Türkiye’nin en iyi genç yazarını takdimimdir; eminim ki o hiç yaşlanmayacak

4 Eylül 2024

Geçen hafta bugün, bu köşede Faruk filmi hakkında yazmıştım. Her yazıyı yazıp bitirdikten sonra kafamda sınıflarım. Çünkü benim gibi en az 15 yıldır düzenli yazıyorsanız, her yazının aynı şekilde karşılık bulmayacağını kabulleniyorsunuz. 

Bu yazı konuşulur, bu yazı sevilir ama konuşulmaz, bu yazının seveni kadar sevmeyeni olur, bu yazı meraklısına; az okunur, bu yazıyı eşim, annem bile okumaz ama sırf kendim için de olsa yazacağım vb. gibi kategorilerim var. 

Çoğu zaman ters köşe oluyorum; çok okunur dediğim az okunuyor, hiç okunmaz dediğim çok okunuyor ama yine de benim için artık bir oyun haline gelen bu sınıflamadan vazgeçemiyorum. 

Geçen hafta Faruk filminden hareketle yaşlı yalnızlığını yazdığım o yazıyı da peşin peşin “bu yazı meraklısına; çok az okunur” kategorisine koymuştum. Yine ters köşe oldum ve yazı beklemediğim bir teveccüh gördü. 

Öyle zamanlarda anlıyorum ki yazıyı yazdıran derdin benim düşündüğümün ötesinde bir karşılığı varmış. Çünkü insanlar en çok kendi dert ettikleri şeyi bir yazı formunda görünce seviyorlar. Yepyeni bir dert üzerine yazıyorsanız, anca meraklısına gidiyor. Hepsi lazım. Kimi zaman anneniz, babanız, eşiniz bile okumaz ama sizin yükünüz hafifler, daha ne olsun? 

Bir kitap tavsiyesi

Bir yazı teveccüh görüp çok geri bildirim alınca gelen yorumlardan ben de çok şey öğreniyorum. Geçen hafta mesela hiç bilmediğim bir kitap tavsiyesi aldım ve hemen sipariş ettim. Twitter’dan yazan Saltuk Buğra Yurteri isimli bir okur Norbert Elias’ın “Ölmekte Olanların Yalnızlığı Üzerine” (Türkçede: İletişim Yayınları, 2023) isimli bir kitabını tavsiye etmiş ve tam da yazdığım konudan bahsettiğini belirtmişti. 

Buğra Bey’in yorumu benim yazımın da ötesinde bir sorun tespitini içeriyordu. Diyordu ki “artık herkes yalnız. Sadece yaşlılar değil. Çocuklar biraz da bu yüzden sağa kayıyor.” Bu ufuk açıcı yorumu aldım, gelecekte yazacağım bir yazının çıkış noktası olarak bir kenara ayırdım. 

40 yıldır aynı şeyleri mi konuşuyoruz? 

Benim için daha sevindirici olan bir başka yorumsa, yazıda dert ettiğim meselenin 40 yıl önce Haldun Taner tarafından işlendiğini müjdeliyordu. Kitap ismine, hatta sayfa numarasına kadar vermişti sevgili okurum (Koyma Akıl, Oyma akıl, Bilgi Yayınevi, 1985). 

Haldun Taner’in bütün kitapları gibi o kitap da kitaplığımda olduğu için hemen elime aldım. “Yaş yaşayan yaşlanır” başlıklı yazıyı bir solukta okudum. 10 Haziran 1984 tarihinde yazılmış yani tam 40 yıllık ama taptaze bir yazıydı. Keşke aklıma gelseydi de bu yazıdan da bahsetseydim diye dertlendim haliyle. 

Benim geçen haftaki yazımdaki gibi yaşlı yalnızlığını dert ediyor, elbette benden çok daha güzel ifade ediyordu Taner. Hatta benim Türk toplumunda huzurevi kavramına bakışın yanlışlığıyla ilgili rahatsızlığımı da paylaşıyordu sevgili yazarım. Tarihini kapatsanız bugün yazıldığı bile düşünebilir. Öylesine zamansız bir yazı. 

Bizde böyle yazılar genellikle “40 yıldır aynı şeyleri konuşuyoruz” karamsarlığıyla ele alınır. Bu yazıyı hatırlatan okurum Mert Yaşar da öyle söylemiş: 40 sene geçti; Türkiye milim ilerleyemedi. Eskiden ben de böyle düşünürdüm ama bir süredir anlıyorum ki insanlığın ortak dertleri var. İnsanlar doğuyor, büyüyor, yaşlanıp ölüyor ama bazı dertler hep genç kalıyor. Bu durum belki de yazarların varoluşumuzla ilgili temel problemleri her çağda tekrar tekrar yakalama becerisiyle ilgili. 

