57. Gün
14 Eylül 2023
Cumhuriyet'e 100 Gün
Lozan Antlaşmasından 29 Ekim’e günbegün yaşananlar
Kimse hatırlamıyor gibi duruyor ama Yunan ordusu bütün Trakya’yı da işgal etmişti

Türkiye’de Kurtuluş Savaşı’ndan konuşulurken pek az sözü edilen konulardan biri de, bütün Trakya’nın Yunan ordusu tarafından işgal edişmiş olması. Türkiye, bugünkü Trakya’yı savaşla değil Lozan’da masada geri aldı.

Kimse hatırlamıyor gibi duruyor ama Yunan ordusu bütün Trakya’yı da işgal etmişti

Yunanistan, Osmanlı devletinin 1. Dünya Savaşı sonrası yenilgiyi kabul ederek imzaladığı Mondros Mütarekesi sonrası sadece İzmir’e asker çıkartıp Batı Anadoluyu işgal etmemişti; 20 Temmuz 1920’de bir Yunan tümeni Tekirdağ’dan karaya çıkıp bir başka tümen ise Meriç nehrini geçip Trakya’yı işgal etmişti. Bu işgale karşı direniş son derece zayıf olmuş, Trakya’yı korumakla görevli kolordunun komutanı Cafer Tayyar Bey, düşman tarafından esir alınıp Atina’ya götürülmüştü.

Bütün Doğu Trakya’nın, yani bugün Türkiye sınırlarına dahil olan Trakya’nın işgale uğramış olması nedense çok az konuşulur. Bunun bir sebebi, bütün Trakya’nın tek kurşun bile sıkılmadan, Lozan’da diplomasi masasında geri alınmış olması olabilir.

Aslında Mustafa Kemal Atatürk, 1927 yılında okuduğu meşhur Nutuk’unda bu konuya geniş yer vermiş, Trakya’daki komutan Cafer Tayyar Beyden çok ağır ifadelerle söz etmişti. Cafer Tayyar (Eğilmez) Bey o sırada Atatürk’ün partisi CHP’de milletvekiliydi.

Bakın Mustafa Kemal, Trakya’nın işgalini ve Cafer Tayyar Beyi nasıl anlatıyor:

Doğu Trakya’da, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Trakya- Paşaeli Merkez Hey’eti bir kongre yaptı. Bu kongre, Trakya’nın idaresini, Trakya-Paşaeli Merkez Hey’etine verdi. Trakya’da Kolordu Komutanı olarak bulunan Cafer Tayyar (Cafer Tayyar Paşa), bu Merkez Hey’etinde olmakla birlikte, Edirne milletvekili olarak da Meclis’imize üye seçilmiştir. Trakya Merkez Hey’etine ve Kolordu Komutanı‘na verdiğimiz talimat, Trakya’nın kaderinin bütün memleketin kaderiyle birlikte çözülebileceği esasına dayanıyordu. Askerî harekât bakımından da verdiğimiz direktif şuydu: 

Üstün kuvvetlerin saldırısına uğranılırsa sonuna kadar direnilecek ve Trakya tamamıyla ele geçirilse ve işgal edilmiş olsa bile, teklif edilecek herhangi bir çözüm şekli tek başına kabul edilmeyecektir. Zaten, Trakya’daki komutanın da kararının böyle olduğu ifade edilmekteydi. Fakat son zamanlarda, Komutan Cafer Tayyar Bey, yabancıların verdiği güvence üzerine, yapılan davete uyarak İstanbul’a gitmiş, bize durumu ancak dönüşünden sonra bildirmişti. Anlaşıldığına göre, Doğu Trakya’nın yalnız başına varlığını koruyamayacağı, ancak Batı Trakya ile birleşerek bir yabancı devletin idaresi sayesinde yaşayabileceği yolunda fikirler telkin edilmiş… Herhalde manevî gücü kıracak birtakım propagandalar yapılmış… 

