Erdoğan’ın 2 milyar dolar için teşekkür ettiği Körfez ülkesinin adı meçhul kaldı
Gazeteci Barış Soydan bundan böyle köşe yazılarıyla 10 Haber'de. Soydan ilk yazısında döviz talebi düşsün diye alış satış fiyatı arasındaki makasın açılmasının yol açtığı sonucu çarpıcı bir örnekle anlattı. Soru, 'Dolarınızı nasıl görünen piyasanın üzerinde satabilirsiniz?' Okuyun, yanıt çok net...
Hayat boşluk tanımaz. Ekonomi yönetimi bankalardan alış ve satış kuru arasındaki farkı açmalarını isteyip şirketlerin döviz alımını de arka arkaya uygulamaya koyduğu yasaklarla, önlemlerle engelleyince işlemler bankacılık sistemi dışındaki iki piyasaya kaydı. Birincisi son günlerde çok konuşuldu, 10Haber.Net’teki ilk yazım ikincisiyle ilgili. Ama önce birincisine, yani Kapalıçarşı’da olan bitene bir göz atalım. Çünkü orada da ilginç şeyler oluyor.
Kapalıçarşı’da doların alış fiyatı (yani sizin satış fiyatınız) geçen cuma 20.30 TL’nin biraz üzerindeydi. Bu yazıyı yazdığım salı öğleden sonra ise yüzde 1’de fazla gerileyerek 20 TL’ye indi.
Kapalıçarşı’da çok sayıda döviz bürosu var. Sözünü ettiğim, doları en yüksek fiyattan alan döviz bürolarındaki kur. Yoksa bazı büyük bürolar geçen haftanın başında doların alış fiyatını 20 liranın altına zaten çekmişti.
Dün ne oldu? Dolar Çarşı’da nasıl 20 liranın altına indi? Buraya da müdahale mi edildi? Öyle ya bir telefona bakar! Yoksa kamu kurumları üzerinden yüklü bir döviz arzı mı oldu?
Yakında öğreniriz. Artık 10Haber.net’te olduğuma göre öğrenirsem onu da burada yazarım elbette…
Ama dediğim gibi bu yazının konusu, dövizi bankaların dışında, makasa, ekonomi yönetiminin katı yasaklarına takılmadan alabileceğiniz ikinci piyasayla ilgili: İstikrarlı kripto paralarla.
Ekonomi yönetiminin talimatıyla bankalar dövizin alım satım değerleri arasındaki makası açınca değeri 1 Amerikan dolarına eşit kripto paralara olan talep son haftalarda patladı. Piyasayı yakından izleyen bir kaynağım, istikrarlı kripto paralara veya İngilizce’deki adıyla stable coin’lere olan talebin geçen haftalarda sıçrayarak günlük 50-100 milyon dolar arasına yükseldiğini belirtti. Onun ifadesiyle, “50 milyon doların altına inmiyor, 100 milyon doların üzerine de şimdilik çıkmıyor.”
Ortalamayı dikkate alırsak, Türkiye’de ayda 2.2 ila 5 milyar dolar arasında istikrarlı kripto alımı yapıldığını söyleyebiliriz.
İstikrarlı kripto para denince USDT sembolüyle bilinen Tether’i ve USDC sembolüyle bilinen USD Coin’u kastediyoruz. İkisinin de değeri 1 Amerikan dolarına eşit. Daha doğrusu endeksli. Yani 1 Tether veya 1 USD Coin aldığınızda aslında 1 Amerikan doları almış oluyorsunuz.
Türkiye’de insanlar neden dolar yerine Tether veya USD Coin alıyor? Çünkü istikrarlı kriptolarlarda makas yok. Ve değeri ekonomi yönetimi müdahalesinden uzakta serbest piyasada belirleniyor. Örneğin ,bu yazıyı yazdığım dakikalarda Tether’inizi 20.51 TL’ye satabiliyordunuz.
Ha tabii bir neden daha var: Bankalardaki dövizin başına “bir iş” gelebilir korkusu.
Bunları söylemek, istikrarlı kripto paraların risksiz varlıklar olduğu anlamına gelmiyor. Tam tersine, istikrarlı kripto alacaksınız lütfen burada da risk olduğunu bilin.
Bunlar merkezi finans sisteminin dışındaki varlıklar olduğu için denetlenmiyorlar veya çok zayıf denetleniyorlar. Özellikle USDT yani Tether.
Tether ve USD Coin’in arkasındaki şirketler, piyasaya arz ettikleri kripto para kadar Amerikan devlet tahvili ve şirket tahvilini dayanak varlık olarak sakladıklarını söylüyorlar. Örneğin, Tether’in piyasa kapitalizasyonu 80 milyar doların üzerinde. İddiaya göre şirketin kasasında bu kadarlık tahvil var. Doğruysa sorun yok. Ama acaba doğru mu? Tartışmalı…
USD Coin biraz daha sağlam, çünkü arkasındaki şirket Amerikan yasalarına tabii ve daha sıkı denetim altında.
Reuters’ta dün yer alan bir haber, dünyada kripto para sahiplik oranının en yüksek olduğu iki ülkenin sırasıyla Türkiye ve Arjantin olduğunu söylüyordu. İstikrarlı kripto paralara yönelik büyük ilgi de bunun kanıtı.
Yasaklarla, sopayla, hot zotla merkezi piyasayı işlemez hale getirseniz de su akıyor, yolunu buluyor.
Bu, 10Haber’deki ilk yazım. Bir süre önce bir yemekte karşılaştığım Atilla Abi (Yeşilada), yazmaya ara verme nedenimi sorup yazı yazanların sayısının giderek azaldığını, mutlaka devam etmem gerektiğini söylemişti. Kağıt ve mürekkep kokusuyla büyüyen bir kuşağın üyesi olarak yazmayı bitirip sadece video çekmek (Akşamları YouTube’de ekonomi gündemini özetleyen videolar yayınlıyorum) kendime ihanet olurdu elbette.