Batı’nın gözü Slovakya’daki seçimde: Rus yanlısı Robert Fico’nun partisi yarışı önde tamamladı
Prof. Dr. Burak Arzova, tüm ülkenin dolarize olduğu bir yapı, yüksek dış ticaret açığı ve cari açık, bozulan kamu borçlanma yapısı ile sürdürülemez bir süreç içinde olduğumuzu belirterek, "Vazoyu kıran vazoyu tamir edemez" diyor.
Seçime gün saydığımız bu günlerde en çok merak edilen konulardan birisi de “liralaşma stratejisi” adı altında sadece dövizin yükselmemesi üzerine kurgulanan ve tüm dengeleri altüst eden ekonomi politikasının ne olacağı. Yazı dizimizin bugünkü konuğu olan akademisyen Prof. Dr. Burak Arzova, mevcut ekonomik yapının değişmesinin mevcut yönetim anlayışı ile mümkün olmadığına dikkat çekerek, “Vazoyu kıran vazoyu tamir edemez. Tek karar verici bir ortamda, yetkilerin tek elden toplandığı bir yapıda kurumların tamamen bağımlı hale getirildiğini, liyakatsiz atamalarla itibarsızlaştırıldığını gördük ve görüyoruz. O nedenle bu sistemsel yapı içerisine Ben Bernanke’yi de getirseniz nafile” diyor. Bernanke 2006-2014 yılları arasında ABD Merkez Bankası Başkanlığı yapmış, başarısından dolayı 2009’da ABD Başkanı Barack Obama tarafından görev süresi 5 yıl daha uzatılmış, 2022 yılında bankaların finansal krizlerdeki rolü konusundaki çalışmaları nedeniyle Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazanan ekonomistler arasında yer almıştı. Prof. Dr. Arzova’yla seçim sonrası öngörülerini ve ekonomide acilen yapılması gerekenleri konuştuk.
-Seçimin bütçeye yansımaları olacak mı? Özellikle salgından sonra bozulan bütçe dengelerinde yeni sarsılmalarla birlikte ek bütçe ihtiyacının doğacağını düşünüyor musunuz?
Seçimin bütçeye yansımasının olacağı kuşkusuz. Zaten geçen yıl da ek bütçe adı altında adeta yeniden bir bütçe yapıldı. Seçim döneminde hem harcamalar arttı hem de büyük deprem felaketi oldu. Seçim sonrası yeni gelecek hükümetin yeni bir bütçe ile yola devam etmesi kaçınılmaz hale geldi.
-Seçimi mevcut iktidarın kazanması veya 21 yılın ardından Altılı Masa’nın kazanmasıyla birlikte yeniden parlamenter sisteme geçilmesi ekonomiyi nasıl etkileyecek? Her iki durum için ekonomik göstergelerde öngördüğünüz değişimleri sıralar mısınız?
Önce mevcut iktidardan başlayalım. Mevcut iktidar bugünkü ekonomik gelişmelerin sorumlusu. Merkez Bankası tarafından zamansız başlatılan faiz indirimlerinin kuru tetiklemesi, kurun enflasyona neden olması, arkasından kurdaki artışı önlemek için getirilen kur korumalı mevduat (KKM) enstrümanı bugün para politikasının ikamesi haline gelmiş durumda. Üstelik bize vadedilenlerin hiçbiri de gerçekleşmedi. Enflasyonun sadece baz etkisi nedeniyle düşmesinin beklendiği, “liralaşma stratejisi” adı altında tüm ülkenin dolarize olduğu bir yapı, yüksek dış ticaret açığı, yüksek cari açık, bozulan kamu borçlanma yapısı ile sürdürülemez bir ekonomik süreç içerisindeyiz. Bu süreçte halk fakirleşmiş, büyüme sermaye kesimi lehine gerçekleşmiş, alım gücü de düşmüş durumda. Mevcut ekonomik yapının değişmesi mevcut yönetim anlayışı ile mümkün değil. Vazoyu kıran vazoyu tamir edemez. Tek karar verici bir ortamda, yetkilerin tek elden toplandığı bir yapıda kurumların tamamen bağımlı hale getirildiğini, liyakatsiz atamalarla itibarsızlaştırıldığını gördük ve görüyoruz. O nedenle bu sistemsel yapı içerisine Ben Bernanke’yi de getirseniz nafile. O nedenle olumlu bir gelişmeden ziyade olumsuzlukların artarak devam edeceğini düşünüyorum. Olası bir şekilde ortodoks politikaların tercih edilmesi durumunda bile tek karar verici bir yapıda daha önceki 21 yıllık performanstan gördüğümüz üzere kurumsal özerklikler sağlanmayacağı da açık. O nedenle değişen bir şey olmayacak. Yeni bir Naci Ağbal dönemi yaşanacak diye düşünüyorum. Seçimi muhalefetin kazanması halinde hemen parlamenter sisteme geçilmeyeceği çok açık. Aslında bozulan kurumsal yapıların tamiri açısından da bir müddet Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile gitmek bir elzem. Bir geçiş dönemi olacaktır. Bu dönemde öncelikle bir hasar tespitinin yapılacağını, kurumlara anayasal özerklik ve bağımsızlığın verileceğini, kurumlara liyakatli yönetim kadrolarının atanacağını, yabancılarla swap hatlarının yeniden açılacağını, serbest piyasa ekonomisine geçiş ve ortodoks politikaların uygulanması ile yatırımcı güveni ve öngörülebilirliğin artacağı bir yapı içerisinde olacağız.
