44. Gün
1 Eylül 2023
Cumhuriyet'e 100 Gün
Lozan Antlaşmasından 29 Ekim’e günbegün yaşananlar
Kazım Karabekir ve Mustafa Kemal, Doğu’da bir değil iki cephede mücadele ediyordu

Kazım Karabekir, Ermenistan ordusuna karşı harekata hazırlanırken Ankara’dan Erzurum’a gelen Celalettin Arif ve Hüseyin Avni Beyler kendi muhtariyetlerini ilan etmeye çalışıyordu.

Kazım Karabekir ve Mustafa Kemal, Doğu’da bir değil iki cephede mücadele ediyordu

Celalettin Arif Bey, Erzurum'daki tatsız girişiminden sonra Meclis'te Kazım Karabekir'in azılı düşmanı oldu. 1921'de Roma'ya Büyükelçi olarak gönderildi, 1928'te Paris'te öldü.

Celalettin Arif Bey, Mustafa Kemal’in 1927’de okuduğu ünlü Nutuk’ta hatırı sayılır bir yer tutuyor. Mustafa Kemal’in çok kızdığı ve kızgınlığını ağır ifadelerle belirttiği az sayıda isimden biri.

Celalettin Arif herhangi biri değil. Avukat. İstanbul Barosu Başkanlığı yapmış. Osmanlı’nın son Meclisi Mebusan’ının son başkanı.

İstanbul’daki Meclisi Mebusan’ın başkanı Raşit Hikmet Bey beklenmedik biçimde ölünce, boşalan bu makama Anadolu’da Kurtuluş Savaşını örgütlemeye çalışan ve İstanbul’dan da hakkında tutuklama emri çıkarılan Mustafa Kemal Paşa talip oluyor. Meclisi Mebusan’daki Rauf Orbay’dan, Misakı Milli’nin ilanı için kendisinin Meclis Başkanı seçilmesine yardım etmesini istiyor. Ama onun Anadolu’da olması işi güçleştiriyor, sonuç olarak o makama Mustafa Kemal resmen aday bile olmuyor, Celalettin Arif başkan seçiliyor. Tarih 4 Mart 1920.

Bu tarihten sadece 12 gün sonra, 16 Mart 1920’de İngiliz işgal güçleri Meclisi Mebusan’ı kapatıyor. Meclis’in kapanmazdan önce son işi Misakı Milli’yi ilan etmek oluyor. Zaten kapanmaya da bu yol açıyor. Misakı Milli’yi kaleme alanların başında, Anadolu’da telgraf başındaki Mustafa Kemal geliyor.

İstanbul’da Meclis kapandıktan beş hafta sonra 23 Nisan 1920’de Ankara’da bu kez Türkiye Büyük Millet Meclisi açılıyor. Celalettin Arif, kendisini Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ‘doğal başkanı’ gibi görüyor ama yeni Meclis’te seçim yapılıyor, başkanlık seçimine tek aday olarak Mustafa Kemal 120 milletvekilinden 110’unun oyunu alarak Başkan seçiliyor. Celalettin Arif ise daha sonra yapılan oylamada 109 oy alarak ikinci başkan oluyor.

Seçim barış içinde yapılmış ve bu iki isim rol paylaşmış gibi duruyorlar ama aslında durum öyle değil. Celalettin Arif kendini hep farklı görüyor. Meclis İkinci Başkanlığı’nın yanısıra hükümette Adalet Bakanı da oluyor.

İpleri kopartan olay, 15 Ağustos 1920’de Celalettin Arif’in Mustafa Kemal’e gidip zihin yorgunluğu ve başağrısı bahanesiyle Meclis Başkanı Mustafa Kemal’den 2 ay izin istemesiyle başlıyor. Celalettin Arif bu iki ayda Erzurum’a gideceğini söylüyor, giderken beraberinde daha sonra aynı Meclis’te muhalif 2. Grupun önde gelen isimlerinden olacak Hüseyin Avni Beyi de götürmek istiyor. Mustafa Kemal bu durumdan şüpheleniyor ama bir şey demiyor, ikili Erzurum’a yola çıkıyor.

