Bill Gates ve Sokrates söyleşirse: Twitter kullanıcıları eleştiri yağmuruna tuttu
Doğru sandığımız birçok konuda yanılabiliyor, yeni şeyler öğrendikçe önceden doğru kabul ettiklerimiz tarihteki yerini alabiliyor. Bu haftaki 10'ca bilim arasından seçkisinde de buna ilginç örnekler mevcut.
Yarın kritik ikinci tur seçimlerinde Kılıçdaroğlu ve Erdoğan arasında bir seçim yapacağız. Aylardır artarak kendini gösteren stres durumunun yarın zirveye çıkacağından şüphe yok. Bununla birlikte uzay, zaman ve teknoloji yolculuğuyla gündemin yoğunluğundan bir süreliğine uzaklaşabilirsiniz. Sizi bu hafta Mustafar’ın kanlı canlı versiyonunda, Samanyolu’nda, 250.000 yıl öncesinin Avrupa’sında ve 65 milyon yıl öncesinin dünyasında bir yolculuğa çıkarıyoruz. Eğer o kadar geriye gitmek istemezseniz Microsoft, Apple Meta ve OpenAI’ın geleceğin teknolojileriyle meşguliyetleri ilginizi çekebilir.
Gökbilimciler bilinen galaksilerin çoğunun genellikle eliptik, düzensiz ya da spiral olduğuna inanıyor. Samanyolu’nun ise spiral ve iki kollu bir galaksi olduğu kabul ediliyor. Ancak son 20 yıldır genel kanı Samanyolu’nun aslında iki değil dört kollu olduğu yönündeydi. Bu da aslında Samanyolu’nu epey sıra dışı yapıyordu. Ancak sandığımız kadar özel olmayabiliriz. Çinli bilim insanlarından oluşan bir ekip tarafından yürütülen ve The Astrophysical Journal’da geçen ay yayımlanan bir çalışmaya göre Samanyolu aslında düzenli, iki kollu spiral bir galaksi olabilir. Tek tek yıldızlara olan mesafeyi daha iyi ölçebilen yeni nesil uzay araçlarından elde edilen verileri değerlendiren ekip, yaklaşık 200 yıldızın mesafesini ölçerek Samanyolu’nun bir haritasını oluşturmaya başladı. Gökbilimciler özellikle ESA’nın Gaia uzay teleskobunun sıcak ve büyük kütleli yıldızlardan topladığı verilere odaklandı. Zira bu yıldızlar kısa ömürlü olduklarından çok az hareket ediyorlar ve bu da harita çıkaran gökbilimciler için oldukça işe yarar bir özellik. Analizlerin ardından ekip, Samanyolu’nun merkezinden uzanan sadece iki ana kolun olduğunu öne sürdü.
Jeff Bezos’un roket şirketi Blue Origin, NASA’nın İnsan İniş Sistemleri (HLS) sözleşmesini SpaceX ve onun fırlatmalarda patlamaya pek meyilli Starship uzay aracına kaptırdıktan iki yıl sonra bu sefer Sürdürülebilir Ay Geliştirme programı ile NASA’yı kazanmayı başardı. NASA, Blue Origin liderliğindeki Lockheed Martin ve Boeing gibi sektör devlerini de içeren bir ekip ile, Artemis V görevi için 3.4 milyar dolarlık anlaşma yaptı. Ancak hatırlatmak gerekiyor, NASA Artemis görevinin sadece ilk kısmını başarıyla tamamlayabildi. İlk mürettebatlı ekibin Ay’a gönderileceği ikinci görev henüz başlamadı. Daha bunun üçü ve dördü de var. Ajans Artemis V’in 2029’da başlatılmasını planlıyor. Beşinci görevde astronotlar, Blue Origin’in iniş aracıyla Ay’ın güney kutbuna gönderilecek. NASA SpaceX’den sonra programa ikinci bir Ay iniş sistemi ortağı eklemesini ‘rekabeti artırmak ve vergi mükelleflerinin maliyetleri düşürmesi’ şeklinde savundu.
