İsmet Paşa başkanlığındaki Türk heyetinin Lozan’da işi, Barış Antlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz günü bitmedi. İsmet Paşa, Lozan’ın hemen ardından, anlaşma müzakereleri boyunca gözlemci olarak orada bulunan Amerika Birleşik Devletleri temsilcisiyle müzakere masasına oturdu.
İsmet İnönü, kendi hatıralarında bu müzakereleri şöyle anlatıyor:
Amerikalılar ile biz, yeni bir müzakereye girişmiştik, bunu bitirmeye çalışıyorduk. Amerika, Lozan Konferansı’nda müşahit olarak bulunduğu için Lozan Muahedesini imza eden devletler arasında değildi.
Lozan Muahedesi gibi Amerika ile de bir muahede imzalayarak, iki memleket arasında tabii münasebetler kurulmasını temin edecektik. Böyle bir muahede için Amerikalılar arzu gösterdiler. Hükümetten izin aldım ve görüşmelere başladık. Amerikalılar, bütün Lozan müzakereleri esnasında sulh yapılması için yardımcı oldular, fakat kapitülasyonlar üzerinde, kuvvetli devletlerin asırlardan beri takip ettikleri politikada müttefikleri engellemediler, desteklediler. Ne vakit kapitülasyonlardan bahis açılırsa, ne vakit iktisadi imtiyazlardan bahsolunursa, Amerikalılar, açıkkapı politikasının taraftarı olduklarını, Amerika tebaasının bulunduğu her yere donanmaları ile gitmek hakkını muhafaza ettiklerini söylerlerdi. Bu görüşlerini her vesile ile belli etmişlerdir. Müşahit olarak görüşlerini teyit ederlerken ve Amerika’nın cihan politikasını söylerlerken. Türklere karşı yardımcı olmayı ve sempatik görünmeyi ihmal etmemişlerdir. Bunu bir politika olarak mümkün olan ölçüde takip etmişlerdir. Lozan’da Amerikalılarla muahede müzakerelerine bu hava içinde yeniden başladık. Karşıda, bilahare bize sefir olarak gelen Mr. Grew vardı. Kendisine, elde hazır bir muahede var, bu muahedede kabul edilmiş olan umumi hükümlerden hiçbirini Amerikalılardan esirgeyecek değiliz, dedim. Müzakereler biraz ilerledi, fakat geldi, kapitülasyonlar maddesinde düğümlendi. Türkiye, içinde kapitülasyonlar olmayan bir memlekettir, bunu kabul edeceksiniz, dedik. Peki, teklifiniz nedir, dediler. Teklifimiz, müttefiklerle Lozan Muahedesinde kabul ettiğimiz kapitülasyonlar maddesini aynen Amerika muahedesine de koymaktı. Mr. Grew kabul etti. Talimat almak üzere vaziyeti Amerikan hariciyesine yazdı.
Mr. Grew, hükümetinden aldığı cevabı bana getirdi. O zaman, hariciye vekilleri Amerika’da şöhret yapmış bir hukukşinas sayılıyordu. Kapitülasyonlar onun ihtisasına giren bir meseledir. Aldığı cevap üzerine, Amerikan murahhası, müttefiklere kabul ettirdiğiniz maddeyi biz kabul edemeyiz, dedi. Hükümetinde, müttefiklerin hata etmiş oldukları kanaati varmış. Bunun üzerine ben, peki güzel, dedim. Müttefiklerle uzun boylu konuşarak yaptığımız maddeyi kabul etmiyorsunuz, size ikinci bir teklifim var, diyerek müzakereleri bir neticeye vardırmak istedim.
Lozan Konferansına gelirken Ankara’dan müttefiklere kapitülasyonlarla ilgili olarak getirdiğimiz teklifi Amerikan murahhasına verdim. Kelime farklarının ne olduğunu şimdi tasrih edemeyeceğim, bunu teklif ettim. Ve dedim ki: Onlarla uzun boylu müzakere ettikten sonra, müttefiklerin kendi muvaffakıyetleri sayarak imzaladıkları maddede aldandıklarını kabul ediyorsunuz. O halde, bizim Ankara’dan getirip müttefiklere ilk yaptığımız bu teklif üzerinde duralım.
Bir defa Amerika’ya yazayım, dedi. Oradan müspet cevap geldi. Bu bize daha elverişlidir dediler. Bizim teklifimizi kabul ettiler. Kapitülasyonlar maddesini Amerika ile yaptığımız muahedede böyle bağladık. Sonra, bu muahede Amerika senatosundan geçmedi. Amerika senatosu yine bu maddeye takıldı. Her iki teklifin de Amerika için faydaları olmadığı görüşü ile, Amerika senatosu muahedeyi reddetti. Ancak birkaç sene sonra, Amerika ile münasebetlerimizi tanzim eden yeni muahedeler yapılarak, münasebetlerimiz kurulmuş ve geliştirilmiştir.
Müzakerelerin ve devletlerin hukuk müşavirlerinin anlayışları çok değişiktir. Onların ağına düştükten sonra, kim daha akıllıdır ve daha çok isabet göstermeye muktedirdir, bunun ne kadar takdire bağlı olduğunu canlandırmak için bu misalleri zikrediyorum.