Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün olduğu gibi 100 yıl önce de, kanun teklifleri ve önergeleri konuşurken önce aleyhte sonra da lehte görüşleri dinliyordu.
Lozan Barış Antlaşması’nın onaylanmasını öngören kanun teklifi görüşülürken de ilk gün aleyhte söz alanlar konuştu. Hatta hepsine süre yetmedi, Lozan aleyhinde söz isteyen Saruhan milletvekili Vasıf (Çınar) Bey, bir yandan anlaşmanın bir zafer olduğunu söyleyip bir yandan da anlaşmayla gelen süresi geçici karma mahkemeleri, kimi ticari hükümleri, sağlık ve hukuk alanında gelecek yabancı danışmanların varlığını eleştirdi. Vasıf Beye göre iktisadi ve mali bağımsızlık tam olarak güvence altına alınmamıştı, Boğazların askersizleştirilmesi bağımsızlığa aykırıydı, mübadele ile Yunanistan’dan gelecek Türkleri büyük acılar bekliyordu, Batı Trakya için kötü bir anlaşma yapılmıştı.
Anlaşmayı eleştiren bir başka isim İzmir milletvekili Mustafa Necati (Uğural) Beydi. Konuşmasına “Bizi felâketli günlerden saadetli günlere, sevinçli günlere yetiştiren ulu ve aziz milleti bu Kürsii Muallâyı Milletten tîzizi ediyorum, takdis ediyorum” sözleriyle başlayan Mustafa Necati Bey, eksik olduğunu söylediği Lozan’da kuponlar sorunun ve Musul sorununun çözülmediğini söyledi, milli iktisadın sağlanamadığını savundu, Osmanlı borçlarının Türkiye’nin üzerine yıkılmasını eleştirdi.
Bu iki aleyhte konuşmanın ardından sıra lehte konuşmalara geldi. Bozok milletvekili Avni (Doğan) Bey, “Efendiler, size rica ederim. Bu kahraman, itaat, sabır ve sebatın timsali olan bu kahraman Türk’e, harbettiği müddet kadar sarf ettiği kanlarını toplayacak kadar sulh bahşediniz, sulh! Binaenaleyh şu sözleri söylerken bizim için mümkinülistihsal olan her şeyi tamamen istihsal ettiğine kani olduğum Heyeti Murahhasamıza bütün milletin arkamda olduğunu zannederek beyanı teşekkür eder ve kürsüyü terk ederim” dedi.
Onun bu sözlerine Menteşe milletvekili Esad (İleri) Bey, oturduğu yerden laf attı, “Ah Antakya, Trakya. Allah yardım ede sana” dedi.
Ardından kürsüye Karesi milletvekili Ahmed Süreyya (Örgeevren) Bey geldi. “Meclisi Celilin bugünkü vazifesi bu Muahedenameyi tasdik ederek onu temin için kanını döken, hayatını feda eden, bütün meşak ve mezahime, bir lûtufu âlûlâl gibi aguşunu açan millete, müvekkillerimize, henüz kanı kurumıyan yaralarını, sızısı bitmiyen cerihalarını tedavi edebilmek imkânını bahşediniz. Vekili olduğumuz millete, onların pek çok müstahak olduğu bu hakkı vereceğinizden emin olarak sözlerime hâtime veriyorum” dedi.
İstanbul milletvekilleri Süleyman Sırrı Bey ve Osmanlı döneminin son vakanüvisti, Tarihi Osmani Encümeni’nin ilk Başkanı Abdurrahman Şeref bey antlaşmayı savundular. Bakın, dönemin önemli gazetelerinden Vakit’te Abdurrahman Şeref Beyin konuşması nasıl haberleştirildi:
“Abdurrahman Şeref Bey, kürsüye çıkmış, İsmet Paşa, iyi işitebilmek için hitabet kürsüsünün basmağına çıkıp orada dinlemeyi yeğlemiştir. Abdurrahman Şeref Bey, hislenerek ağladı. Bunun üzerine kitabet vazifesini ifa eden Ruşen Eşref Bey kendini zabt edemeyerek gözlerinden yaşlar boşandı. Yusuf Akçora Beyle diğer birçok mebuslar da teessürlerinden ağladılar. Abdurrahman Şeref Bey‟in gözyaşları arasındaki nutku çok defa alkışlandı. İsmet Paşa da dinliyor, ara sıra küçük not defterine önemli noktaları ileride cevaplamak için yazıyordu. Mustafa Kemal‟in kaşlarının çatıklığı birinci içtimada olduğu gibi devam ediyordu.”
Meclis’te ikinci gün görüşmeleri böyle tamamlandı.