Cafer Tayyar Bey İstanbul’da iken Tümen komutanlarından Muhittin Bey İstanbul’dan Kolordu Komutanlığı‘na atanmış, Cafer Tayyar Bey’in Trakya’ya dönmesine izin verilmiş. Cafer Tayyar Bey, İstanbul çevreleriyle görüştükten sonra, Muhittin Bey’in teklifine rağmen, artık kolordunun komutanlığını üzerine almamış, Muhittin Bey’in üzerinde bırakmış. Böylece Trakya’nın kaderi, İstanbul siyasî çevrelerinin etkisine terk edilmiş… 

Yunan ordusu, Anadolu’da, Batı Cephesinde yaptığı genel saldırıda başarı sağladıktan sonra, 20 Temmuz 1920’de Tekirdağ‘a bir tümen çıkardı. Tekirdağ bölgesinde pek dağınık bir durumda bulunan 55. Tümen, toplanmaya vakit bulamadan, Yunan Tümeni Edirne’ye doğru yürümeye başladı. 

Batı Trakya’dan Meriç’i geçerek saldırmak isteyen Yunan kuvvetleri, o bölgedeki 60. Tümen’e komuta eden Cemil Bey’in (İçişleri Bakanı Cemil Bey’dir) ve 15 Haziran’da kuvvetleriyle Edirne’ye gelmiş bulunan ve Edirne-Karaağaç istasyonu arasında ciddi savaşlar vermiş olan Şükrü Naili Bey’in (Şükrü Naili Paşa) dikkat ve direnmeleri sayesinde durduruldu ve ilerlemeleri önlendi.

Edirne’ye doğru serbestçe ilerlemekte olan düşman tümenine karşı, bütün 1. Kolordu kuvvetlerini toplayıp tedbir alacak Kolordu Komutanı Muhittin Bey’in ne yaptığını bilmiyorum. Yalnız, elde ettiğim bilgilere göre, Cafer Tayyar Bey, kendi kuvvetleri ile temas kuramadan, Havza yakınlarında atla dolaşırken düşman tarafından esir edilmiştir. Ondan sonra sevk ve idareden yoksun kalan 1. Kolordumuz tamamıyla dağıldı. Birliklerinin bir kısmı esir oldu, bir kısmı da Bulgaristan’a sığındı. Sonuç olarak, Trakya’nın tamamı Yunanlıların eline geçti. Ne yazık ki, 1. Kolordu Komutanınca, milletin istediği ve beklediği ileri görüşlülüğün, uyanıklık ve fedakârlığın gösterildiğine şahit olamadık. 

Efendiler, Trakya’nın özel ve güç durum ve şartlar içinde bulunduğuna şüphe yoktu. Fakat, bu özellik ve güçlük, hiçbir zaman Trakya’daki kolordunun askerliğin gereklerini yerine getirmesine ve vatanperverlik namusunu göstermesine engel olamazdı. Eğer, bu yapılamamış ise millet ve tarih karşısında bulunan tek sorumlusu Cafer Tayyar Paşa’dır. Tarihte bütün bir vatanı, çok üstün düşman kuvvetleri karşısında, son bir avuç toprağına kadar karış karış kahramanca ve namusluca savunmuş ve yine varlığını koruyabilmiş ordular görülmüştür. Türk ordusu o cevherde bir ordudur. Yeter ki, ona komuta edenler, komuta edebilme vasıflarına sahip olabilsinler. 

Efendiler, bir komutanın esir olması da mazur görülebilir. O zaman ki, askerliğin görev ve gereklerini yerine getirip uygulamakta, elindeki kuvveti sonuna kadar, son süngü ve son nefese kadar kullandıktan sonra, kanını akıtmak fırsatını bulamaksızın düşman eline düşerse… 

Efendiler, bütün ordusu, üstün düşman karşısında yenilip de kendiliğinden geri çekilirken, kılıcını çekip tek başına atını, düşman başkomutanının çadırına doğru sürerek ölüm arayan Türk komutanları görülmüştür. 

