2. Gün
21 Temmuz 2023
Cumhuriyet'e 100 Gün
Lozan Antlaşmasından 29 Ekim’e günbegün yaşananlar
Mustafa Kemal’e göre Rauf Orbay-İsmet Paşa çekişmesinin nedeni psikolojik

Rauf Orbay, İsmet Paşa’nın ‘Lozan imzaya hazır’ telgrafına neden günlerce cevap vermedi. Mustafa Kemal bu konuyu Nutuk’ta uzun uzun ele alıyor. Ona göre sorun psikolojik.

Mustafa Kemal’e göre Rauf Orbay-İsmet Paşa çekişmesinin nedeni psikolojik

Mustafa Kemal ve Rauf Orbay'ın yolları Lozan Antlaşması'nın imzalanmasından sonra ayrılıyor.

İsmet Paşa’nın Lozan’dan telgraf çekip ‘Barış antlaşmasının son hali ortaya çıktı, izniniz varsa imzalayayım’ demesi, buna Başbakan Rauf Orbay’ın olumlu veya olumsuz hiçbir yanıt vermemesi, Türkiye tarihinde önemli bir kopuş anı.

Mustafa Kemal’e göre Rauf Orbay ile İsmet Paşa arasındaki bu kopuşun sebebi Lozan Antlaşmasının içeriği ile ilgili değildi, daha çok psikolojikti.

Gazi Mustafa Kemal, Nutuk’ta aynen şöyle yazıyor:

Efendiler, burada Lozan Barış Görüşmeleri sırasında çıkan ve barış imzalandıktan sonra açığa vurulup yayılan bir konuyu ele alarak kamuoyunu aydınlatmak isterim. Açığa vurulan ve yayılan konu, Türk Delegeler Kurulu Başkanı İsmet Paşa ile Hükûmet Başkanı Rauf Bey arasında çıkan anlaşmazlıktır. 

Bu anlaşmazlığı, ilgili belgeleri inceleyerek köklü ve ciddi sebeplere dayandırmak güçtür. Bu bakımdan, anlaşmazlığı daha çok psikolojik ve duygusal açıdan değerlendirmek gerektiği görüşündeyim. 

Mondros’tan Lozan’a Rauf Orbay

Mustafa Kemal’e göre, Lozan Barış Görüşmeleri söz konusu olduğunda Rauf Bey buraya gidecek heyete başkanlık etmek, yani baş müzakereci olmak konusunda hevesliydi. Mustafa Kemal’in Nutuk’ta aktardığına göre, genel eğilim de zaten Rauf Orbay’ın heyete başkanlık etmesi yönündeydi. Ayrıca Rauf Orbay, Mustafa Kemal’den kendisinin heyet başkanı olması halinde İsmet Paşa’nın da heyette ‘Askeri danışman’ olarak yer almasını istemişti.

Mustafa Kemal’in bu isteği cevabı net olmuştu:

Ben Rauf Bey’e İsmet Paşa’dan yararlanmanın, ancak onun başkan olarak gönderilmesiyle mümkün olacağı cevabını verdim. Sonra, bilindiği gibi, Rauf Bey’i göndermedik, İsmet Paşa, ordunun başından alındı. Dışişleri Bakanlığı‘na seçilerek, Delegeler Kurulu Başkanlığı‘na getirildi.

Mustafa Kemal açık açık yazmıyor ama Nutuk’ta ima ettiği şuydu: Anadolu’nun işgal edilmesinin kapısını açan Mondros Mütarekesi’ni müzakere edip imzalayan Rauf Orbay, şimdi bu işgalin bitişini tescil edecek olan Lozan’ı da müzakere etmek ve sonunda da imzalamak, kendi vicdani yükünden kurtulmak ve yeniden ‘Kahraman’ statüsüne geri gelmek istiyordu.

Rauf Orbay: İsmet Paşa’yı ben teklif ettim

Rauf Orbay ise hatıralarında böyle bir şey hiç yokmuş gibi davranıyor. Yani, kendisinin heyet başkanı olarak gitmek istemesinden ve İsmet Paşa’yı da Mustafa Kemal’den ‘Askeri Danışman’ olarak heyete dahil etmesini talep etmesinden hiç söz etmiyor.