Mustafa Kemal o sırada Kazım Karabekir’le birlikte Ermenistan’a karşı yürütülecek askeri harekatın hazırlıkları içinde. Bu hazırlıklar gizli yürütülüyor, Celalettin Arif’in haberi yok.

Eylül ayı ortasında Celalettin Arif’ten Ankara’ya üç ayrı telgraf ardı ardına geliyor. Bunlardan birinde Arif, Erzurum’da halk arasında rahatsızlık olduğunu öne sürüyor, diğerinde ordu ambarlarında ve cephaneliklerinde yolsuzluklar iddiası gündeme getiriliyor, sonuncusu ise halkın süt dağıtımıyla ilgili sorunlardan bıktığı, askeri bu sorunların  kaynağı olarak gördüğü görüşünü işliyor.

Mustafa Kemal, Nutuk’ta şunu anlatıyor:

Celâlettin Arif Bey, bazı memurların değiştirilmesi ve cezalandırılması gibi işlerde çabukluk istiyordu. Söz konusu, memurların değiştirilme ve cezalandırılmalarında, Erzurum Vali Vekilliği’nde bulunan Albay Kâzım Bey (İzmir Valisi Kâzım Paşa) başta bulunuyordu. Celâlettin Arif Bey, halkla görüşülerek, eski Adana Valisi Nâzım Bey’in Erzurum valiliğine atanmasına karar verildiğinden, Trabzon yoluyla tebligat yapılmasından ve Nâzım Bey gelinceye kadar halk oylamasına başvurularak bir vali vekili seçilmesinden söz ettikten sonra, verilecek olumlu cevapla halkın gittikçe artan kaynaşması hemen yatıştırılmazsa, tehlikeli sonuçlar doğacağından korkulmakta olduğunu bildiriyordu. Sonuncu telgrafında: “Ankara, şikâyeti dikkate almadığından, mesele Ankara’ya güvenin sarsılması şekline dönüşebilecektir” denilmekteydi.

Mustafa Kemal bu noktada açık açık söylemiyor ama Celalettin Arif Bey, Erzurum’da bir çeşit özerk yönetim başlatmaya çalışıyordu. Nitekim birkaç gün sonra kendisinin Erzurum merkez olmak üzere bölgenin valisi yapılmasını da talep edecekti. Bu arada kendi kendini Erzurum’da vali vekili ilan etmiş, mevcut valiyi görevden almıştı bile. Başlangıçta Kazım Karabekir de bu bölge valiliğini benimsemiş, Celalettin Arif’e destek vermişti ama 22 Eylül’de Ankara’ya çektiği telgrafla bu görüşünü değiştirdi.

Celâlettin Arif Beyefendi’nin Doğu İlleri Genel Valiliği’ne atanması için, zâtıdevletlerine daha önce yapmış olduğum teklif, bendenize hissettirilmiş ve tarafımdan içtenlikle karşılanmış bir düşüncenin sonucuydu. Celâlettin Arif Bey’in, Erzurum’la ilgili faaliyet ve başvuruları ile gerçekler su yüzüne çıkmış olduğundan, kendisinin Genel Valiliğe atanmasındaki teklifimden elbette vazgeçmiş olduğum bilgilerinize sunulur.

O sırada, bazı doğu illerinde ‘halk cumhuriyetleri’ var. Örneğin Oltu ilçesi o sırada kendince bir özerk yönetime sahip. Ankara bu yönetimleri kabul etmiyor ama onlar varlar. Celalettin Arif’in de Erzurum ve gücü yeterse çevresinde kendine böyle bir özerk yönetim kurmak istediği anlaşılıyor.

Bunun üzerine Mustafa Kemal, hemen Celalettin Arif ve Hüseyin Avni Beye Ankara’ya dönmelerini emrediyor. Ama onlar dönmüyor. Hatta çok sert bir telgrafla dönmeyeceğini bildiriyor.

