77. Gün
4 Ekim 2023
Cumhuriyet'e 100 Gün
Lozan Antlaşmasından 29 Ekim’e günbegün yaşananlar
İsmet Paşa’ya göre Terakkiperver Parti kurucuları da reformcuydu ama ‘Osmanlı reformcusuydu’

İsmet Paşa, anılarının bir yerinde ‘Bütün münakaşalar Atatürk’leydi ama hücumları bana yapıyorlardı’ diyor. Ama ona hücum edenler çok haksız değil. Takrir-i Sükun kanunu çıkartan ve sonra Terakkiperver Cumhuriyet Partisi’ni kapatan o oldu.

İsmet Paşa’ya göre Terakkiperver Parti kurucuları da reformcuydu ama ‘Osmanlı reformcusuydu’

Daha önce burada yayınladık, İsmet Paşa 1960’ların sonlarında yazdığı anılarının bir yerinde ‘Bütün münakaşalar Atatürk’le oluyordu ama hücumları bana yapıyorlardı’ diyor.

Böyle diyor ama bu sözler ona hücum edenlerin her zaman haksız yere hücum ettiklerini göstermiyor olabilir.

Mustafa Kemal’in Nutuk’ta ‘Büyük komplo’ diye nitelediği Kazım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy başta bazı ordu komutanlarının orduyu bırakıp Meclis’e dönmek istediği olaylar sırasında İsmet İnönü Başbakandı. Bu olayların hemen ardından burada daha önce ayrıntılarıyla anlattığımız gensoru görüşmeleri oldu ve İsmet Paşa hükümeti bu gensoruyu da atlattı, ama ona red oyu verenler Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kurdu.

O sırada İsmet Paşa sağlık gerekçesiyle Başbakanlıktan ayrıldı yerine Fethi Bey (Okyar) Başbakan oldu. Ama 1925 başında Şeyh Sait İsyanı başladıktan sonra Fethi Bey CHP grubunda yapılan bir oylamada güvenoyu alamadı ve görevi bıraktı. Atatürk bu oylamadan önce zaten İsmet Paşa’yı İstanbul’dan Ankara’ya çağırmıştı, o yeniden başbakan oldu ve isyanı çok sert tedbirlerle bastırdı.

Tedbirlerin birincisi ve başlıcası Takriri Sükun Kanunu adıyla tarihimize geçen ve hükümete olağanüstü yetkiler veren kanundu. Bu kanunla çok sayıda gazete kapatıldı, kurulan yeni İstiklal Mahkemeleri’nde çok insan yargılanıp idama mahkum edildi. Yine bu kanunla Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası da kapatıldı. (Haziran 1925)

İsmet Paşa, Terakkiperver Parti’nin kapatılmasının üzerinden 40 yıldan fazla zaman geçtikten sonra kaleme aldığı anılarında TCF ile ilgili görüşlerini de yazdı. Oradan aynen aktarıyoruz:

Siyasi hayatın tatbikatı şimdiki kadar uzun tecrübelerden geçmiş değildi. Esasen bizim siyasi bünyemize eskiden beri şu hastalık arız olmuştur: Muhalefette veya iktidarda bulunanlar; kendisi şahsen geniş yürekli ve serbest fikirli olsa da din cereyanlarından istifade etmek imkânı bulunursa, teşkilatıyla, maiyetiyle siyasi bir menfaat olarak, muvakkaten diye, belli bir merhaleyi geçinceye kadar diye, şimdilik diye ondan istifade etmeye kalkar. Kültürü buna müsait bulunmayanların bile bu sakat meylini yenmek mümkün olmuyor. Siyasi hayatımızda bu hastalık içine başından beri girmişizdir ve nihayetine kadar bu hastalıktan kurtulamamışızdır. Umumi kültür, umumi eğitim, siyasette sağlam istikametlerde bulunmak ihtiyacını duyduğu zaman, o seviyeye yükseldiği zaman, siyasi mücadelenin başında, ortasında, hatta bugün mevcut olan yanlış tutumlar kendiliğinden düzelecek ümidini muhafaza ederim. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın programında bulunan ”Fırka, efkâr ve itikadı diniyeye hürmetkârdır” sözü büyük reformlar ve inkılaplar yoluna girmiş olan Atatürk idaresi ve Halk Partisi iktidarına karşı muhafazakâr bir zihniyetin ifadesi olarak görünüyordu. Halbuki memleket, o günlerde irtica tahrikine karşı her zamandan fazla hassas bulunuyordu. Cumhuriyetin devlet düzenine getirdiği değişiklikler, İstanbul basınında ve İstanbul efkârı umumiyesinde geniş tefsirlere (yorumlara) tabi tutulmuştu. Fikirler çok karışık bir haldeydi. Her vesile ile, herkes, her şeye hücum ediyordu. Şeriat isteği yaygın bir şekildeydi. Şimdi, hadiseleri zamanın şartları içinde değerlendirince, şu gerçek ortaya çıkıyor: Asıl niyeti ve istidadı, geçmiş hizmeti ne kadar iyi ve şayanı hürmet olsa da böyle bir merhaleyi geçerken tutumu ve tesiri yapıcı olmazsa, bir felakete sebep olmak muhakkaktır. O felaketi önlemek, sorumlu adamın ilk vazifesidir. Terakkiperver Fırka erkânı, reformcu kimselerdi ama, Osmanlı reformcusu idiler. Ben dahil, hiçbirimiz, reformculukta Atatürk metotlarını daha evvel görmüş, düşünmüş, benimsemiş değiliz. Atatürk metotları meydana çıkınca, ben sükûnetle vaziyeti mütalaa ederek, halin, zamanın tedbirleridir diye düşünmüşümdür. Atatürk’le konuşmalarımızda, yapılabilirse bu şimdi yapılır, dediği zaman benim inanmam, ötekilerin korkması… Farkımız bundan geliyor. Halbuki zaman da farklıydı, Atatürk ile aralarındaki ölçüler de farklıydı. Beraber bulundukları bir işten çıkıp, dışında kalarak, onun cereyan tarzını takip etmeye istidatları zayıftı. Terakkiperver Fırka’yı teşkil ettiler. Kendilerini bu yola sevk eden ve sonra ihtilafa vardıran endişeyi şöyle izah ediyorlardı: Cumhuriyetin ilanını bize sormadan, danışmadan yaptınız, aceleye getirdiniz. Olmaz! Bundan sonra neler yapacaksınız, rejimi hangi istikametlere götüreceksiniz, bilmiyoruz. Birçok reformlar yapacaksınız ıslahat yapacaksınız ama bunların hepsini bir günde, üç senede, beş senede yapmak şart mıdır? Bu mütalaalar, bu endişeler, kimisinde acele etmemekten, ihtiyatlı olmaktan, kimisinde başka sebeplerden, hülasa öz duygulardan ileri geliyordu. Hani beraberdik, diyorlardı. Evet, beraber olduğumuz zamanlar icraatı beraber yaptık. Şimdi beraber olmadığımız zaman geldi, ayrı yapıyoruz.

77