Orbay hatıralarında heyete başkanlık etmeyi kendisinin istenmediğini anlatıyor:

Heyetimize benim başkanlık etmemi istiyorlardı. Ben ise, karşımıza gelecek devletlerin heyetlerine, hariciye vekilleri başkanlık ettiğinden, bizim de hariciye vekilimiz Yusuf Kemal beyi göndermemizi doğru buluyordum. Fakat Yusuf Kemal bey, başkan olarak gittiğim taktirde bana refakat edeceğini ileri sü­rerek bu vazifeyi kabul etmeyince, Mustafa Kemal Paşaya ben; ‘Mudanya Konferansını başarı ile idare ederek, istenen ne­ticeye ulaştırabildiği için, sulh müzakerelerine de onun gitmesi münasip olur’ diye İsmet Paşayı tavsiye ettim.

‘Müzakere heyet başkanının önemi yok’

Rauf Orbay’a göre heyete kimin başkanlık edeceği de aslında ikincil önemde, çünkü heyet hem Ankara’dan gelecek talimatla hareket edecek hem de zaten barış görüşmelerinin Türkiye açısından bütün şartları çok önceden beri belli.

Orbay şöyle yazıyor:

Bu teklifim (İsmet Paşa’yı heyet başkanı olarak önermesi) üzerine; yapabilir mi, yapamaz mı münakaşala­rı oldu. Bence yapılamayacak bir şey yoktu. Zira sulh esasları­mız zaten malum olduğu gibi, Lozan’da ileri sürüp savunacağı­mız önemli konuların hepsini, çok evvelden hariciye vekâletin­deki yetkili uzmanlar uzun boylu çalışarak teferruatiyle tespit edip, dosyalar halinde hazırlamışlardı. Bundan başka doktor Rıza Nur, Hasan Saka gibi değerli elemanlarla da takviye edil­miş olmasına rağmen murahhaslar heyeti daimi surette temas­ ta bulunacağı Ankara’dan, verilecek talimattan da faydalana­caktı. Nitekim de öyle olmuştu. Yusuf Kemal beyin, o sırada artan rahatsızlığı sebebiyle istifası üzerine hariciye vekâletine getirilen İsmet Paşa, heyet başkanı olarak Lozan’a gidince, mü­zakereler esnasında, ne suretle olursa olsun, zorluklarla karşı­laştığı anlarda hükümet başkanı olarak benden, mütalaa ve fi­kir sorar, ben de vekil arkadaşlar ve çok defa Mustafa Kemal Paşa ile de istişare ederek, kendisine takip edeceği hat ve hare­keti bildirirdim.

Orbay’a göre İsmet Paşa ile iki sorun var

Rauf Orbay’a göre Ankara ile Lozan arasındaki telgraf haberleşmesinin yavaş olması, İsmet Paşa’nın sinirlerini yormaya başlamıştı. Orbay, hatıralarının bir yerinde ‘İsmet Paşa, bilhassa hükümetten sorduğu şeylere, sıkışık durumlarda istediği talimata, bizim pek geç cevap vererek, ken­disini müşkül vaziyetlere soktuğumuzdan şikâyet ediyordu. Bu şikâyetleri bazan doğrudan doğruya Mustafa Kemal Paşaya ya­pıyordu. Halbuki, şifre yalnız hükümet başkanlığında bulun­duğundan, çektiği telgraflar yine benden geçiyordu’ diyor, durumun farkında olduğunu anlatıyor.

Ama Orbay’a göre bir mesele daha var: Ankara hükümeti, Yunanistan’ın işgal sırasında yol açtığı maddi zararları tazmin etmesini istiyor. Yunanistan ve müttefikler ise maddi tazminata yanaşmıyor, onun yerine Edirne sınırında Karaağaç kasabasını Türkiye’ye teklif ediyor.

Orbay’a göre ‘Karaağaç önemsiz’ bir yer ama tazminat önemli.

İsmet Paşa’nın şüpheleri, Mustafa Kemal’in yargısı

Mustafa Kemal ise bu anlaşmazlıkları tamamen başka bir açıdan anlatıyor. Nutuk’ta ilgili bölüm şöyle:

İsmet Paşa, Lozan Görüşmelerini büyük bir başarıyla idare ediyordu. Görüşme aşamalarını düzenli olarak Bakanlar Kurulu’na bildiriyordu. Bazı önemli konularda Hükûmetin düşünce ve görüşlerini soruyor veya talimat bekliyordu. Çözüm bekleyen meseleler önemli, mücadele ciddî ve üzücü idi. Rauf Bey’de, İsmet Paşa’nın görüşmeleri idare ediş tarzını beğenmezlik duygusu uyanmıştı. Bu duygusunu Bakanlar Kurulu’ndaki arkadaşlarına da telkin etme isteğine kapılmıştı. Bakanlar Kurulu’nda İsmet Paşa’nın raporları okundukça, zaman zaman, İsmet Paşa, bu işi başaramayacak denmeye başlanmış. Hattâ bir aralık, İsmet Paşa’yı geri çağırma teklifi ortaya atılmış… Rauf Bey, bu teklifi derhal oylamaya kalkışmış… Bakanlar Kurulu’na Millî Savunma Bakanı olarak katılan Kâzım Paşa’nın itirazı üzerine vazgeçilmiş.