-Ekonomide son yıllarda derinleşen başta cari açık, enflasyon, rezervlerin azalması, dövize baskı, uygulanan düşük faiz politikası nedeniyle yatırım araçlarının konut, otomobil, borsa gibi kanallara yönelmesi vb. gelişmeler, kısa ve orta vadede ekonomik stabilitenin sağlanmasını zorlaştıracak mı?
Bu sayılanlar içerisinde en zorlu alanın kur korumalı mevduattan çıkış olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu enstrüman getirilirken herhangi bir çıkış stratejisi ortaya konulmadı ve şimdi bir kartopuna döndü. Yaklaşık 100 milyar doları aşkın büyük bir kartopu. Silicon Valley Bank olayının bir benzeri burada da yaşanabilir. Sisteme girenlerin aniden sistemden çıkmak isteği bir döviz krizine taşıyabilir Türkiye’yi. Burada ara çözüm vadeler geldikçe yenilenmeme olabilir ki burada da bir döviz talebi ortaya çıkacaktır. Bunun nasıl karşılanacağına ilişkin bir açmaz hâlâ mevcut. Konut sorunu diğer en büyük sorun. Burada ilk yapılması gereken yabancılara konut satışının belli bir müddet yasaklanması. Tabii bununla birlikte verilen vatandaşlıkların da ortadan kaldırılması. Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar kolay vatandaşlık alınmıyor. Oturma müsaadesine evet ancak vatandaşlığın acil durdurulması lazım. Konut sorunu için yine TOKİ eliyle alt ve orta sınıfa yönelik konut arzı gerekiyor. Bu konutlar devlet mülkiyetinde ancak kiralanma şeklinde olabilir. Belediyelerin de öğrenci yurt yapımına teşvik edilmesi şehirlerdeki barınma sorununun giderilmesine katkı sağlayacaktır. Bir diğeri büyük şehirlerin dışına göçün artırılması gerekiyor. O nedenle İstanbul’a toplanmaya çalışılan kamu kurumlarının Türkiye’nin diğer illerinde götürülmesi göç adına büyük katkı sağlayacaktır. Bu süreçte Hatay ve Kahramanmaraş yeni finans merkezi olarak seçilebilir. Böylece hem bu illerden göç önlenir hem de büyük şehir yükleri dengeli bir şekilde dağıtılır. Uygulanacak ortodoks politikaların nihai hedefinin düşük enflasyon ve istikrarlı bir büyüme olması gerektiğini düşünüyorum. Yüzde 10 civarında bir enflasyon bile bizim ikinci ligde olmamız için bir neden. Mutlaka yüzde 5 ve altı bir enflasyon kalıcı olarak hedeflenmeli. Bu taktirde sayılan tüm hususlar zaman içerisinde dengeye oturacaktır.
-Son yıllarda yabancı yatırımcı sayısında ve yatırım miktarında gerileme gözleniyor. Seçimden sonra hem sıcak para hem de yabancı yatırım gelecek mi? Bunun gerçekleşmesi için ekonomide hangi göstergelerin düzelmesi gerekiyor?
