Kasım 1922’de saltanatın da kaldırılmasının ardından Ankara’da sık sık rejim konuşmaları yapılmaya başlandı. Çoğu kişi, Türkiye’nin aslında 23 Nisan 1920’de Meclis açıldığından beri fiilen bir cumhuriyet olduğunu söylüyor, bunun adının konmasını istiyordu.
İşte o konuşmalardan birinin tanığı Kazım Karabekir’di. Karabekir’in 2 Haziran 1923’te Günlüklerine yazdıkları şöyleydi:
Öğleden sonra Fuat Paşa ile birlikte Rauf Bey’e Hariciyeye gittik. İsmet’le arası pek açılmış. Bu işte amil olanlar var kanaatimi söyledim. Fethi de dehşetli aleyhinde dedi. Bu da oyun olabilir dedim.
Akşama doğru istasyonda Gazi Paşa’ya grup nezdine gittik. Yemeğe Erkân-ı Harp Reisi Nuri Paşa ile birlikte Gazi Paşa’ya gittik. Müdafaa-i Milliye Reisi Kâzım Paşa da vardı.
Muhalifler yine Ali Şükrü Bey ’in katlinin emirle olduğu hakkında Ankara mahkemesine şahit getirmişler. Ali Şükrü Bey’in karısını davaya teşvik etmişler.
Hükümetin şekli hakkında Kâzım Paşa: Cumhuriyet olmalı, hem de Amerika Reisicumhuru gibi hükümet erkânını reis seçmeli dedi.
Gazi Paşa: Avrupa bu ismi neden gizlediğimize hayret eder, artık telaffuz etmeli dedi.
Amerika sistemini muvafık bulmuyorum. Çünkü Amerika reisicumhuru muayyen zat değil, bizde ise Gazi Paşa bugün için taayyün etmiştir.
En nazarı dikkate alınmayan nokta: Gazi Paşa gittikçe Enver Paşa’nın mevkiinden bile zaafa uğruyor, çünkü Enver Paşa’yı tutan Talat Paşa ve arkadaşları gibi inkılâbın müteşebbis simaları vardı. Halbuki Gazi büsbütün başka kuvvetlere istinat ediyor, aklın her zaman pazunun fevkinde olduğuna ehemmiyet vermiyor. Akıl bir fenalıktan sakınmak esbabını bulur. Pazu ise fenalığı yoruluncaya kadar kollarıyla tutmaya çalışır ve bittabi yorulunca sukut-ı elîm olur.