Mustafa Kemal, Nutuk’ta bir başka hassas konuya da değiniyor. Ona göre İsmet Paşa’da bir andan itibaren Ankara’dan gelen talimatlardan Mustafa Kemal’in haberdar olmadığı duygusu uyanıyor.

Mustafa Kemal Nutuk’ta bu durumu şöyle anlatıyor:

Gerçi, ben, İsmet Paşa’nın raporlarından ve Hükûmet’in kararlarından haberdar ediliyordum. Fakat, Rauf Bey’in, kararları İsmet Paşa’ya bildiren yazılarının ne şekilde yazıldığını kontrol etmiyordum. İsmet Paşa’nın dikkatimi çekmesi üzerine, Lozan Görüşmelerini, Hükûmet toplantılarında doğrudan doğruya takip etme ve Hükûmet kararlarını bazen kendim kaleme alma gereğini duydum.

Yunanistan’dan tazminata karşılık Karaağaç

Mustafa Kemal’e göre Karaağaç konusu daha karmaşık. Çünkü Karaağaç ve Yunanistan’ın Türkiye’ye tazminat vermesi meselesi, Türkiye ile Yunanistan arasında müzakere ediliyor esas olarak.

Türkiye, daha önce Yunanistan dışında kalan İtilaf Devletleri ile bu tazminat konusunu konuşmuş ve o ülkelerin Türkiye’ye tazminat ödememesi zaten karara bağlanmış durumda. İsmet Paşa ile Venizelos arasındaki görüşmeler bu tazminat meselesinde çıkmaza girer ve kesilir. Bunun üzerine İtilaf Devleti temsilcileri, ‘Karaağaç’ı alın, tazminattan vaz geçin’ anlamına gelecek bir teklifle ortaya çıkarlar.

Bunun üzerine İsmet Paşa 19 Mayıs 1923’te hükümete bir telgraf çeker ve acele talimat ister. Ancak hükümet bu telgrafa bir cevap vermez. İsmet Paşa bunun üzerine 3 gün sonra, 22 Mayıs 1923’te bir telgraf daha yollar:

Yunan tazminatına karşılık, Türkiye’ye Karaağaç ve yöresinin bırakılması ile ilgili olarak İtilâf Devletleri’nce yapılan teklif konusunda, Hükûmet görüşünün bildirilmesini 19 Mayıs 1923 tarih ve 17 sayılı telgrafla istirham etmiştim. Zâtı devletlerinin emirlerinin çabuklaştırılması istirham olunur.

Başbakan Rauf Bey bu ikinci telgrafa hemen ertesi gün, 23 Mayıs 1923’te cevap verir. Cevabın daha birinci maddesi, ‘Karaağaç’a karşılık tazminattan vazgeçmeyiz’dir. 

Rauf Orbay’ın talimatı

Rauf Beyin İsmet Paşa’ya çektiği telgrafın beşinci maddesinden bir cümleyi Mustafa Kemal Nutuk’ta aynen şöyle aktarıyor:

Bu işin İtilâf Devletleri ile barışa engel olmaması için, bizi Yunanlılarla çözüm yolu bulmakta serbest bırakarak kendilerinin barış imzalamaları yerinde görülmüştür.

Yani Ankara hükümeti, ‘İtilaf Devleti ile barışı imzalayalım, Yunanistan’la olan barışın şartlarını Lozan’ın dışında ayrıca müzakereye devam edelim’ demektedir. Ama bu görüş İtilaf Devletleri tarafından kabul edilmez.

