İzmir, Yunan ordusu tarafından 1919 yılında işgal edilmişti. Bu işgal, bilindiği gibi Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlandığı Büyük Taarruz’un ardından, Türk ordusunun 9 Eylül günü İzmir’e girmesi, Yunan ordusunun ise darmadağın biçimde kaçmasıyla sona erdi.
Bu kurtuluşun üzerinden bir yıl geçtikten sonra, 9 Eylül 1923’te şehir kurtuluşunun ilk yılını kutlayacaktı. Türkiye Büyük Millet Meclisi İkinci Başkanı Ali Fuat Cebesoy o gün Meclis adına İzmir’deydi ve gördüklerini hatıralarında anlattı. Aynen aktarıyoruz:
Milletlerin idarelerini deruhte etmek gibi büyük mesuliyetler üzerine alan zevat, acaba tarihten, hadiselerden ibret dersleri almayacak mıdır? Ekseriya olduğu gibi ihtiraslarının kurbanı olup gidecekler midir?
Haksız bir surette işgal ettikleri Türk vatanında yaptıkları mezalim ve vahşetin cezasını gören Yunanlılar, tam bir yıl evvel İzmir’i bırakıp kaçmışlardı. Onların bıraktıkları bu Türk vatan parçasında, bu vatanın hakiki evlatları, yurtlarına kavuştukları günün sene-i devriyesi münasebetiyle bayrak yapacaklardı. Acaba Yunanlılar başlarına gelen bu felaketten ibret alarak komşu milletlerin hak ve hukuklarını bir daha payimal etmek cüretinde bulunacaklar mıydı? O zamanlar, felaketten hala akıllarını başlarına toplamaya muvaffak olamayan muhteris Yunan politikacıları mübadele mukavelesi mucibince memleketimize gelecek olan biçare Türk vatandaşlarımıza yapmadık zulüm bırakmamışlardı.
Bu esnada başlarından ikinci bir felaket geçmişti. O da, İtalya’nın Yunan adalarını pervasızca işgal etmiş olması ve Mussolini’nin hakaretle Yunanlılara kendi arzularını kabul ettirmiş olmasıdır.
Eğer Yunanlılar, ırktaşlarımıza biraz olsun iyi muamele etmek insanlığını göstermiş olsalardı, Türkleri muhakkak yanlarında İtalya’ya karşı direnmiş göreceklerdi. Bu sayede onların politikacıları milletlerini, dûçar oldukları hakaretlerden kurtarabileceklerdi. Bu vaka onlara bir ders olmayacak mıdır?
Burada Yunan milletini ve politikacılarını kendi mukadderatlarıyla baş başa bırakalım ve kurtuluş bayramımızın tafsilatına geçelim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi benim riyaset edeceğim bir mebus heyetini seçerek İzmir’e gönderdi. İzmir’in 9 Eylül Kurtuluş Bayramı, misli görülmeyen bir şekilde 150 bini mütecaviz muazzam bir halk kütlesi tarafından tesiedildi.
Zafer alayı öğleden sonra başladı ve akşamın geç vakitlerine kadar devam etti. Birçok halk teşkilatı, milli kuvvetler, bir piyade tümeni ve tayyarelerimiz sıra ile bu geçit resmine katıldı.
Gece yapılan tezahürat gündüzkü merasimin şaşasından hiç de aşağı kalmadı. İzmir Belediyesi, Karşıyaka’daki Şark Mahfilinde, iki yüz kişilik bir ziyafet verdi. Bu ziyafette Belediye reisi Şükrü Kaya Bey (eski Dahiliye Vekili) halkın hakiki heyecan ve hissiyatını uzun süren nutkunda iyice ifade etti. Ben de cevap verdim ve teşekkür ettim. Bu münasebetle Meclis riyasetine çekmiş olduğum telgraf aynen aşağıdadır:
‘Güzel İzmir’imizin kurtuluşu ve bayramı çok parlak ve heyecanlı tezahürlerle tesiedilmiş ve bu mesut günde Meclis-i Aliniz namına hazır bulunmakla mübahi olan heyet-i mahsusa bütün sınıf halk ile memurin ve heyet-i askeriye tarafından merbutiyet ve muhabbetle karşılanmıştır. İzmirlilerin bu münasebetle Meclis-i Aliniz ve muhterem reisimiz hakkında izhar ettikleri şükran ve merbutiyet hislerinin cidden pek kıymetli ve samimi olduğunu ihtiramlarımla arzeylerim edendim.’
Merasimden sonra hemen İzmir’den ayrılmadım. Birkaç gün daha kalarak imar faaliyetlerini görmek istedim. Bu arada eski Vekiller Heyeti Reisi Rauf Bey, İzmir’de validesi nezdinde istirahat ediyordu. Arkadaşımı görmeden İzmir’den ayrılamazdım. Gazi, ona benim vasıtamla bir teklifte bulunmuştu. Bunu da söyleyecektim.
Teklifin mahiyeti şu idi: Meclis İkinci Reisliğinden ayrılarak merkezi Konya olan İkinci Ordu Müfettişliğine tayinim kararlaştırılmıştı. Gazi, benim yerime Rauf Beyin gelmesini arzu ettiğini, Rauf Bey muvafakat ederse, Meclis’in kendisini memnuniyetle seçeceğini ona söylememi ve muvafakatini almamı istemişti.
Bunu kendisine söylediğim zaman, ‘Gazi’nin arzularını hemen yerine getirmek isterdim. Fakat İcra Vekilleri Reisliğinden çekilmeme sebep olan mazeretlerim henüz zail olmadığından bu arzuyu yerine getiremeyeceğim’ dedi. Israrlarıma rağmen kararında sebat etti.
Hatırlayacaksınız, Rauf Orbay, Lozan Antlaşmasının imzaya hazır olmasını bildiren İsmet Paşa’nın telgrafına günlerce cevap vermemiş, antlaşma Atatürk’ün bizzat devreye girmesiyle imzalanmıştı. İsmet Paşa’ya tebrik telgrafı da çekmeye direnen Rauf Orbay, onun Ankara’ya döneceği günlerde Başbakanlıktan istifa edip Ankara’yı terk etmiş, karşılama töreninde de bulunmamıştı.
Mustafa Kemal’in daha sonra Nutuk’ta son derece sert ifadelerle anlattığı bu olaylara rağmen Rauf Orbay’ı yeniden göreve çağırması, hem de Meclis İkinci Başkanlığı gibi o gün için kendisinden sonra gelen iki numaralı koltuğu teklif etmesi doğrusu çok ilginç.
Ali Fuat Cebesoy bu teklifi Rauf Orbay’a 12 veya 13 Eylül günü iletiyor. O sırada Atatürk’ü Cumhuriyet ilan etmeye götürecek olaylar zinciri çoktan başlamış durumda, nitekim Cumhuriyet ilanına 45-46 gün var.