Emire adlı cin ilkbaharda ışıklar saçan bir kor gibi gökyüzünde görüldü. Yedi gün geçince gökyüzünden karların üstüne inecek ve onları eritecek. Ondan yedi gün sonra da toprakta koşmaya başlayacak. O koştukça topraktan buhar yükselecek...
Eski bir gazetecilik şakasıdır. Şef çaylak muhabire görev verir. “Cemre havaya düşmüş, git hemen fotoğrafını çek getir.” Genç meslektaş “Cemre ne, nereye düşmüş” diye sormaya cesaret edemez makineyi kaptığı gibi dışarı fırlar. Kıdemli gazeteciler arkasından kahkahayı basar.
Neyse ki ben mesleğe başladığımda artık böyle şakalar yapılmıyordu ya da çalıştığım ekiplerin espri anlayışı çok şükür daha farklıydı! Bu naif şakaların güzel bir yanı da olduğunu hiç görmüyor değilim.
Cep telefonları çıktı çıkalı telefon şakası yapılamıyor, İnternet çıktığından beri şefler genç muhabirleri cemre fotoğrafına gönderemiyor. Hatta böyle bir şaka bugünün koşullarında “mobbing” bile sayılabilir ki çok da yanlış değil.
Dün kimse fotoğrafını çekmeye gitmedi ama ilk cemre havaya düştü. İkincisi yedi gün sonra (26-27 Şubat) suya ve üçüncüsü 14 gün sonra (5-6 Mart) toprağa düşecek.
Ya da Instagram’daki @terbiyesiz.arkeolog gibi anlatayım: Emire adlı cin ilkbaharda ışıklar saçan bir kor gibi gökyüzünde görüldü. Yedi gün geçince gökyüzünden karların üstüne inecek ve onları eritecek. Ondan yedi gün sonra da toprakta koşmaya başlayacak. O koştukça topraktan buhar yükselecek…
Emire Türk mitolojisinde bir cinin adı, kor aleviyle dünyayı ısıtıyor. Cemre Arapça, kor durumundaki ateş anlamına geliyor. Sonuçta ikisinin işi de aynı, bahar onlarla geliyor!
Emire’nin ya da Cemre’nin hikayesine kapılmamak zor ama işin aslı biraz daha farklı. Onu da Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Meteoroloji Laboratuvarı Başkanı Adil Tek anlatsın: “Cemre düşmesi folklorik bir hikaye. Bilimsel açıdan baktığımızda atmosferin ısınma mekanizmasıyla örtüşmüyor. Bir kere sırası farklı. Hikayede ısınma sırası hava, su, toprak diye gidiyor. Halbuki güneş önce toprağı ısıtır. Toprağın cidarındaki (yüzeye en yakın alt kısım) hava ısınır. Daha sonra bu sıcaklık yukarı çıkar ve havayı ısıtır. Suyun sıcaklığı ise çok hızlı değişmez, en geç su ısınır.”
Cemre’nin “düşme tarihleri” ise gerçekle uyumlu. Adil Tek “İstanbul’dan örnek verecek olursak en soğuk zaman aralığı 15 Ocak -15 Şubat, sonra hava ısınmaya başlar” diyor: “Güneş ışınlarının Dünya’ya yansımasına bakarsak ve Kuzey yarımküre için konuşursak en soğuk günün 21 Aralık olması gerekir. Ama ‘mevsim gecikmesi’ diye bir faktör var. Yani 21 Aralık’tan sonra Güneş ışınları daha dik gelmeye başlar ama Dünya’yı ısıtması 15 Şubat’tan sonra gerçekleşir. Aynı şekilde Güneş ışınları en dik 21 Haziran’da gelir ama bu havaların en sıcak olduğu tarih değildir. Asıl sıcaklar temmuz ağustosta kendini gösterir.”
Su adlı genç bir arkadaşım anlatmıştı. Küçükken “Sular kesildi, sular kesilecek” gibi laflar onu çok korkuturmuş, odasına saklanmak istermiş. Kıtır kıtır kesilmek kadar kötü olmasa bile “düşmek” küçük bir Cemre’yi nasıl etkiler diye merak ettim. Tanıdığım az sayıdaki Cemre’den birine, Vogue Türkiye’de yıllarca beraber çalıştığım ve yazılarını büyük zevkle okuduğum Cemre Torun’a sordum.
Tanıdığım Cemre sayısının az olması boşuna değilmiş. “Ben Mayıs sonu doğumluyum o yüzden annemler isim düşünürken tam da cemre düştüğü zamanlarmış. Herhalde ordan akıllarına gelmiş çünkü benim zamanımda isim bile değil cemre. Benden büyük sadece Cemre Birand’ı bilirim” diye anlattı.
Senelerce ismini söylediğinde “Ne” sorusuyla karşılaşmış, Ceren’le karıştırılmış, İngilizce’de telaffuzunun zor olmasına içerlemiş… Ta ki Türkiye’nin önemli tarım insanlarından biri olan İlhan Koçulu’yla tanışana kadar: “Çocukken ‘cemre düştü’nün pek üzerinde durulmazdı, en azından büyüdüğüm İstanbul’da. Yıllar sonra yemek işlerine girince İlhan Koçulu’yla tanıştım. İsmimi söylediğimde elimi bırakmadı ve ‘Bizim gibi doğayla çalışan insanlar için cemrenin ne kadar değerli ve önemli olduğunu biliyor musunuz’ diye sordu. O gün bugündür gurur duyarım ismimle. Doğayla konuşan bir isim. Üstelik toprağı, havayı, suyu ısıtıyor… Artık her fırsatta her ülkede anlatıyorum anlamını. Ve bugünlerde daha çok konuşulduğu için çok mutlu oluyorum.”
O zaman saatleri 26-27 Şubat’a ayarlayalım, baharın gelişini kutlamayalım da neyi kutlayalım.
8 Aralık 2024 - 2024 onun yılı oldu: İlkay Nişancı’dan iki film birden
1 Aralık 2024 - Gri boşanma: Bu ikinci bahardır ey ömrüm, neşe ve huzur içinde geç
18 Kasım 2024 - Muazzez İlmiye Çığ’dan dört hayat dersi
7 Kasım 2024 - Brandweek’te ilk gün: Ekrem İmamoğlu çerçeveyi çizdi, Daron Acemoğlu içini doldurdu