35 yıl önce tek gecelik bir ilişkiden doğan kızlarını mahkeme kararıyla nüfusuna geçiren Metin Akpınar’ın ne diyeceğini herkes gibi ben de merak ediyordum. Önceki gece basına yaptığı yazılı açıklamayı okuyunca özellikle bir konuda ona hak verdim.
Eskiden anne babalar kızlarının çok erken yaşlarda, mesela okul çağlarında hamile kalmasından korkardı. Bu korkunun en büyük sebebi de kızın psikolojisinden filan çok “adının çıkması” “bekaretinin bozulması” olurdu. Benim kızım yok ama doğrusu daha çok korkuyorum; ya ergen oğlum bir kız arkadaşıyla beraber olursa ve kız hamile kalırsa…
Selami Şahin’in eşi Didem Şahin, oğlunun İrem Derici’yle ilişkisi hakkında “Ben horozumu salarım tavuğu olan düşünsün” demişti; ne çirkin bir söz, ne kadar geri bir bakış. Neyse ki dünya değişiyor, böyle düşünen insanların sayısı azalıyor.
Ortada kazayla olmuş bir çocuk varsa bundan kadın da erkek de eşit derecede sorumludur. Ama kabul etmek lazım, son kararı kadın verir. Hamilelik başladığında kontrol erkekten büyük ölçüde çıkmıştır.
Bugün Metin Akpınar’ın iki kızı varsa bunun bir numaralı sebebi biyolojik anne Suphiye Orancı’nın tercihini bu yönde kullanmış olması. Bu arada resmin tamamını hala göremediğimizin, muhtemelen hiçbir zaman da göremeyeceğimizin farkındayım. Derdim dedektiflik yapmadan ve niyet okumadan sadece kişilerin beyanları üzerinden bir şeyler söylemek.
Metin Akpınar’ın açıklamasının sonunda “Ne yazık ki hayat geriye doğru yaşanmıyor” diyerek olanı biteni kabul etmiş görünüyor. Erkek havaları basmayan, kendi dahil kimseyi suçlamayan, duygusunu karşıya geçiren bir dil kullanmış. Belli ki dalgalarla mücadeleden vazgeçmiş ve kendini akışa bırakmış. Son halini kendisi onayladı mutlaka ama ben bu açıklamada bir kadın kalemi olduğunu düşünüyorum.
Akpınar, kızları 12 sene önce ona ulaşıp “sen bizim babamızsın” deyince çok şaşırdığını ve sarsıldığını belirterek şunları söylüyor: “Kendilerini ilk tanıdığımdan itibaren çocuklarım olarak kabul ettim. Hepimiz açısından en sağlıklı şekilde ilişkimizi sürdürmek için karşılıklı çaba sarf ettik. Bu şekilde yolumuz kesiştikten sonra onlara eşim Göksel ile birlikte elimizden geldiğince maddi ve manevi destek olmaya çalıştık. Bunca yıldan sonra gelen bu haberin ardından onların beklediği ve umduğu baba olmam kolay değildi. İlişkimizi kendimize bir yol bularak sürdürmeye çalıştık.”
Metin Akpınar, “kızlarının beklediği ve umduğu gibi bir baba” olmadığının farkında ve bunu açıkça söylemekten çekinmiyor. Bize de baba olmamayı seçmiş bir erkeğin 70 yaşından sonra repertuarında olmayan bir rolü oynama konusundaki isteksizliğini anlamak düşüyor.
“Senin kanından canından biri, nasıl bağrına basmazsın” diyen bir koro var. Ama insanın da bir “baba şefkati” düğmesi yok, bastığında çalışsın. Ayrıca, bir de 50 yıllık eş Göksel Akpınar’ın olduğu ve onunla ilişkisinin dinamiği de unutulmasın.
Ama asıl ikiyüzlülük Duygu Nebioğlu’nu “Para için babalık dava , gözü mirasta” diye suçlayanlarda. Nebioğlu geçen gün sabah programı ‘Neler Oluyor Hayatta’da konuştu. Halinden tavrından kırılan gururunu tamir etmek, kendisini bir türlü istediği gibi sahiplenmeyen Metin Akpınar’a sesini duyurmak ve kızgınlığını göstermek için dava açmış gibi görünüyordu.
Ama velev ki para için yaptı… Paranın en yüce değer kabul edildiği, para için herkesin her şeyi yaptığı bir dünyada bundan daha doğal ne olabilir? Nebioğlu’nu paragözlükle suçlamak ikiyüzlülük değil midir? Duygu Nebioğlu “Evet para için yaptım” dese onu ayıplayacak mıyız? Peki babalık davasını hangi sebeple açmış olursa alkışlayacağız?