Düşman orduları İstanbul’u fiilen 13 Kasım 1918’de işgal etmişlerdi. Bu fiili işgal, 16 Mart 1920’de resmi işgale dönüşmüştü.
İşgalci müttefiklerin donanması İstanbul’da Sarayburnu ve Dolmabahçe açıklarına demirlemiş, toplarını şehre doğru çevirmişti. Bu donanma gemilerine bir dönem Yunanistan’a ait savaş gemileri de katılmıştı.
30 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz’da Başkomutanlık Meydan Savaşı’nın kazanılıp Yunan ordusunun dağılarak kaçmaya başlaması, 9 Eylül 1922’de Türk ordusunun İzmir’i kurtarması, işgalci müttefik ülkelerle olan dengeleri tamamen değiştirdi. Kaldı ki bu ülkeler de kendi aralarında çok iyi anlaşamıyordu zaten.
Türk ordusu 9 Eylül’de İzmir’de durmadı. İzmir’in kurtuluşundan sonra Fahrettin Altay komutasındaki Türk süvari kolordusu Çanakkale Boğazı üzerinden İstanbul’a yöneldiler. Türk ordusu, Çanakkale’de bulunan İngiliz kuvvetlerine bir ültimatom vererek geçit hakkı istedi. Bunun üzerine bölgede bulunan Fransız birlikleri Fransa Başbakanı’nın emriyle geri çekildiler. İngiltere Başbakanı Lloyd George ise ültimatomu reddederek İngiliz kuvvetlerine direnme emri verdi ve hükûmetindeki bir grup bakanla birlikte bir bildiri yayınlayarak Türkiye’ye savaş ilan edileceğini duyurdu. Bu savaşı istemeyen Kanada Başbakanı, savaşa İngiltere hükûmetinin değil, Kanada parlamentosunun karar vereceğini belirterek, Kanada’nın siyasi bağımsızlığını tarihte ilk defa fiilen ilan etmiş oldu. İngiliz kamuoyu ve Muhafazakâr Parti ileri gelenleri ve hükûmetteki üyeleri de Türkiye ile savaşa karşı çıktılar. Dışişleri bakanı Lord Curzon ve savaş bakanı Winston Churchill de başbakanın çatışmacı politikasına karşı çıkınca Muhafazakâr Parti, 19 Ekim 1922’de koalisyondan ayrıldı ve hükûmet düştü. Hem Lloyd George hem de lideri olduğu Liberal Parti İngiltere tarihinde bir kez daha iktidara gelemedi.
Bu gelişmelerin ardından işgalci müttefik güçler Türk odusuyla barış arayışını hızlandırdı ve Mudanya’da bir bırakışma için görüşmelere başlanması kararlaştırıldı.
Mudanya Mütarekesi’nde Türkiye’nin baş görüşmecisi savaşı kazanan ordunun iki numaralı ismi, Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ydı. Mütareke, bir çeşit ön barış antlaşması gibiydi, çünkü aslında savaşın bitişini haber veriyordu. Mudanya Mütarekesi ile Yunanistan’ın bugünkü Türkiye Trakyasındaki işgali tek bir kurşun atılmadan sona erdi, Yunan ordusu Edirne, Kırıkkale, Tekirdağ ve Çanakkale’nin Avrupa yakasındaki bölgelerini boşaltarak Meriç nehrinin gerisine çekildi. Ama İstanbul’daki müttefik işgali devam edecekti. Fakat yine de Ankara hükümeti, İstanbul’a bir ‘askeri komutan’ gönderecekti. O isim, bir süredir kızakta olan ve kritik savaşlarda görev almayan Refet Bele oldu. Refet Bele, Ankara’yı temsilen İstanbul’a gitti ve orada komutan oldu.
Mudanya Mütarekesi’nin ardından işgalci Batılı güçler Türkiye’ye bir barış konferansı teklif etti. Uzun pazarlıklar sonrası bu barış konferansının İsviçre’nin Lozan kentinde olmasına ve Ankara hükümetinin Türkiye’yi tek başına temsil etmesine karar verildi.
Lozan Barış Antlaşması 24 Temmuz 1923’te tamamlanıp imzalandı. Antlaşmanın şartlarından biri, İstanbul’daki işgalin antlaşmanın onaylanmasıyla sona ermesiydi. TBMM, Lozan Barış Antlaşmasını Ağustos ayının sonunda onayladıktan sonra işgalci güçler peyder pey İstanbul’u boşaltmaya başladı ama son düşman askeri 4 Ekim’de şehirden ayrıldı.
100 yıl önce bugün, 6 Ekim 1923’te Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordu törenlerle ve sevinç gözyaşları içinde İstanbul’a girdi.