İstanbul’da yayınlanan Tanin gazetesi Ankara hükümetinin en şiddetli muhaliflerinden biri olarak biliniyordu. Nitekim bu gazete daha sonra kapatıldı, başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı.
Peki bu gazete acaba Lozan Barış Antlaşması’nı nasıl karşılamıştı?
Adıyaman Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesinden tarihçi Seydi Vakkas Toprak, 90. Yılında Lozan ve Türkiye Cumhuriyeti Uluslararası Sempozyumu’nda, yani bundan 10 yıl önce bir sempozyumda bir tebliğ sunmuş ve Tanin gazetesi ile başyazarının tutumunu özetlemişti.
Bu tebliğden kısa bir bölümü aynen aktarıyoruz:
Tanin gazetesi başyazarı Hüseyin Cahit, 24 Temmuz 1923 tarihli yazısında, Lozan’da imzalanan barışı bir milletin tarihinde ender görülebilecek olaylardan biri kabul ederek Avrupa’dan atılan Türklerin, Lozan’la yeniden dirildiğini ve Sevr Antlaşması’nı yırttığını yazmıştır. Başyazar, Batının Doğu’ya karşı besledi- ği üstünlük duygusunu yıkarak bir Türk’ü ve bir Müslüman’ı Avrupalılarla eşit seviyeye getirdiği için Lozan’ın, Batı ve Doğunun ilişkilerinde iyi bir başlangıç olabileceğini ileri sürmüştür.
Lozan Antlaşması’nın Türkiye ile Avrupa arasında muallâkta bıraktığı so- runları gündeme taşıyan başyazar, halledilememiş meselelerin hakeme havale edilmesi yöntemi benimsendiği için Avrupa ile Türkiye arasında ihtilaf çıkmaya- cağını belirtmiştir. Ona göre, dokuz ay zarfında çözülmezse Cemiyet-i Akvam’a havale edilecek olan Musul Meselesi’nin Türkiye ile İngiltere arasında göster- melik olarak değil de gerçekten çözülmesi gerekmektedir. Aksi takdirde Musul Meselesi iki ülke ilişkilerinde bir problem olarak kalmaya devam edecektir. Başyazar, İngiltere’nin Türkiye’nin etrafını bir Kürdistan çemberiyle kuşatma ihtimalini Musul petrolleri kadar önemli görmektedir.
Hüseyin Cahit, seçimlerden sonra ilk kez toplanacak olan yeni meclisi değerlendirirken; Lozan Antlaşması nedeniyle tüm dikkatlerin yeni meclise çevrildiğini vurgulamıştır. Ona göre seçimleri her tarafta Müdafaa-i Hukuk adayları kazandığı için Birinci Meclis ile toplanacak olan İkinci Meclis arasında büyük farklar vardır. Birinci Meclis, partilerin olmadığı bir ortamda seçilmiş, siyaset- siz, vatan savunması etrafında birleşen farklı fikirleri bünyesinde barındıran bir meclisti. İkinci Meclis ise, tek bir teşkilat tarafından seçilen mebuslardan oluş- tuğu için farklı seslerin temsiline imkân vermemiştir.
Hüseyin Cahit, yeni meclisi ele aldığı 12 Ağustos 1923 tarihli yazısında; ilk meclis gibi, bu meclisin de Büyük Millet Meclisi unvanına sahip olup olamayacağının beli olmadığını iddia etmiştir. Ona göre Birinci Meclis, Büyük ismini hak etmiş tarihteki ender meclislerden biridir. Yeni meclisin de vazifesini aynı samimiyet ve içtenlikle yapması ve vicdanına göre davranması gerektiğini belirtmiş- tir. Savaş zamanında zafere ulaşma amacının pek çok acıyı hissettirmediğini, ancak savaştan sonra bütün eksikliklerin ve ihtiyaçların ortaya çıktığını ifade eden yazar, bu zor devrede hem millete hem de meclise düşen görevler olduğunu dile getirmiştir. Yeni yönetimden bir anda bütün dertlere çare bulmasını beklemenin haksızlık olacağını, barışın imzalanması ve meclisin açılmasıyla sıkıntıların bitmeyeceğini dile getirerek okul, yol, ordu, donanma, asayiş, tarım, memleketin imar ve iskânı meselelerinin meclisin halletmesi gereken acil konular olduğu- nu vurgulamıştır. Muhalefetin olmadığı meclise, basının yardımcı olmak için elinden geleni yaptığı bu uygun ortamda yeni meclisin, milletin verdiği güvene layık olmak için iyi çalışması, milletin ihtiyaçlarını unutmayarak kamuoyunun isteklerine kulak vermesi ve halisane çalışması gerektiğini vurgulamıştır.
Başyazara göre; halk barışa büyük bir umut bağlamış ancak umutlar boş çıkmıştır: Zorluklarla başlayacak olan barışın bir tılsım gibi tüm ihtiyaçları karşılaması mümkün değildir. Barış, yaraları tedavi imkânı verir ancak çalışmanın etkisini görmek için bir müddet beklemek gerekir. Her şeyin düzeleceğine inanmak da doğru değildir. Büyük sıkıntılardan sonra devlet mekanizmasını baştan aşağı değiştirmek daha kuvvetli, ilim ve tecrübe sahibi milletler için bile zor olmuştur. Ticaretin gelişmesi, sermaye birikimi ve faaliyet sahalarının açılması için sükûnetin, nizamın, emniyetin ve güvenin yeniden kurulması lazımdır