14. Gün
2 Ağustos 2023
Cumhuriyet'e 100 Gün
Lozan Antlaşmasından 29 Ekim’e günbegün yaşananlar
Büyük Taarruz öncesi orduda büyük kriz: 1. Ordu komutanı görevden alınıyor, yerine kimse bulunamıyor

Garp Cephesi’ni oluşturan iki ordudan birinin komutanı olan Ali İhsan Paşa, İsmet Paşa ile yaşadığı anlaşmazlıklar sonrası Büyük Taarruzdan sadece iki ay önce görevden alındı.

Büyük Taarruz öncesi orduda büyük kriz: 1. Ordu komutanı görevden alınıyor, yerine kimse bulunamıyor

Mustafa Kemal, Çay kasabasında 1. Ordu karargahını ziyaret ediyor. Yanında Sovyet elçisi de var. Ali İhsan Sabis onları karşılıyor.

Cumhuriyet’e 100 Gün, esas olarak 20 Temmuz-29 Ekim 1923 arası olayları konu alıyor ama zaman zaman o dönemde yaşanan kavga ve tartışmaların arka planını daha iyi anlamak için geriye dönüp bakıyoruz.

Kurtuluş Savaşı’nın en kritik aşaması, hiç kuşkusuz 26 Ağustos 1922’de başlayan ve 30 Ağustos zaferinin ardından 9 Eylül’de İzmir’in kurtarılmasına uzanan Büyük Taarruz aşaması.

Bu savaşa giden yolda ümitsizlik ve sabırsızlık, heyecan ve korku duyguları sürekli gidip geldi. Dün bu sayfada 1922’nin Mart ayında Mustafa Kemal’in ümitsizliğe kapılan Meclis’te yaptığı bir konuşmayı aktarmıştık, bugün ise 1. Dünya Savaşı sonu ve Kurtuluş Savaşı’nın en ilginç karakterlerinden biri olan Ali İhsan (Sabis) Paşa etrafında gelişen olayları konu edineceğiz. Kurtuluş Savaşı döneminin bu pek az konuşulan olayı ve sonuçları son derece çarpıcı çünkü.

Mustafa Kemal’in Harbiye’den sınıf arkadaşı olan Ali İhsan Sabis, 1. Dünya Savaşı’nın son bölümünü Kut zaferinin mimarı Halil (Kut) Paşanın komutasındaki 6. Orduda geçirdi. Kendi soy adı olan Sabis’i de zaten Kut kuşatmasını yarmak isteyen İngiliz kuvvetlere karşı Sabis kasabasında elde ettiği zafer sonrası aldı.

Savaşın bitimine yakın Ali İhsan Paşa, Halil Paşa’nın yerine Irak’taki 6. Ordunun komutanlığına getirildi. Savaşan orduların olduğu yerde durmasını ve bunun fiili bir sınır oluşturmasını emreden Mondros Mütarekesi imzalandığında Ali İhsan Paşa ve ordusu Musul’un güneyindeydi. Yani Musul savaşta İngilizlerce işgal edilmemişti.

Ancak mütarekeden sonra İngiliz komutan Marshall, Zaho yöresinde Hristiyanların öldürüldüğü iddiasıyla Musul’a yürüme tehdidinde bulundu. Ali İhsan Paşa, Musul’u boşaltıp Nusaybin’e kadar geri çekildi. Musul ve Kerkük esas olarak böyle kaybedildi.

Ali İhsan Paşa daha sonra işgal altındaki İstanbul’da İngilizler tarafından tutuklandı, bazı ciddi savaş suçu iddialarıyla yargılanmak üzere Malta’ya götürüldü. Kendi iddiasına göre Malta’dan kaçtı ve Türkiye’ye dönüp Anadoluya geçti, Ankara’da Mustafa Kemal tarafından törenle karşılandı.

O sırada Anadolu’da durum hiç de parlak değildi. Çerkes Ethem meselesi yeni çözülmüştü. Garp Cephesi komutanlığına İsmet Paşa gelmişti, bu cephenin iki büyük ordusundan biri olan ve cephenin güney kanadını tutan 1. Ordunun komutanı Refet (Bele) Paşadan boşalan göreve Ali İhsan Paşa getirildi.

Yalnız bir sorun vardı: Cephe Komutanı İsmet Paşa, Ali İhsan Paşa’dan 2 yıl daha az kıdemdeydi ve Ali İhsan Paşa kendisinden daha kıdemsiz bir komutanın emrinde olmayı çok içine sindiremiyordu.

Komutanıyla arasındaki bu çatışmaya rağmen Ali İhsan Paşa önemliydi; çünkü o göreve geldiğinde bir ‘düzenli ordu’dan söz etmek zordu. 1. Orduyu disipline sokmak, eğitmek ve düzenli bir ordu haline getirip Büyük Taarruzda bu ordunun çok önemli görevler görmesini sağlamakta Ali İhsan Paşa’nın büyük emeği geçti.