Asıl yaşlılar kimler? 

Haldun Taner’in özellikle düzyazı kitaplarını dönüp dönüp okuyorum. Hazır gelen yorum vesilesiyle bu kitabı da elime almışken tekrar baştan okuyuverdim. 

Aynı kitapta (Koyma Akıl, Oyma Akıl) yaşlılıkla ilgili bir başka yazı daha var. Nicedir rahatsız olduğum ve üzerine bir yazı yazmak istediğim meseleyi olanca netliğiyle kâğıda düşürüvermiş yazarım. 

“Asıl Yaşlılar” başlıklı bu yazıda diyor ki: “Yaşlılığın alameti, bence yaş sayısı değil, gönül gücü eksikliği karamsarlıktır. Bugün artık Türkiye’de devlet adamı kalmadı. Bilim adamı yetişmiyor. Romancı yok. Tiyatro yazarı kalmadı. Nerede eski günler diye kara kara söylenenler ‘yaşamın durmadan değişme’ olduğu gerçeğini ya hiç bilmeyen ya da unutmuş olanlardır.” 

Şöyle içimin yağları eridi diye bir laf vardır ya, bu satırları okuyunca tam öyle oldum. Bu cümleleri alıp özellikle sosyal medyada sabah akşam karamsarlık kasanlara doğru fırlatma isteği geçti içimden. Hiç polemiğe gücüm olmadığı için yapmayacağım tabii ama beni asla okumayacaklarından o kadar eminim ki arkalarından konuşmuş gibi olmanın rahatsızlığı da var. Öylelerine siz ulaştırırsanız müteşekkir olurum. 

Çok yazmak istediğim o yazı 40 yıl önce yazılmış

Canım yazarım Haldun Taner’imin aynı yazıdaki ayarı o kadarla bitmiyor ayrıca, şöyle devam ediyor, eskiyi güzellerken bugüne karamsar bakanlara kızmaya: 

“Geleceğin getirebileceği tüm olanakları tasavvur edemeyenler, etmek istemeyenlerdir. Kendilerinin dünyaya verecek bir şeyleri kalmadığı için dünyanın da sonu geldi kuruntusundadırlar. Kendileri tükendiği için bütün kaynaklar da tükendi sanmaktadırlar. Asıl acınacak yaşlılar işte bunlardır. Kaldı ki dikkat edilince görülür ki, bunlar gençliklerinde de olumlu bir şeyler verememiş ratelerdir. Olumlu bir şey yapanlar, kaç yaşına gelirlerse gelsinler, kolay kolay karamsar olamazlar. Çünkü doğanın kuramları iyimserlikten yanadır.” 

Bir gün neredeyse aynı cümlelerle yazmak isteyeceğim bir yazı yine en az 40 yıl önce Haldun Taner tarafından yazılmıştı işte. Haldun Taner’in hikâyelerini, tiyatro oyunlarını bilenlerin genellikle gazetelerde yazdığı yazılardan oluşan bu düzyazı kitaplarını da atlamamalarını öneriyorum o yüzden. 

Yıllar öncesinin güncel bir meselesinden yola çıksa bile evrensel ve zamansız yazılar yazmakta öylesine mahir ki yazarım, ne kadar imrensem az.  

Türkiye’nin en iyi genç yazarı kim? 

Haldun Taner bugün yaşasa 109 yaşında olacaktı. Bana kalırsa bugün yaşayan birçok insandan ve hatta birçok yazardan çok daha genç. Eğer okuduysanız ya da okursanız siz de bana hak verirsiniz bence. 

Sonunda siz ne düşünürsünüz bilmem ama benim için Haldun Taner Türkiye’nin en iyi genç yazarı. Onun hiç yaşlanmayacağından emin gibiyim. Yanılıyorsam da böyle yanılayım ki onu hep genç tutan dertlere derman bulunmuş olsun.

Gündemden çok orijinal bir konu yakalayamadığım için bu yazıyı koyacağım kategori yine “meraklısına; çok az okunur” kategorisi olacak. Bu kez ters köşe olmayacağımı düşünüyorum. 

Yine yanılırsam, Şişhane’ye yağmur yağan bir günde, saat on ikiye bir varken karşılaşacağım ilk genç okura yemek ısmarlarım. Yaşlı okurun başı kel mi diye soracak olanlara, yaş hesaplama kriterimin ‘Haldun Taner gönül gücü ölçeğine’ uygun olduğunu hatırlatmama gerek var mı?

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.