Mustafa Kemal, Erzurum’da yaşanan ironinin farkında.

Efendiler, ben de İstanbul’a dönemeyeceğimi, İstanbul Hükûmeti’ne Erzurum’dan bildirmiştim. Eğer davet yeri ve davet sahibi aynı olsaydı, insanın neredeyse, garip bir nazire yapıldığına hükmedeceği gelebilirdi. Fakat, şartlar büsbütün başka olduğuna göre, İstanbul’un davetine karşı bana, vefa ve fedakârlık kucağını açmış olan kahraman Erzurum halkının, bu samimiyet kucağını kötüye kullanabileceğine asla ihtimal vermedim.

Bütün bu siyasi karmaşanın ortasında bir yandan da Kazım Karabekir Ermenistan’a saldırmaya hazırlanıyor. Mustafa Kemal Doğu Cephesindeki savaşı şöyle anlatıyor:

Ermeniler, 24 Eylül 1920 sabahı Bardiz Cephesinden baskın şeklinde yaptıkları genel bir saldırı ile başarıya ulaştılar. Efendiler; Doğu Cephesi’nin bu can sıkıcı bilgiler veren raporunu okurken, Celâlettin Arif Bey’in de, Ermenilerin saldırı günü olan 24 Eylül’de yazılmış, bildiğimiz ültimatomunu alıyordum. Ermeniler geri püskürtülüp, girdikleri bölgelerden atıldılar. Ordumuz, 28 Eylül sabahı ileri harekete geçti. Aynı günde, Erzurum’un elli imzası da Ankara’ya saldırıya geçiyor. Ne kötü rastlantı!… Sanki, bu Efendiler, Ermenilerle aleyhimizde harekete sözleşmiş gibi!… 

Ordu, 29 Eylül’de Sarıkamış‘a girdi, 30 Eylül’de Merdenek işgal edildi. Fakat bazı sebepler ve düşüncelerle 28 Ekim 1920 tarihine kadar bir ay, Sarıkamış – Lâloğlu hattında kaldı. 

Bu sebeplerden birinin de, Erzurum’da bulunan Celâlettin Arif Bey ve arkadaşlarının yarattıkları durum olduğunu tahmin buyurursunuz. (….)

Efendiler, savaş alanında verilecek emri bekleyen Doğu Ordumuz, 28 Ekim 1920 günü Kars üzerine harekete başladı. Düşman, direnmeksizin Kars’ı terketti. Kars 30 Ekim’de tarafımızdan işgal edildi. 7 Kasım tarihinde birliklerimiz, Arpaçayı‘na kadar olan bölgeyi ve Gümrü‘yü ele geçirdi. 

Ermeniler, 6 Kasım’da ateşkes ve barış için başvurmuşlardır. Biz de ateşkes anlaşmasının maddelerini, Dışişleri Bakanlığı araçlarıyla, 8 Kasımda Ermeni ordusuna bildirdik. 26 Kasım’da başlayan barış görüşmeleri, 2 Ocak’ta son buldu ve 2/3 Ocak gecesi Gümrü Antlaşması imzalandı. 

Efendiler, Gümrü Antlaşması, Millî Hükûmet’in yaptığı ilk antlaşmadır. Bu antlaşma ile, düşmanlarımızın hayallerinde ta Harşit Vadisine kadar uzanan Türk ülkelerini kendisine bağışlamış oldukları Ermenistan, Osmanlı Devleti’nin 1877 seferiyle kaybetmiş olduğu yerleri, bize, Millî Hükûmet’e terkederek aradan çıkarılmıştır. Doğudaki durumlarda önemli değişiklikler olması yüzünden, bu antlaşma yerine daha sonra yapılan 16 Mart 1921 tarihli Moskova ve 13 Kasım 1921 tarihli Kars Antlaşmaları geçerli olmuştur.

44