Yabancı yatırımcı sayısındaki düşüşün en önemli nedenlerinden biri öngörülebilirliğin tamamen ortadan kalkmış olması. Ekonomi yönetiminin keyfi ve günü birlik uygulamalarına yereldeki şirketlerimizin, finans sektörünün bile uyum göstermesi çok zorlaştı. KKM geldiğinden bu yana 250 üzerinde uygulama getirildi. Neredeyse her gün yeni bir uygulama ile karşılaşıyoruz. Amaç günü kurtarmak. Hiçbir kimse öngöremediği bir ortamda yatırım yapmak istemez. Ancak Türkiye’nin sorunları sadece ekonomik nedenlerle yaşanan ekonomik kriz olmanın çok ötesine geçti. Demokrasi ile ekonomik gelişme arasında çok yakın bir ilişki var. Demokratik kazanımlardan, bireysel hak ve özgürlüklerden vazgeçtikçe Türkiye yaşanmaz bir hal alıyor. Alım gücünün düşmesi de yabancı yatırımcının gelmemesi için önemli bir etken. Yargıda yaşananlar, kararların adaletli olduğuna ilişkin şüpheler, gücü olanın lehine kararların çıkabildiğine ilişkin yaşanan tereddütler yabancıların gelmesi önündeki diğer bir etken. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını tanımayıp yerelde uygulamadığınız zaman bu konu ekonomi ile ilgili olsun olmasın hiçbir Avrupalı yatırımcıyı Türkiye’ye çekmez.
-Son zamanlarda piyasalarda yakın zamanda bir kur krizi yaşanabileceğine dair söylentiler dolaşıyor. Sizce böyle bir durum mümkün olabilir mi?
Bu durum çok olası. Özellikle kurun sürekli belirli bir seviyede tutulmaya çalışılması da kaynayan kazanın basıncını artırıyor. Diğer taraftan ihracattaki artan maliyetler nedeniyle pazar kayıplarının yaşanması da muhtemel. Bütün bunların mevcudiyetinde kur krizi yaşanmayacak diyebilmek de çok mümkün değil.
-Son günlerde yabancı bankaların yayınladığı raporlarda döviz kurlarıyla ilgili genellikle artış senaryoları var. Sizin öngörüleriniz neler?
Bu kur tahminleri kurumdan kuruma göre değişiyor. Uyguladıkları modelde aldıkları değişkenlerin hepsi birbirinden farklı. Bir de ortalama kur değeri verdiklerini dikkate almak lazım. Esas olan dolarda ABD ve Türkiye enflasyon farkı ve yine iki ülke açısından satın alım gücünü dikkate alarak kurun gerçeğe uygun değerini tahmin etmek. Bence kurun makul değeri 25 ila 27 TL arasında. Şu an için TL aşırı değerli gibi duruyor.
-Mevcut iktidarın değişmesi halinde kurulacak yeni hükümetin öncelikli olarak hangi adımları atması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Bunları sırası ile vermek gerekirse;
1. Hasar tespiti
2. Kurumların özerk ve bağımsız yapısının yeniden kazandırılması
3. Bakanlıkların gözden geçirilmesi. Bölünmesi gereken bakanlıkların bölünmesi. Örnek: Hazine ve Maliye Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Şehir, Çevrecilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı
4. Hıfzısıhha, Devlet Planlama Teşkilatı, Köy Hizmetleri gibi yapıların yeniden kurulması
5. Kurumlara liyakati konusunda toplumsal şüphe olmayacak kişilerin atanması
6. Cumhurbaşkanlığı Bütçesinin denetime açılması
7. Sayıştay’ın kamu denetimi konusunda yeniden işlevsel hale getirilmesi
8. Ekonomide ortodoks politikalara geri dönülmesi
9. Sermaye piyasasının kuvvetlendirilmesi
10. Bankacılık sisteminde ihtisas bankalarının sayısının ve etkinliğinin artırılması
11. İlk 100 günlük ekonomik programın hedeflerle birlikte açıklanması
12. İkinci 100 günlük program açıklanırken ilk 100 günlük programa ulaşma ya da hedeften saçmaların nedenleriyle birlikte açıklanması
-Yeni hükümetin ihale yolsuzlukları ve liyakatsiz atamalar için yasa çıkarması gerektiğini düşünüyor musunuz?
Burada Kamu İhale Kanunu’nu Avrupa Birliği (AB) standardına taşımak ilk iş olmalı. AB Kamu İhale Kanunu birebir işleme konulmalı. Hem rekabetin artacağı hem de şeffaflığın geleceği şüphesiz. Liyakatsiz atamalar her dönemde mutlaka olur. Toplum bilinci ve kurumlar üzerindeki denetimin artırılması liyakatsizliğin önündeki en büyük engeldir. Bunu ancak bu şekilde çözebiliriz.