Bundan tam 100 yıl önce bugün Ankara çok hareketli saatler ve günler geçirmeye başlamıştı.
Hareket bir gün önce, yani 25 Ekimde Halk Fırkası’nın kendi içindeki bir seçimde boşalan İçişleri Bakanlığı’na Mustafa Kemal’in istemediği bir isim, Sabit Bey seçilmiş. Hemen ardından yapılan ikinci bir seçimde de, Ali Fuat Cebesoy’un istifasıyla boşalan Meclis 2. Başkanlığına ise bu makama aday bile olmayan Rauf Orbay seçilmişti.
Mustafa Kemal her iki seçime de çok öfkelendi. Daha o akşam Başbakan Ali Fethi Okyar’ı ve Bakanlar Kurulu’nu Çankaya Köşkü’nde topladı. Bu toplantıda bir karar alınamadı, ertesi gün, yani 100 yıl önce tam bugün olan 26 Ekimde Başbakan ve Bakanlar Kurulu bir kez daha Çankaya’ya çıktı.
Mustafa Kemal bu iki toplantıyı Nutuk’ta şöyle anlatıyor:
Efendiler, Halk Partisi’nin Rauf Bey’i kendisi toplantıda bulunmadığı halde, Meclis İkinci Başkanlığı’na, Sabit Bey’i de İçişleri Bakanlığı’na aday seçtiği tarih 25 Ekim 1923 Perşembe günüdür. Aynı gün ve ertesi Cuma günü Hükûmet üyeleri Çankaya’da benim başkanlığımda toplandı.
Gerek Hükûmet Başkanı Fethi Bey’in ve gerek diğer bakanların istifa etmeleri zamanının geldiğini ve bunun gerekli olduğunu bildirdim. Meclis’çe yeni hükûmet seçildiğinde, şimdiki hükûmette bulunan üyelerden yeniden seçilenler olursa, onlar bu seçimden sonra da istifa ederek yeni hükûmete katılmayacaklardır, esasını da kabul ettik. Yalnız o zamanlar, bakanlar gibi seçilen ve kabineye dahil bulunan Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, bu kararın dışında bırakıldı. Çünkü Ordu yönetim ve komutasının rastgele birisine verilmesi doğru görülmedi.
Bu sözlerin anlamı şu: Mustafa Kemal, sadece Başbakandan değil bütün bakanlardan istifa etmelerini istiyor.
Ayrıca bu isimlerin hiçbirinin yeni kurulacak bir hükümette de görev kabul etmemesi karara bağlanıyor.
O sırada geçerli Anayasa, sadece Başbakanın değil tek tek bütün bakanların da bizzat Meclis tarafından belirlenmesini öngörüyordu. Mevcut Bakanlar Kurulu’nun her üyesinin Meclis’ten tek tek güven oyu aldığı hatırlanacak olursa, bu heyetin yerine yeni bir heyetin seçilmesi oldukça zordu.
Mustafa Kemal, Sabit Beyin de Rauf Orbay’ın da yerine başka isimleri dayatıp parti grubundan rahat rahat onay alabilecekken, parti grubunda oluşan havayı yapmayı çoktan kafasına koyduğu bir şeyi hayata geçirmek için bir vesileye çeviriyor ve sıradan sayılacak bir siyasi sıkıntıyı hükümet krizine dönüştürüyor. Bunu yaparken üstelik yeni bir hükümetin seçilememesi için gereken tedbirleri de alıyor.
Mustafa Kemal’in bu yaptığının bir strateji oyunu olan satrançta bir adı var: Vezir gambiti. Oyunculardan biri, bile isteye kendi vezirini feda ederek masada çok daha avantajlı bir konup elde edip rakibini yeniyor bu taktikle.
Mustafa Kemal Nutuk’ta bunu da anlatıyor:
Efendiler, bu türlü hareketin ve alınan kararın nasıl bir maksada dayandığı incelenirse, şu sonuca varılır: Hırsları olan grubu, hükûmet kurmakta tamamen serbest bırakıyoruz. Şimdiki kabinede bulunan bakanlardan hiçbiri katılmaksızın, tamamen istedikleri kimselerden oluşan, istedikleri gibi bir kabine kurarak memleket mukadderatına hâkim olmalarında bir sakınca görmüyoruz. Fakat, ne hükûmet kurmaya ve ne de kursalar bile, memleketi yönetme iktidarı gösteremeyeceklerine emin bulunuyoruz.
Çok usta bir stratejist olan Mustafa Kemal, hesabına karşı tarafın az da olsa bir hükümet kurma olasılığını da dahil etmiş. Bakın onu da anlatıyor:
Meclis’i aldatmaya çalışan hırsları olan grup, şu veya bu tarzda bir hükûmet kurmayı başarabildiği takdirde, bir müddet bu hükûmetin idare şeklini ve idaredeki iktidarını takip etmenin ve hattâ ona yardımcı olmanın doğru olacağını düşündük. Fakat bu şekilde kurulacak bir hükûmet, memleket yönetiminde ve yeni gayelerimizi gerçekleştirmekte beceriksizlik gösterir ve başka maksatlara yönelirse, bunu Meclis’te açıklayarak, Meclis’i aydınlatma yolunu tercih ettik.
Peki o muhalifler ya hükümet kurmayı başaramazlarsa? Bu zaten Mustafa Kemal’in A Planıdır:
Hükûmet kurmayı başaramadıkları takdirde, doğacak karışıklığın Meclis’i uyandıracağı doğal idi. Bunalım ve karışıklığın devamına seyirci kalınamayacağından, işte o zaman, bizzat müdahale ederek ve tasarladığım şekli açıkça ortaya koyarak işi kökünden halledebileceğimi düşünmüştüm.
Bundan 100 yıl önce bugün, 26 Ekim 1923 akşamı Türkiye hükümetsizdi. Şimdi düşünme sırası Meclis’teki ‘gizli muhalefet’teydi.