‘Erdoğan iktidarı verir mi?’
Bundan 21 yıl önceydi, 2002 yılı. O zamanlar Radikal gazetesinde çalışıyordum; Ankara Temsilcimiz Murat Yetkin’le birlikte yeni kurulmuş olan Ak Parti’nin genel merkezine ziyarete gittik.
Ziyaret ‘yazılmamak üzere’ydi, öyle sözleşmiştik. Önce Tayyip Erdoğan’ın partideki odasına gittik, orada bir süre sohbet edildi. Sonra hep birlikte partinin yemekhanesine öğlen yemeğine indik.
Yemek sırasında, partinin kurucularından olan, daha sonra uzun süre Milli Eğitim Bakanlığı ve parti sözcülüğü de yapacak olan Hüseyin Çelik, benim bir kitabıma da başlık olan cümlesini söyledi: ‘Biz seçimi kazanırız da, asker bize iktidarı verir mi?’
Neyi kastettiği açıktı; 28 Şubat döneminin devamındaydık ve Türkiye ciddi bir askeri vesayet altındaydı. Ben cevaben, ‘Siz yüzde 40 oyu alın, asker gelir size selam durur’ dedim o masada.
Amacım Ak Parti iktidarının ilk yıllarında yaşadıklarını anlatmak değil; askerin nasıl davrandığını da, Ak Parti’nin FETÖ ile işbirliği içinde askeri nasıl tasfiye ettiğini de hep birlikte yaşadık zaten.
Amacım, bu partinin iktidara doğru yürürken nasıl bir ülke beklediği konusunda kendi içinde yaşadığı sıkıntıyı tarif etmek.
Korkarım bugün de benzer bir sıkıntı yaşıyor Türkiye.
Anketlere göre Tayyip Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki yarış burun buruna gidiyor. Çoğu anket Kılıçdaroğlu’nun birinci turda değilse de ikinci turda kazanabileceğini söylüyor. Yani Türkiye 20 yıl sonra belki de bir iktidar değişikliğine, Tayyip Erdoğan döneminin hiç değilse şimdilik sona ermesine hazırlanıyor.
Uzunca bir süreden beri pek çok kişinin aklında, ‘Tayyip Erdoğan iktidarı verir mi?’ sorusu var. Ben kişisel olarak bu soruya onlarca kez muhatap oldum, hemen hemen her seferinde aynı cevabı verdim:
-Tayyip Erdoğan’ın seçimi kaybetmesinden söz ediyorsunuz. İki türlü kaybedebilir seçimi: 1. Açık farkla; 2. Burun farkıyla… Bunlar farklı sonuçlar doğurur.
-Açık farkla kaybettiği durumda iktidarda durmaya devam etmek istemesi, ancak Anayasal düzene karşı darbe yapmasıyla mümkün olabilir. Darbeyi asker ve polisle yapabilir, ama çok uzun süreli olmaz, Türkiye’yi de kendisini de büyük bir karanlığa iter.
-Az farkla kaybettiğinde mutlaka seçim sonuçlarına itirazlar olur; bu itirazların kendisi, aynen İstanbul seçiminde olduğu gibi son derece tartışmalı olur, toplumsal gösterilere, olaylara, belki kan dökülecek çatışmalara neden olabilir. Örneğini Amerika’da, Brezilya’da gördüğümüz türden karışıklıklar yaşanabilir. Bu noktada askere ve polise büyük rol düşer, sonunda Erdoğan iktidarı vermese bile meşruiyet tartışmaları bitmez, iktidarı kısa ömürlü olur; yine Türkiye’yi de kendi siyasi geleceğini de büyük bir karanlığa iter.
-Erdoğan’ın seçimi kaybettiği ama itirazlar yoluyla veya doğrudan darbe yoluyla iktidarda kalmaya devam etmek istemesi uzun ömürlü olamaz, çünkü iktidarda kalmak için halkın oyuna değil bir başka güce (ordu, polis, MİT vs) dayanmak zorunda. Mısır’da Mursi iktidarını orduya dayalı olarak sürdürüyordu; bir gün ordunun komutanı Sisi, ‘Bana dayalı iktidarda duruyorsan sana ne gerek var’ deyip darbeyle Mursi’yi deviriverdi.
Bu mantık zinciriyle karşımdakilere seçimi kaybeden Tayyip Erdoğan’ın iktidarda kalmaya devam edemeyeceğini, istemeye istemeye de olsa iktidarı devredeceğini anlatmaya çalışıyordum.
Kaldı ki, özellikle seçimi burun farkıyla kaybedecek bir Erdoğan’ın önünde çok sayıda seçenek olacaktı. Örneğin yeni gelen iktidarı bir an önce parlamenter sisteme geçmeye zorlayarak yeniden ama bu kez güçlü bir başbakan olarak dönebilirdi. Seçim kaybı Erdoğan’ın siyasi hayatının bitmesi anlamına gelmeyecekti.
Ben bu görüşteydim ama son günlerde hem Tayyip Erdoğan’dan hem de Türkiye’nin en büyük silahlı güçlerinden biri olan polisi kontrol eden isim olarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan tuhaf bazı açıklamalar geliyor.
Biliyorsunuz Soylu, geçenlerde seçimi kaybetmelerinin ‘darbe’ anlamına geleceğin söyledi, artık bunu nasıl anlamak isterseniz… Soylu’ya soracak olsanız sadece muhalefeti eleştirdi, seçmene muhalefete oy vermenin 15 Temmuz’a oy vermekle bir olduğunu söylemeye çalıştı. Ama başkaları başka şey anladı, çünkü Soylu bir yandan da ‘Şanlı 15 Temmuz direnişi’nden, halkın sokaklara dökülüp darbeyi önlemesinden de söz etti. Acaba seçimden olumsuz bir sonuç çıkarsa taraftarlarından sokağa dökülmelerini mi istedi? Artık nasıl anlamak isterseniz öyle…
Tehlikeli sular bunlar.
Tayyip Erdoğan da geçen gün, ‘Benim milletim Kandil’den aldığı destekle cumhurbaşkanı olana bu ülkeyi teslim etmez’ dedi.
Erdoğan aynı cümleyi ‘Benim milletim Kandil’den destek alan bir Cumhurbaşkanı adayına oy vermez’ diye de kurabilirdi ama öyle demedi, ‘Cumhurbaşkanı olana bu ülkeyi teslim etmez’ dedi. Yani seçilse bile Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı olarak göreve başlatmaz demeye getirdi.
Sorsanız seçimin meşruiyetinden şüphe duymadığını, halkın kararının önünde boynunun kıldan ince olduğunu vs söyleyecektir ama cümlesi de bu işte.
Bana soracak olursanız Erdoğan halkı kendi yokluğuyla korkutma yolunda son mermilerini kullanıyor.
Dün Turgut Özal örneğini vermiştim; 1987 seçiminde halkı ‘Eli kolu bağlı belediye başkanlarına oy vermeyin’ diye korkutmuştu; kendisi başbakandı, muhalefetin belediyelerine para vermeyeceğini ve belediyelerin çöküp halkın hizmet alamaz hale geleceğini ima ediyordu. Seçimde büyük bir hezimete uğradı, partisinin oyları yüzde 21,75’e düştü. Özal işi ağlamaklı bir TV konuşmasına kadar da vardırmıştı o zaman.
Şimdi Tayyip Erdoğan da halkı kendi yokluğuyla korkutuyor ve bu korkutma işini iç savaş tehdidi imasına kadar büyütmüş durumda.
Başlıktaki soruya geri döneyim: Erdoğan iktidarı verir mi?
Cevabı belli: Vermeyip de ne yapacak?