Geçti ama Ali İhsan Paşa ile İsmet Paşa arasındaki anlaşmazlıklar neredeyse gün be gün yaşanıyordu. Nitekim Ali İhsan Sabis, son ciltleri kendi 1957’deki ölümünden sonra yayınlanan anılarında, bulduğu her fırsatta İsmet Paşa’yı küçümsemekten kendini alamayan bir dil kullanmış.

Sabis’in anılarından minik bir alıntı:

İsmet Paşa, hala aynı vehim ve endişe içinde… Düşmanda hiçbir taarruz kudreti olmadığı halde, ona mütemadiyen bu kudreti isnat etmekte devam ediyor. Başka yerlerde bir hareket görülmediği halde, düşman yalnız Eskişehir’den nasıl taarruz edebilir?

Ali İhsan Paşa’ya göre İsmet Paşa sürekli Yunan ordusunun her an saldırıya geçeceğine dair vehimler içindeydi, o yüzden saldırı yerine savunma planları yapıyordu.

İsmet Paşa’nın tedbirliliğini eleştiri konusu yapan ilk isim de değil Ali İhsan Sabis son isim de. Ama Sabis’in farkı, onun İsmet Paşa komutasında bir üst düzey komutan olması. Sabis’in anılarının neredeyse her sayfasında İsmet Paşa’yı kötülemesi, onun ‘Benden iki sınıf kıdemsiz birinin emrinde nasıl çalışırım’ meselesini bir türlü aşamadığını göstermesi bakımından önemli. Normal zamanlarda bu çeşit çekememezlikler dedikodu olarak kalabilir belki ama burada olaylar Anadolu’daki işgalci bir ordunun karşısındaki cephe komutanları arasında yaşanıyor.

Temelde ipler, Ali İhsan Sabis’in emrindeki bir başka komutan olan İzzettin (Çalışlar) Paşayı görevden almaya kalkışmasıyla kopuyor. 19 Haziran 1922’de Ali İhsan Sabis 1. Ordu Komutanlığı görevinden alınıyor ve Divan-ı Harb’e veriliyor.

Şimdi Mustafa Kemal’e kulak verelim:

İhsan Paşa’nın kendisini Divan-ı Harbe kadar götüren yersiz ve davranışlarından dolayı, ordu komutanlığından uzaklaştırılması gerekti. Gerçekten, Ali İhsan Paşa; ordunun disiplinini genel yönetimini bir çıkmaza sokacak şekilde hareket etti. Örnek olarak, ordusundaki ast komutanlarda, üst komutanlara karşı itaatsizlik edecek durumlar yarattı. 

Söz gelişi, ambarlarının mevcudunu günlerce haber vermeyerek ve haber verdirmeyerek genel yiyecek sıkıntısının çekildiği bir sırada, ansızın ambarlarının boşaldığını ve açlık tehlikesi bulunduğunu bildirdi. 

Ast komutanları, üstlerine karşı itaatsizliğe ve görevlerini yapmamaya kışkırtma ve bu davranışları destekleme gibi tutumları yanında, ordunun emirlere uyma ve görev duygusuyla oynayacak kadar entrikacı bir yaratılışta olduğu kanaatini de uyandırdı. 

Mustafa Kemal’in Ali İhsan Paşa ile ilgili Nutuk’ta yazdıkları bundan ibaret değil, oldukça uzun yer vermiş ona Nutuk’ta Mustafa Kemal. 

Ali İhsan Paşa’nın görevden alındığı sırada, yani 19 Haziran 1922’de Başkomutan Mustafa Kemal, Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Milli Savunma Bakanı Kazım Paşa, Büyük Taarruz’un yapılmasına karar vermiş, askeri planlama başlamış durumda.

Savaş hazırlıklarının ortasında bu savaşı yapması beklenen iki ordudan birinin komutansız kalması olacak şey değil. Mustafa Kemal, daha önce Garp Cephesi Komutanlığı yapmış, Çerkes Ethem meselesindeki tutumu nedeniyle bu görevden alınıp Moskova’ya Büyükelçi olarak gönderilmiş olan Ali Fuat Cebesoy’u yokluyor. Ama Ali Fuat Paşa’nın daha önce cephe komutanlığı yaptığı için ordu komutanlığını kabul etmeyeceğini anlıyor. Ardından isteme istemeye Refet Paşa’ya (Bele) teklifte bulunuyor, o kabul etmiyor. Bunun üzerine son çare Nurettin Paşa 1. Ordu Komutanlığına getiriliyor.

Savaşın ortasındaki komutan bulma krizi böylece sona eriyor. Ama o Nurettin Paşa’yı yarın daha detaylı anlatacağız.

14