Bir Türk komutanının, ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir kötü rastlantı ve kötü şans eseri bile olsa, düşmana esir düşmesini biz mazur görsek de, tarih bunu asla affetmez ve affetmemelidir. Türk İnkılâp tarihinin gelecek nesillere hitap ve uyarısı işte budur.

Mustafa Kemal bu denli ağır ifadeler kullanıyor ama yarı resmi bir nitelik taşıyan Atatürk Ansiklopedisi’nin Cafer Tayyar Beyle ilgili maddesinde şöyle deniyor:

Yunan işgali başladıktan sonra Tekirdağ’daki 55. Tümen, kısa sürede dağıldı. Yaşanan dağılma karşısında Cafer Tayyar Paşa ve Muhittin Bey Kolordu Karargâhı’nda bir toplantı yaparak (23 Temmuz 1920) I. Kolordu’yu Babaeski’de toplayıp savaşı sürdürme kararı aldılar. Bu karar üzerine Cafer Tayyar Paşa, Yunan ordusu ile ilgili keşif yapmak ve durumu yerinde görmek amacıyla “Kolordu Süvari Takımı”nın bir kısmıyla sivil olarak Havsa-Babaeski’ye gitti (24 Temmuz 1920). Babaeski’nin 6 km kuzeybatısında Dardere denilen mevkide, Yunan “3. Süvari Alayı”nın bir bölüğü ile karşılaştı. İki birlik arasında yaşanan kuvvetli çatışma sonucu atının kösteklenmesiyle yere düşerek, sağ gözü ve sağ omzundan yaralandı. Yanında bulunanlar yakın takipte olduklarından, yardımına koşamadılar ve öldü zannederek bıraktılar. Takipteki Yunan süvari bölüğü de yerde cansız yatan Paşa’yı şahsen tanımadıkları için müdahale etmeyerek bölgeden ayrıldı. Daha sonra yaralı olarak Bostanlı köyüne ulaşan Cafer Tayyar Paşa, 27 Temmuz 1920 tarihinde köylüler tarafından Yunanlılara teslim edildi.

Yunanistan’a esir olarak götürülen Cafer Tayyar Bey, ancak 30 Mart 1923’te, Lozan’da Yunanistan’la yapılan esir takası anlaşmasından sonra serbest kalabildi ve İstanbul üzerinden Ankara’ya geçerek Edirne milletvekili olarak Meclis çalışmalarına katılmaya başladı. Ama o sırada birinci Meclis seçim kararı aldı.

İsmi Mustafa Kemal tarafından tek tek belirlenen milletvekili adaylar listesinde yer aldı, ikinci Meclis’e de Edirne milletvekili olarak girdi. Son askeri görevi, 1924 Eylül ayında Hakkari’de başlayan Nasturi ayaklanmasını bastırmak oldu. O zamana kadar Nasturi şehri olan Hakkari’de tek bir Hristiyan bile kalmadı. Cafer Tayyar Paşa’nın ayaklanmayı bastırırken kullandığı yöntemler çok eleştirildi.

Hakkari’de ayaklanmayı bastıran Cafer Tayyar Paşa, emrindeki orduyla Musul’a yürümek istedi ama Ankara ona izin vermedi.

Bir ay sonra, Mustafa Kemal’in sert çıkışı sonrası, başka pek çok muhalif komutanla birlikte milletvekilliğinden istifa etmek yerine askerlik görevinden istifa edip Meclis’e geri geldi. Kısa süre sonra Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy ve Refet Bele gibi isimlerle birlikte Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kuruluşuna katıldı. Bu parti kapatılınca da bağımsız kaldı.

Ertesi yıl İzmir Suikastı davasında tutuklanıp hapse atıldı ama bu davada beraat eden isimler arasında yer aldı. 1928’de milletvekilliği sona erince siyasetten de çekildi, 1958 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti.

57