82. Gün
9 Ekim 2023
Cumhuriyet'e 100 Gün
Lozan Antlaşmasından 29 Ekim’e günbegün yaşananlar
İsmet Paşa, kendi hükümetine haber vermeden yasa önerisi yapıyor: Başkent Ankara olsun

Hükümetin Dışişleri Bakanı İsmet Paşa, kendi başbakanı Fethi beye haber vermeden Meclis’e milletvekili olarak bir yasa teklifi sunar: Ankara başkent olsun!

İsmet Paşa, kendi hükümetine haber vermeden yasa önerisi yapıyor: Başkent Ankara olsun

İstanbul’da işgalin sona ermesi sonrası ansızın alevlenen ‘Başkent neresi olsun’ tartışmasında Mustafa Kemal ve İsmet Paşa radikal bir adım atarak tartışmaları kesmeyi hedeflerler.

Bundan 100 yıl önce bugün, 9 Ekim 1923’te İsmet Paşa, Dışişleri Bakanı olarak bulunduğu kabineye ve Başbakan Ali Fethi Beye haber vermeden, Malatya milletvekili sıfatıyla Meclis’e bir kanun teklifi sunar, ‘Başkent Ankara olsun’ der.

Ankara doğal olarak karışır ama herkes teklif İsmet Paşa’dan gelmiş bile olsa gerçekte bu teklifin sahibin Mustafa Kemal olduğunu bilir.

Başbakan Ali Fethi Beyin prestiji ve ağırlığı bir ölçüde sarsılır ama yasa kısa süre içinde CHP parti grubunda tartışılmaya başlanır.

Mustafa Kemal, o günleri Nutuk’ta şöyle anlatır:

Başkentin İstanbul olarak kalacağı veya Ankara olacağı konusunda öteden beri içeride ve dışarıda kararsızlıklar görülüyor, basında demeçlere ve tartışmalara rastlanıyordu. Bu arada İstanbul’un yeni milletvekillerinden bazıları, Refet Paşa başta olmak üzere, İstanbul’un Hükûmet Merkezi olarak kalması gereğini bazı örneklere dayanarak ispat etmeye çalışıyorlardı. Ankara’nın gerek iklim, gerek ulaştırma araçları ve gelişme yeteneği ve istidadı ve gerekse mevcut tesisler ve kuruluşlar bakımından hiç de uygun ve elverişli olmadığını söylüyorlar; İstanbul’un “payitaht” olması lâzımdır ve mutlaka olacaktır, diyorlardı. Bu ifadeye dikkat edilirse, bizim “başkent” deyimiyle kastettiğimiz anlam ile, bu ifadelerdeki “payitaht” deyimini kullananların görüşleri arasında bir fark bulmamak mümkün değildir. Bundan dolayı, bu konuda zaten kesinleşmiş bulunan kararımızı resmen ve kanunî yoldan ilân ettirerek, “payitaht” sözünün de yeni Türkiye Devleti’nde kullanılmasına gerek kalmadığını göstermek lâzım geldi, Dışişleri Bakanı İsmet Paşa, 9 Ekim 1923 tarihli tek maddelik bir kanun tasarısını Meclis’e teklif etti.

İsmet Paşa ise hatıralarında kanun teklifini neden bakanlar kuruluna sunmadığını şöyle anlatır:

Bu takriri veren Malatya Mebusu İsmet Paşa, yani ben, Vekiller Heyeti azasıyım. Hariciye Vekiliyim. Ankara’nın hükümet merkezi olması mevzuu Meclis’e hükümet teklifi olarak gelmek lazımdı, diye düşünülebilir. Düşünülmüştür de. Fakat hesaba katılmalıdır ki, o zaman hükümet henüz ondan sonraki başvekil hükümeti şeklini almamış. Vekiller Heyeti reisini de vekilleri de kendi azası arasından doğrudan doğruya Meclis seçiyor. Esasta olmasa bile, zaman itibarıyla herkesin mutabık olmadığı böyle bir meselenin Vekiller Heyeti’ne getirilmesi ve orada müzakere edilmesi tehlikeli bir yol. Herhangi bir meselenin önce hükümet içinde müzakere edilmesini sağlamak tesanüt (dayanışma) için beraber çalışmak için ne kadar lazımsa, hükümet içinde ihtilaf (anlaşmazlık) çıkarmamak da o kadar lazım. Çünkü o zamanki şekle göre hükümet içinde çıkacak bir ihtilaf çokluk reyi ile bertaraf edilemez. Müzakere bittikten, karar verildikten sonra, herkes hükümet kararının altına, ”Ben muhalifim”, diye şerh verebilir. Karar verilen mesele Meclis’e intikal edince, hükümet içinde muhalif olan üye kalkıp, ben bu karara muhalifim, diyebilir. Ancak, yeni usulde, tam modern usulde hükümet üyelerinin başvekil tarafından intihabı (seçimi) suretiyle hükümet teşkili temin olunduktan sonradır ki, hükümet içinde ihtilaf olması önlenebilmiştir. İhtilaf olduğu zaman, ihtilaf halinde bulunan vekil çekilir. Yani, ”Ben bu karara muhalifim, kararın altına şerh veririm” diyemez. Ankara’nın hükümet merkezi olması için takrir verdiğim zaman durum böyle değil. Heyeti Vekile Reisi Fethi Bey’e, Heyeti Vekile azası olduğum halde böyle bir takrir vereceğimi söyledim mi pek iyi hatırlayamıyorum. Fakat hiç bahsetmemiş olduğumu zannediyorum.

Çünkü böyle mühim bir meselede benim ayrı bir takrir vermemden ve Meclis’te müzakere açılmasından Fethi Bey’in az çok canı sıkılmış olduğu şayi olmuştur. Hatta belli de olmuştur. Ama o zamanlarda bizim münasebetlerimiz için bu tabii bir muamele idi ve esaslı meselelerde münakaşa olunacaksa ondan içtinap etmek lazımdı. Ankara’nın hükümet merkezi olarak seçilmesinde gerek Fethi Bey’in, gerek diğer Heyeti Vekile azalarının meselenin aslına mutlaka muhalefet edeceği tahmin olunamaz. Aslına mutabık olsalar bile, usul olarak herkesin mutabakatını temin etmek mümkün müdür, bu belli değil. Belki bu yüzden şekli birtakım ihtilaflar, münakaşalar olacaktır. Eğer gerçekten ihtilaf ve münakaşa çıkacaksa, onları önlemek için daha evvel mi çalışmak lazım, ondan sonraki bir çalışmaya mı girmek lazım? Mühim olan husus budur. Usul bakımından, zaman bakımından böyle birtakım tasavvurları olabilir. Halbuki biz, bunların hiçbirisine tahammülü olmayan bir istical içindeyiz. Onun için takriri vermeden önce Fethi Bey’le görüştüğümüzü zannetmiyorum.

82