Türkiye’nin bir kesimi çok mutlu. Bir kesimi de aynı ölçüde mutsuz. Çok değil kısa bir süre sonra yine aynı seviyede buluşacaklar. Ekonomik şartlar zaten ortada. İşte şu an mutluluğu deneyimlerken bunu hatırlamak önemli.
Türkiye’de de bu eğitimi bir yerden başlatmak gerek belki de. Milli Eğitim veya akademik müfredata girmesini beklemek hayalcilik olur tabii de belediyeler belki halk eğitim merkezlerinde buna eğilebilir. Belki algısal olarak mutluluk kavramını sahiplenmek için yarışan markaların da ilgisini çekebilir bu eğitimler.
Gerçi örneğin yazılarımda yıllardır dijital medya okuryazarlığının her şeyden önemli olduğunu vurgular ve eğitimi konusunda belediyelere tavsiyeler veririm ama göstermelik bazı programlar dışında bunun ciddiyetle ele alındığına pek rastlamadım. O yüzden bu konuda da çok umutlu değilim ama umutsuzluğumu da bir seviyede tutmaya çalışayım en iyisi.
Türkiye’nin bir kısmının çok mutlu olduğunu tahmin ettiğim bu günlerde, belki üzerine biraz daha düşünürüz, kim bilir? Çünkü hangi kesimden olursa olsun, özellikle gençlerin mutluluğu ve umudu, bu ülkenin geleceği için çok önemli.
Seçim dönemindeki araştırmalar da kimi sokak röportajları da bu konuda olumsuz tablolar ortaya koymuştu. Pek çokları bunu ilkin ekonomik krize bağlayabilir ve haksız da olmazlar ama sadece onunla ilgili değil bence.
Zülfü Livaneli’nin Umudu kesme yurdundan diye güzel bir şarkısı vardır. Bir kesime bugünlerde daha anlamlı geliyor olabilir ama böyle devam etmesi için bu ‘genç mutsuzluğu’ işine öncelikle kafa yormamız gerek.
O şarkıda Livaneli, “Kara kışın buzu bile / sürmedi sonsuza kadar / bahara döndü sonunda / filiz sürdü kar altından / umudu kesme yurdundan” der tabii ama her şey bununla bitmiyor olabilir.
20 Kasım 2024 - Sanki başka bir çağdan gelen umut reçetesi: Federer’in Nadal’a veda mektubu
13 Kasım 2024 - Biraz da “Gayrisafi Milli Mutluluk”tan söz etsek mi?
10 Kasım 2024 - Hani Kamala Harris etkileşim şampiyonuydu, ne oldu bizim Vahşi 25’liklere?
6 Kasım 2024 - Muhalif siyasetçiler Jose Mourinho’nun maç çıkışı açıklamalarından ne öğrenebilir?