45. Gün
2 Eylül 2023
Cumhuriyet'e 100 Gün
Lozan Antlaşmasından 29 Ekim’e günbegün yaşananlar
Kazım Karabekir: Şark halkı Mustafa Kemal Paşa’yı tanımaz ve güvenmez

Lozan Antlaşmasından sonra Mustafa Kemal’le yolları ayrılmaya başlayacak olan Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy gibi isimler, Kurtuluş Savaşı’nın ilk örgütlenme evresinde en önde gelen kişilerdi.

Kazım Karabekir: Şark halkı Mustafa Kemal Paşa’yı tanımaz ve güvenmez

Artık 1923 Eylül ayının ilk günlerindeyiz. Lozan Barış Antlaşması’nın 24 Temmuzda imzalanması, ardından 21-23 Ağustosta Meclis’in Lozan’ı onaylamasıyla birlikte Ankara’da gergin bir bekleyiş var.

Bu gerginliğin birinci sebebi, halen işgal altında olan İstanbul’daki işgalin sona erip ermeyeceği. İngiliz ve Fransız kuvvetleri ağır ağır toplanıyor ama İstanbul boşaltılmış değil. Oysa Meclis Lozan’ı onayladıktan sonra işgalin sona ermesi lazım.

Gerginliğin ikinci sebebi, Mustafa Kemal ile Kurtuluş Savaşı’nın başından beri birlikte yürüyen bazı yakın arkadaşları arasında beliren ayrılık. Bu ayrılık da ağır ağır hem giderek belirginleşmekte hem de hızlanmakta.

Ayrılığın arka planında, başta Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy ve Refet Bele gibi isimlerin Kurtuluş Savaşı’nın başında kendilerini Mustafa Kemal ile eşit hissetmeleri ama zaman içinde Mustafa Kemal’in bir önder olarak hepsinin önüne geçmesi yatıyor.

Bu ayrılığın sebebi, Mustafa Kemal’den daha önce aktarmıştık, daha çok siyasi ve ideolojik. O yakın dostlar zaman içinde saltanat, hilafet ve cumhuriyet gibi konularda Mustafa Kemal ile farklı düşünmüşlerdi Nutuk’ta anlatılana göre.

Buna karşılık bu isimler Mustafa Kemal ile saltanat, hilafet veya Cumhuriyet konusunda farklı düşünmediklerini söylediler hep, sonradan yazdıkları anılarında.

İşte o anılardan birinden bir geniş alıntı yapıyoruz bugün. Rauf Orbay’ın ‘Hatıraları ve Söylemedikleri’ adlı kitabının içinde Kazım Karabekir’in Kurtuluş Savaşı’nın ilk günlerine dair anlattıkları:

Mustafa Kemal Paşayı, şark halkı tanımaz. Erzuruma bir an evvel gelip yapılacak işlerin esaslarını görüşmeden ,ordu müfettişi sıfatıyla şimdiden her tarafa emirler vererek icraat­ta bulunmağa başlaması ve azil emri üzerine Sivas gibi mühim bir merkezde durmaksızın Erzuruma hareketi, caiz değildi.

3 temmuzda Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey Erzurum’a geldiler. Şehre on yedi kilometre ötedeki Ilıca mevkiinde, erkânı harbiyem, halk, kıt’alar ve benim yetim çocuklarımla parlak bir törenle karşıladım. Mustafa Kemal Paşa, padişah yaveri kordonunu ve altın imtiyaz madalyasını taşımakta ve neşesizdi. Bilhassa Refet Beyin Sıvas’tan gönderdiği şifreyi okuduktan sonra ye’sini gizleyemiyordu.

Kendisini tatmin ettim: ‘Müfettişlikten, hattâ askerlikten de çekilmenize, hiç teessür duymadan karar verebilirsiniz. Si­ze mukaddesatım namına söz veriyorum. Size ordu müfettişi bulunduğunuz zamandan ziyade, asıl o zaman hürmetkar bu­lunurum. Sizi millete tanıtmak ve halkın ve ordunun itimat ve hürmetini üzerinizden eksik etmemek vazifemdir. Daha Istanbul’da iken, şarka gelmenizi rica ettiğimi hatırlayınız Ordu müfettişi değil, bir millet ferdi olarak da gelmiş olsaydınız, si­zi başlayacağınız istiklâl mücadelelerinde re’s-i kârımıza (iş başına) çıkarmayı daha o zamandan kararlaştırmıştık. Erzu­rum kongresi esaslarında fikirleri birleştirdikten sonra işe baş­larız’ dedim.

Harbiye Nazırının teklifini ve cevabımı gösterdim, pek memnun oldular. 

Rauf Beyle samimiyetim, hürriyetin ilânın­dan evvel başlar. O zaman ‘Peykişevket’ süvarisi olan bu mert insanla, Zeyrekteki kardeşimin evinde, İsmet’le de (İnönü) has­bıhal ettiğim bahçede tanışmıştım. Harbiye mektebinde kola­ğası rütbesiyle Tâbiye muallim muavini idim. Erkân-ı harp binbaşı Selâhaddin Adil Beyle (Paşa) samimî arkadaş olup, onu ittihat ve terakki cemiyetine almıştım. Rauf’u da bana, Zeyrekteki eve getirerek o tanıttı. O gün, bahçede Rauf, her­ hangi bir hürriyet ve inkılâp hareketi için gemisiyle her feda­kârlığa hazır olduğunu söylerken, kendisine pek derin bir sa­mimiyet ve saygı duymuştum. Emniyetimiz ve samimiyetimiz karşılıklı idi- Ve arta arta öyle devam etti. Benim gibi, o da sözüme ne kadar sadık vefakâr olduğumu bilirdi. Rauf’un, Mustafa Kemal ile gelmesini çok hayırlı addettim. Ona, beni lâzımı gibi anlatıp tanıtacaktı. 

Refet Beyin (Paşa) mühim şifresi, benim tahmin ettiğim gibi çıktı. Mustafa Kemal Paşanın Havza’dan ayrılışı âdeta, ka­çış gibi olmuş, orta Anadolu halkı, henüz bir istilâ tehlikesine maruz bulunmadığından, İstanbul hükümetine ve hele padişa­ha karşı yüz yılların biriktirdiği sadakat ve hürmeti sarsabile­cek teşebbüsleri hoş görmüyordu. Mustafa Kemal Paşa da bu sebeple, teşkilât işlerinde zorluklara uğradığını bildiriyordu. Elbette öyle olacaktı, Erzurum’da bir kongre ile kuvvetlenme­den evvel oralarda bir şey yapılamayacağını bilmek lâzımdı. Erzurum kongresinden sonra Sivas Kongresinin de ne kadar güçlükle ve ancak yaptığım tesir ve gönderdiğim kuvvetle top­lanabildiği malûmdur.

45