Büyük Taarruz’un (Ağustos 1922) zaferle sonuçlanması, İzmir’in kurtarılması (9 Eylül 1922), Lozan’da Barış Konferansına davet gelmesi ve saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922), Mustafa Kemal’i karşısında durulması imkansız bir siyasi güç haline getirmişti.
Bu siyasi güç birikmesi, Mustafa Kemal’in davranışlarını kestiremeyen veya gideceğinden şüpheledikleri yolu beğenmeyen yakın çevresinden önemli isimlerin ona karşı ağır ağır muhalefete geçmesine neden oldu.
Mustafa Kemal, Nutuk’un bir yerinde yakın dostlarıyla yollarının ayrılmasını şöyle anlatıyor:
Başarı için pratik ve güvenilir yol, her safhayı zamanı geldikçe uygulamaktı. Milletin gelişmesini ve yükselmesini sağlayacak tek yol buydu. Ben de bu yolda yürüdüm. Ancak, bu pratik ve güvenilir başarı yolu, yakın çalışma arkadaşlarım olarak tanınmış kimselerden bazıları ile aramızda zaman zaman görüşler, davranışlar veya yapılan çalışmalardaki uygulamalar bakımından temel veya ikinci derecede bir takım anlaşmazlıkların, kırgınlıkların ve hattâ ayrılmaların da sebebi ve açıklayıcısı olmuştur. Millî Mücadele’ye beraber başlayan arkadaşlardan bazıları, millî hayatın bugünkü Cumhuriyete ve Cumhuriyet kanunlarına kadar uzanan gelişmelerinde, kendi fikir ve ruh yeteneklerinin kavrayış sınırı bittikçe bana karşı direnişe ve muhalefete geçmişlerdir.
Burada Mustafa Kemal’in ‘Kendi fikir ve ruh yeteneklerinin kavrayış sınırı bittikçe bana karşı direnişe ve muhalefete geçmişlerdir’ derken kastettiği isimlerden üçü, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy ve Kazım Karabekir. Onlara daha geri planda bir figür olarak Refet Bele’yi de eklemek gerek.
Ali Fuat Cebesoy’un aktardığına göre Lozan Antlaşmasının imzalanmasından hemen sonra Rauf Orbay, İsmet Paşa ile karşılaşmamak için istifasını vermek (veya Mustafa Kemal’in anlatımıyla görevden alınmak) üzere Çankaya Köşkü’ne çıktığında şunu da söylüyor:
Biz, sizin partiler ve şahıslar üstünde hakiki bir hakem ve Devlet Reisi olarak kalmanızı arzu ederiz. Konferansın devamı müddetince bunu mükemmelen ifa buyurmuştunuz. Gazetelere verdiğiniz beyanattan sulh devresinde, teşkil edeceğiniz Halk Partisi’nin başına geçerek günlük politikaya karışacağınız anlaşılıyor. Biz buna taraftar değiliz. Sizin devlet Reisliğinde hakem ve nazım rolünüzü devam ettirmeninizi, parti reisi olarak kendinizi yıpratmamanızı memleket menfaatine uygun görüyoruz.
Fakat tabii bu ümitsiz bir çaba. Çünkü Mustafa Kemal, ‘Halk Fırkası’ adıyla bir parti kurmak istediğini bu konuşmadan 10 ay önce gazetecilere söylemiş. 1923’ün Nisan ayında ise Halk Fırkası’nın programının temelini oluşturacak ‘Dokuz Umde’sini ilan etmiş, zaten Haziran ayında yapılan Meclis seçimine de bu fırkayla girmiş.
Yani, hatıraları her zaman çok da güvenilir olmayan Ali Fuat Cebesoy’a göre Rauf Orbay bu sözleri Temmuz 1923’ün son günlerinde söylediyse çok geç kalmış durumda.
Ama tabii Mustafa Kemal’e göre Rauf Orbay’ın kendisiyle ilgili bu temennisi epeydir dile getirilen bir şey.
Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy’un da aktardığı ve ilk bölümünde Rauf Orbay’a Başbakanlıktan istifa etmesini söylediği görüşmenin devamını Nutuk’ta şöyle anlatıyor:
Ondan sonra, Rauf Beyle aramızda şu konuşma geçti:
Rauf Bey, “Hükûmet Başkanlığı‘ndan çekilirken, sizden çok rica ederim” dedi. “Devlet Başkanlığı makamını güçlendiriniz.”
Rauf Bey’e: “Dediğinizi yapacağıma kesin olarak güveniniz!” cevabını verdim.
Rauf Bey’in ne demek istediğini ben pek güzel anlamıştım.
Rauf Bey, Devlet Başkanlığı makamı olarak, Hilâfet makamını düşünüyor, o makama kuvvet ve yetki sağlamamı benden rica ediyordu.
Rauf Bey’in, benim olumlu cevabımla ne demek istediğimi anlayıp anlamadığı belli değildir. Daha ileriki bir tarihte, Cumhuriyet’in ilânından sonra, kendisiyle Ankara’da yaptığım bir görüşmede, Cumhuriyet’e niçin karşı olduğunu sorduğum ve yapılmış olan şeyin, Ankara’dan ayrılırken, benden yapılmasını rica ettiği ve benim söz verdiğim işten başka bir şey olmadığını söylediğim zaman: “Ben,” demişti, “Devlet Başkanlığı makamını güçlendiriniz derken, asla Cumhuriyet ilânını düşünmüş ve kastetmiş değildim.”
İlginçtir, Rauf Orbay’ın hatıralarında o günkü görüşmenin bu Ali Fuat Cebesoy’un aktardığı Atatürk’ün parti başkanı olmamasına ve Mustafa Kemal’in aktardığı ‘Devlet başkanlığı makamını güçlendirmek’ konusuna hiç değinilmiyor.
Ali Fuat Cebesoy ve Rauf Orbay’ın aynı Çankaya buluşmasına ilişkin olarak hiç değinmediği bir başka konu var. Onu da Mustafa Kemal Nutuk’ta anlatıyor:
Ali Fuat Paşa ile de kısa bir görüşme yapıldı. Fuat Paşa, bana şöyle bir soru sordu: Senin şimdi ‘havarî’lerin kimlerdir? Bunu anlayabilir miyiz?
Ben bu sorudan bir şey anlayamadığımı söyledim. Paşa, ne demek istediğini açıkladı. O zaman ben de şunları söyledim:
Benim havarîlerim yoktur. Memleket ve millete kimler hizmet eder, bu hizmete lâyık ve muktedir olduğunu gösterirse, havari onlardır.
Ali Fuat Cebesoy’un bu sorusu, eski dostu Mustafa Kemal’in içinde yer etmiş olmalı. İsmet Paşa da hatıralarında Atatürk’ün kendisine bu görüşmeyi aktardığını, ‘havari’ sözünü (Ali Fuat Cebesoy kelimeyi Fransızca, ‘Apôtre’ olarak kullanmış hatta) özellikle vurguladığını anlatıyor.
Kim bilir, belki Ali Fuat Cebesoy kendisinin bu ‘yakın çevre’nin dışında kalmasını, Mustafa Kemal’in etrafında başka insanlar olmasına bağlıyor. Klasik, ‘Kendisi iyi çevresi kötü’ sözleri.