Kasım 1922’de başlayan Lozan Barış Konferansı, Şubat 1923’te başta Musul ve boğazlar meselesi olmak üzere bir dizi anlaşmazlık nedeniyle kesintiye uğradı, Türk heyeti başkanı İsmet Paşa Lozan’dan ayrılıp Türkiye’ye döndü.
İsmet Paşa döndüğünde Ankara’ya geçerken Eskişehir’de Mustafa Kemal ve Fevzi Paşa ile buluştu, üçü Lozan’daki durum hakkında uzun uzun değerlendirmeler yaptı, ardından Ankara’ya geçildi.
Hükümet Başkanı Rauf Orbay ve Meclis’te muhalif 2. Grup bu görüşmeyi içine sindiremedi, Mustafa Kemal ve İsmet Paşa’nın kendilerine danışmadan ve bilgi vermeden Lozan hakkında bir dizi karar aldıklarından şüphelendi.
Rauf Orbay’ın İsmet Paşa’ya küsmesinde, Mustafa Kemal’in müzakereler sırasında İsmet Paşa lehinde müdahalelerde bulunmasında belki de bu ‘gizli anlaşma’ kuşkuları rol oynadı.
Bakın İsmet Paşa, 13 Ağustos 1923’te döndüğü Ankara’yı nasıl bulduğunu hatıralarında nasıl anlatıyor:
Ankara’ya döndüğüm zaman, Atatürk’ün etrafındaki hava, ilk gecesinde, bütün tafsilatıyla anlaşılacak bir halde değildi. Ama, Lozan müzakerelerinin son günlerinde Rauf Bey’le aramızda geçen münakaşa hatıraları malumdur. Ben geldiğimde, Rauf Bey Ankara’da yoktu. Daha önce Ankara’dan ayrılmış. Bunun bıraktığı bir uzaklık -küskünlük demeye dilim varmıyor- ve kırgınlık havası hissolunuyor. Üzerinde ehemmiyetle durulan, etrafıyla konuşulan bir mesele yok gibi. Böyle umumi olarak bir nahoş hava var. Bu ilk gecenin benim dikkatimi çeken havadisi, ertesi gün hükümet teşekkül edecek. Lozan Muahedesi’nin bir an evvel Meclis’çe tasdiki zihnimi en ziyade meşgul eden mesele. Bunun için, hükümetin teşekkülü esnasında Ankara’ya gelmiş olmayı, memnuniyet verici bir hadise olarak karşıladım.
Ben gelmeden evvel, Atatürk ile Rauf Bey ve diğer arkadaşlar arasında, yeni teşekkül edecek hükümet üzerinde ve genellikle memleket idaresinde kimlerin söz sahibi olacağı, arkadaşların hangi vazifeleri yükleneceği mevzuunda etraflı görüşmeler olmuş. Bilhassa Rauf Bey ile Ali Fuat Paşa, Atatürk’le konuşurken, sulh muahedesinden sonra kurulacak idarenin mekanizması üzerinde fikir teatisinde (alışverişinde) bulunmuşlar.
Rauf Bey, Atatürk’e, beni karşılamak istemediğini, bunun için Ankara’dan ayrılmak mecburiyetini hissettiğini söyleyerek izin istemiş ve ısrar etmiş. Bu arada, kurulacak idare mekanizması ile alakalı olarak tavsiyelerde bulunmuş. Fikirlerini söylemiş. Rauf Bey’in ehemmiyetle belirtmeye çalıştığı hususlar şunlardır: Devlet başkanlığı makamı takviye edilmelidir. Atatürk kurulmakta olan partinin başına geçmemelidir. Yalnız devlet reisi olarak kalmalı, partiler ve şahıslar üzerinde hakemlik yapabilecek durumda bulunmalıdır.
Rauf Bey, parti başkanlığının Atatürk’ün prestijini yıpratacağını da sözlerine ilave etmiş.
Ali Fuat Paşa’nın da kendisine mahsus fikirleri ve endişeleri var. Bunları Atatürk’e açıyor, Milli Mücadele esnasında her arkadaşın, kendisine düşen vazifeyi büyük bir gayretle yaptığını söyledikten sonra soruyor:
”Senin şimdi ‘apôtre’ların kimlerdir?”
Atatürk cevap veriyor:
“Memleket ve millete kimler hizmet eder ve hizmet ve liyakat kudretini gösterir ise, ‘Apôtre’ onlardır.’’
Lozan’dan döndüğüm zaman, bunlardan haberim yoktu. Atatürk de gelir gelmez bana böyle bahisler açmadı. Zaten benim o zaman meşgul olduğum, zihnimi birinci derecede işgal eden mesele, hemen ertesi gün hükümet teşekkül edecek ve muahede (antlaşma) bizim Meclis’te tasdik olunup (onaylanıp) çıkacak. Düşündüğüm bu. Atatürk ile arkadaşlar arasında cereyan eden görüşmelere ben zamanla muttali (bilgi edinmiş) oldum. Bunların bir kısmını Ankara’ya dönüşümde hemen yakında öğrendim, bir kısmını seneler geçtikten sonra her birinin yazdıkları hatıralardan öğrendim.