Yaz kitapları mı, yaz konuları mı?
Uzun zamandır demlenen öyküler, soruların peşine düşen yazarlar, Türkçeye yeni çevrilenler, dört gözle yolunu gözlediğimiz kitaplar... 10Haber, yeni çıkan kitapların peşine düşüyor, 'Bu aralar ne okusam?' sorusuna yanıt arıyor.
Dört gözle yolunu gözlediğimiz kitaplar, Türkçeye yeni çevrilenler, ‘Okuma listeme aldım ama hala başlamadım’ dediğimiz uzun listelerin değişmezleri…10Haber, bu kitapların izini sürüp raflarda geziyor. Kimi zaman yeni çıkanların peşine düşüyor, kimi zaman uzun zamandır raflarda demlenen kitapları keşfediyor. Ama en çok da ‘Bu aralar ne okusam?’ sorusuna yanıt arıyor.
Bu haftanın rotasında yaklaşan yazın, içimizi ısıtan neşesinin hislerini göreceksiniz. Işığın ve güneşin ressamı John Craxton’un hayatına konuk olduk, Selçuk Demirel ile her şey değişse de hep orada olacak ağaçlara selam durduk. Rotamızı her şeyin karman çorman olduğu bir kümese bile kırdık.
Bir ressam düşünün ki kariyeri boyunca yollara düşüp güneşin peşinden koşuyor. Çok sevdiği motorunu kullanmak için almak aldığı ehliyeti dışında hiçbir sınava girmiyor, eğitime karşı, sanat deyince akla gelen tüm klişeleri yıkıyor. İngiliz ressam John Craxton böyle biriydi. Bu rahatlığı resimlerine de yansıdı. Balıkçılar, uzun yaz sofraları, denizciler… Sık sık ziyaret ettiği İstanbul ve Atina’nın izlerini resimlerinde anlattı. Sanat yazarı ve küratör Ian Collins de Craxton’un bu hayalperest serseri ruhundan etkilenmiş ve ‘John Craxton: Hayatın Lütufları’ kitabıyla ressama saygı duruşunda bulunmuş. Güneş ışığı, deniz tuzu ve neşeye kavuşmaya gün sayarken John Craxton ile tanışmak isteyenlere daha güzel bir de verelim. Ressamın Türkiye’deki ilk sergisi, yaklaşık 200 eserle birlikte, Mesher’de. Güneş ışığı, deniz tuzu ve neşeye kavuşmaya gün sayarken John Craxton ile tanışmak size iyi gelecek, yaralarınızı saracak.
Hepimiz dünyanın en önemli hazinesine sahibiz. Hayır, sevgi, sağlık ya da mutluluktan bahsetmiyoruz. Onlardan bile değerli ve büyük bir şey düşünün. Mesela bir pazar kahvaltısını güzelleştirecek ya da pizzanın popülaritesini artıracak kadar büyük ve önemli bir hazine… Domatesten bahsediyoruz. Yeni Dünya’nın en değerli hazinesi 1500’lü yılların bir gece yarısı Avrupa’ya göç eder. Başlarda bu hazinenin önemi anlaşılmaz, yanlış kullanılır. Hatta iğrenç olmakla suçlanır. Ama kader bu ya, bu hazine şu an hepimizin evinde olacak kadar popülerliğe ulaşır. William Alexander, ‘Dünyayı Değiştiren On Domates’te domatesin geçmişine yolculuğa çıkarıyor okuru. Domatesin dünya mutfağı ve kültürü üzerindeki etkisini öğrendikçe fark edeceksiniz: Bir domates asla sadece bir domates değildir.
Hayatta pek çok şeyde başarılı olmak isteriz. Başarılı bir eğitim hayatı, kariyer ya da bir ilişki… Herkesinki kendine tabii ama bu başarılı olma hali yaşlanmaya kadar uzanıyor. Görünüşe göre yaş alırken de başarılı olmanın bazı kriterleri varmış. Yazar Daniel J. Levitin, “Hayatın sonundan geriye baktığımızda, hangi unsurlar iyi yaşanmış bir hayat hissine işaret eder?” sorusunun peşinden giderek bu kriterleri sıralıyor. En temel amacı ise bireyler ve toplum olarak yaşlanma hakkındaki önyargılarımızı kırmak. Yapılan bir araştırma ise başarılı yaşlanmanın önemini gösteriyor aslında: Kişinin hayatının en mutlu zamanı ne ilk gençlik yılları, ne demlendiği olgunluk yılları değilmiş. Sıklıkla belirtilen yaş 82.
Siz hiç bir ‘Tindim’ ile tanıştınız mı? Evet, küçücük olabilirler ama bu onları gözden kaçırmaya bir bahane değil. Dünyanın en eski geridönüşümcüleri Tindimler ile tanışmak isteyenleri çevreci anne-kız ikilisi yazar Sally Gardner ile çizer Lydia Corry’nin yeni kitapları ‘Tindimler ve Çöp Adası’ ile tanıştıralım. Onlar da sizi Kuka, Dem, Pinçik, Kaptan Kaşık ve Çöp Adası’nın diğer Tindimleri ile tanıştıracak. Tuğçe Özdeniz’in çevirisiyle Can Çocuk’tan kitap , 7 yaş ve üzeri okurlara geridönüşüm konusunda ilham verici bir hikaye anlatıyor.