Gerçekten de tazminattan vazgeçmemek, barış görüşmelerini sıkıntıya sokar. İsmet Paşa, hemen ertesi gün 24 Mayıs’ta yolladığı telgrafında hükümetin geciken cevabından ötürü sıkıntı yaşadığını yazar, hükümetin tazminatı reddetme kararının kendisine ulaşmazdan önce burada öğrenildiğini kayda geçirir ve Mustafa Kemal’in Nutuk’ta aktardığına göre telgrafın bir yerinde aynen şöyle yazar:

Karaağaç ve yöresini bize bırakan teklifi kabul ederek Yunan tazminatı konusunun kapatılması zorunluluğuna uymak yerinde olur. İtilâf Devletleri’nce, Yunanlılara para ödetmek imkânsız denildiği gibi, bunların aradan çekilmesi halinde çıkabilecek bir savaşı kazandıktan sonra bile, para almak için zorlama imkânları olmadığında, ödetme ilkesinde ısrar etmek çıkmaz bir yoldur. Her memlekette denenmiş ve sonucu görülmüştür… v.b.

İsmet Paşa: Tazminat konusu ilk verilen talimatta yoktu, hükümet ısrarlıysa ben geri döneyim

Mustafa Kemal’in aktardığına göre, İsmet Paşa bu uzun telgrafında ‘büyük resme’ de bakar ve şu sonuca ulaşır:

Düşüncem, özet olarak şudur ki, Hükûmet bize verilen talimatta yer alan temel maddeler içinde kaldığı ve Yunan tazminatı meselesi teklif ettiğim şekilde çözümlendiği takdirde, barışı gerçekleştirme ümidi gerçekten kuvvetlenir. Eğer Hükûmet, görüşmelerin Yunan tazminatı yüzünden kesilmesini göze alırsa ve bize verilen talimatta yer almayan beklenmedik şartlar ileri sürerek sabit düşüncelerinde ısrar ederse, barışın imzalanması şüphelidir.

Millî çıkarlarımıza uygun ve elde edilebilecek en iyi şartları içine alan bir barış antlaşması hazırlanmaktadır. Gerek Yunan tazminatı konusunda gerek diğer meselelerde, Hükûmet, daha fazla çıkarlar elde etme imkânını görmekte ve görüşmelerin kesilmesini göze almakta kararlı ise, ben bu görüşe katılmıyorum. Bu noktayı açıkça ve hemen bana bildirmesini Hükûmet Başkanı’ndan istiyorum. Aramızda uyuşma olmadığı takdirde, görevim, delegelerimizi burada bırakarak memleketime dönmek ve Hükûmet’e durumu bir defa da sözlü olarak açıkladıktan sonra, savaş ve barış alanında sorumluluk konumumu sona erdirmektir.

Mustafa Kemal’in Nutuk’ta aktardığına göre İsmet Paşa bu rest çeken telgrafın en sonuna “Düşüncelerimin aynen Büyük Millet Meclisi Başkanı’na bildirilmesini istirham ederim” notunu da düşüyor.

Mustafa Kemal: Ben İsmet Paşa’nın görüşünü benimsedim

Mustafa Kemal’in sözleriyle bugünü bitirelim:

Efendiler, bu verdiğim bilgilerden ortaya çıkan sonuç şudur: İsmet Paşa, Karaağaç’a karşılık Yunan tazminatı meselesini çözüme bağlamayı uygun görüyor; hazırlanmakta olan antlaşmanın elde edilebilecek en iyi şartları içine aldığı görüşünü belirtiyor. 

Rauf Bey de, Karağaç’a karşılık tazminat parasından vazgeçemeyiz diyor. 

Ben, Rauf Bey ile İsmet Paşa arasında yapılmış olan bütün yazışmaları gözden geçirdikten sonra, esas itibariyle İsmet Paşa’nın görüşünü benimsedim. Fakat, Rauf Bey de, İsmet Paşa da kendi görüşlerinde ısrarlı görünüyorlar ve bu görüşlerin ifadesinde her ikisi de pek keskin kelimeler kullanmış bulunuyorlardı. 

Rauf Bey, Meclis ve Millet kamuoyunda iyi karşılanabilecek, parlak bir propaganda yolunda idi. “Memleketimizi yakıp yıkmış olan Yunanlılar’dan, kazandığımız çok büyük zafere rağmen onarım bedeli olarak tazminat parası isteğinden vazgeçemeyiz!, Biz, onlarla hesabımızı görürüz!” görüşünün savunucusu oluyor. 

Barışı bir bütün olarak ele alan ve büyük bir barışın esaslarını göz önünde bulunduran İsmet Paşa ise, Hükûmet Başkanı’yla olan bu anlaşmazlıkta, Yunanlılara karşı fedâkarlık yapmayı teklif etme durumunda bulunuyordu. Bu görüşün yerinde ve kabulünün zorunlu olduğunu kamuoyuna anlatmak, elbette ki, o kadar kolay değildir. 

2