Benjamin Fogel imzalı ‘Irına’ya göre Şeffaflık’ı elinizde aldığınızda ne okuyacağınızı tahmin ediyorsunuz. Kapak, “Ne harikaymış hemen okuyayım” duygusundan ziyade “Bu neymiş, bi bakayım” merakı yaratıyor. Merakını gidermek isteyenlere anlatalım: 2058 yılındayız, internet daha da gelişmiş. Kimliklerimize bile taktırmaya son birkaç yılda geçtiğimiz çipler derimizin altına girmiş, öyle bir ileri teknoloji… Ve bu düzen birtakım sınırlamaları da getirmiş. Böyle şeyler olacaksa 2058’i görmesek de olur dedirten bilimkurgu ve polisiye türündeki kitap, George Orwell imzalı ‘1984’ün korkularını 2058’e kadar taşıyor. Ortamlarda ‘1984’e referans vermekten sıkılanlar için de yeni bir alternatif olabilir.
Popüler mitolojik anlatılara göre Pandora kocasının sözünü dinlemeyip küpün kapağını açarak kıtlıktan savaşa, zulümden vebaya ne kadar kötülük varsa insanlığın başına bela etmiş. Biz mitolojinin yalancısıyız.Peki bu durum neden hiç bir de Pandora’dan dinlenmemiş? Masallarda cadılar, günlük hayattaki ayrımcı ve cinsiyetçi tutum malum ama erkek egemen bu anlatı tarzında mitolojide de kaçamamışız. Geri planda bırakılmış, arzulanan fakat tehlikeli ve kötü niyetli karakterlere sığdırılmaya çalışılan mitolojik kadınlardan dinelyelim biraz da hikayeleri, olmaz mı? Yazar Natalie Haynes, ‘Pandora’nın Küpü’nde bu nedenle yeni bir yol açıyor. Pandora bunları yaptı ama bi durup soralım bakalım, neden yaptı?
Hızlı hızlı bir yerlere giderken bazen bir ağaçla karşılaşır ve ‘Sen ne güzel bir ağaçsın’ der, o ağaca hayranlığımızı sunarız. İstanbul bu konuda fırsatlar şehri olmasa da bir ağaçla karşılaşmak ve ona duyulan hayranlık her daim umut verici. Güneşin ısıttığı, baharın geldiği ve gönül yaylarının gevşediği bu günlerde Selçuk Demirel de ‘Sen ne güzel bir ağaçsın’ diyor ve Ağaçname’yi okurlarla buluşturuyor. Yazar yazı ve çizimleriyle çocukluğunun bahçelerini hatırlıyor, hepsine selam gönderiyor.
Hayatın her alanında eşitsizlikle karşılaşıyoruz. Kümeste bile! Tavuklar civcivler çıkana kadar yumurtaları korurken horozlar ne yapıyor? Bu civcivlere bakma görevi bir tek tavukların mı? Horozlar da bir işin ucundan tutmayacaklar mı? Aile, cinsiyet eşitliği, adalet ve ön yargılar hakkında düşündüren ‘Kümeste Curcuna’ kitabında tavukların bir fikri var. Çokbilmiş horozlara işbirliği ve eşitliği öğretmek. Laurent Cardon imzalı, 40 sayfalık bu öykü kitabı sadece kapağıyla bile çok şey anlatıyor. Bahadırhan Bozkurt’un Türkçeleştirdiği bu kümes hikayesi, üç yaş ve üzeri çocuklara uygun.Tabii biz en çok da babaların okumasını tavsiye ediyoruz.
Dünyanın en görkemli imparatorluklarından Babür İmparatorluğu’nun nasıl parçalanıp yerini İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’ne bıraktığını anlatan ‘Anarşi: Doğu Hindistan Şirketi’nin Acımasız Yükselişi’ 2019 yılında yayımlanmıştı. ‘The Wall Street Journal’ın Yılın En İyi Kitapları listesinde yer alan kitap, artık Türkçede. Bu arada bir de magazin bilgisi, bu kitap, Amerika Eski Başkanı Barack Obama’nın da favorinden. Yazar William Dalrymple, Londra’daki küçük bir ofisten yönetilmesine rağmen binlerce mil ötede bulunan bir imparatorluğu ve sayısız bölgeyi hâkimiyeti altına alan; elli yıl gibi kısa bir süre içerisinde İngiliz ordusundan neredeyse iki katı büyüklüğünde bir güce ulaşan Doğu Hindistan Şirketi’nin sıra dışı hikâyesini anlatıyor. Üstelik, 496 sayfalık bu kitap bir televizyon dizisi olma yolunda. Haber geçen günlerde geldi, kitap BAFTA ödüllü senarist Jeremy Brock tarafından senaryolaştırılacak. Kuşların fısıldadıklarına göre HBO’nun sevilen yapımları ‘Succession’ ya da ‘Game of Thrones’u aratmayacak yeni bir fenomen dizi geliyor olabilir.
Okuma konusunda kondisyonunuzu kaybettiyseniz ve bu konuda acilen bir şeyler yapmak istiyorsanız, Faruk Duman imzalı ‘Keder Atlısı’ yardımınıza koşabilir. Yazarın 2004 yılında çıkan dördüncü öykü kitabı, Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazanmıştı. Alametifarikası yazarın günlük hayatı ve insana dair her şeyi olabilecek en sade haliyle aktarması. ‘Çok önemli bir gün’ isimli öyküyü okuyunca ne demek istediğimizi çok iyi anlayacaksınız.