Gökbilimciler NASA’nın TESS ve emekli Spitzer uzay teleskobundan elde ettiği verilerde tamamen volkanlarla kaplı gibi görünen bir ötegezegen keşfetti. Bulgulara göre bu gezegen, Güneş Sistemi’mizdeki volkanik açıdan en aktif gök cismi Jüpiter’in uydusu Io’ya rakip olabilir. Star Wars hayranlarının anlayacağı dilden konuşacak olursak Obi-Wan Kenobi ile eski öğrencisi Darth Vader arasındaki destansı hesaplaşmaya sahne olan Mustafar gezegeninin gerçekteki versiyonuna bakıyor olabiliriz. Yaklaşık 90 ışık yılı uzaklıktaki kızıl cüce yıldızın etrafında dönen ve LP 791-18 d olarak adlandırılan gezegende sıvı halde su bulunma ihtimali çok düşük. Yine de yıldızının yaşanabilir bölgesinde yer alıyor ve bilim insanları bu bölgede her şeye rağmen sıvı halde su bulunmasının teknik olarak mümkün olduğunu söylüyor. Bu arada bu, uzak yıldız sisteminde keşfedilen üçüncü ötegezegen.
İnsanlığın ateşle ilişkisi çok geriye dayanıyor. Ateşin kontrollü kullanımının Afrika ve Orta Doğu’da 700.000 yıl, Avrupa’da ise en az 400.000 yıl öncesine dayandığına dair izler var. Ancak Avrupa’daki sosyalleşme ve yemek pişirme amacıyla kullanılan ateşin en eski kanıtlarının 200.000 yıl öncesine dayandığı düşünülüyordu. Kıtadaki en büyük Acheulean alanlarından biri olan İspanya’daki Valdocarros II alanında gerçekleştirilen araştırmada Avrupa’daki ilk insanların 250.000 yıl önce yemeklerini pişirmek için ateşi kullanmış olabileceğini gösteriyor. Bu da tahmin edilen zaman dilimini 50.000 yıl geriye çekiyor. Tabii bu daha önce başka yerlerde yapılmadığı anlamına gelmiyor. Sadece sistematik veya sağlam bir kanıt bulunamadı demek oluyor. O zamanın Avrupalıları yakmak için başka bölgelerden çam toplayıp getirmiş. Birden fazla küçük ocak kullanmışlar, böylelikle tek bir büyük ocağa güvenmek terine ateşi kontrol etme ve istedikleri zaman tutuşturma becerilerini gösterme yoluna gitmişler. Kontrollü bir ateş düzeneğinde yemek pişirmek, sosyal bir yapıya ve dilin varlığına işaret ediyor.
Dinozorlara iftira atılmış. Science Advances’te yayımlanan yeni bir çalışma dinozorların acımasız, küçük beyinli yaratıklardan oldukça uzak, memeli atalarımızdan 60 milyon yıl önce entelektüel gelişme gösterdiklerini öne sürüyor. Lund Üniversitesi’nden bir ekip, dinozorların ne düşündüğünü az da olsa anladıklarını iddia ediyor. Her gün etkileşim halinde olduğumuz canlıları anlamanın bile zor olduğunu, en az 65 milyon yıl önce yok olmuş bir türün düşünce süreçlerini nasıl tespit etmiş olabileceklerini anlamakta güçlük çekiyor olabilirsiniz. Çalışmada çoğumuzda bulunan herkesin dünyayı bizimle aynı şekilde görmediğini fark etme kapasitesi ‘görsel perspektif oluşturma’ yeteneği ele alındı. Ekibi dinozorların bu yeteneğe sahip olduğunu düşündüren ise zeka bakımından pek gelişmemiş olduğu düşünülen bazı kuş türlerinde yapılan testlerde hepsinin başarılı olması. Kuşlar deneyde kendi türlerinin odaklandığı şeyi görmelerini engelleyen unsurlardan kurtulmak için en azından başlarını hareket ettirdi. Ayrıca nesneyi bulamadıklarında da doğru yöne baktıklarından emin olmak için gözlemcinin gözlerinin içine baktılar. Bunun paleognatlar olarak bilinen kuşlar arasında evrensel olması, en azından grubun kökenine kadar uzandığını gösteriyor. Bu da bizi dinozorlara kadar götürüyor. Zira paleognatlar ‘dromaeosauridler ve troodontidler gibi paravian dinozorların’ hayatta kalan en iyi örnekleri olarak görülüyor. Bu keşif memeli gururunuzu bir tık incitmiş olabilir ama üzülmeyin. Ne de olsa memeliler gün ışığına çıkmak güvenli olana kadar gececi canlılardı. Görsel perspektif oluşturma becerisi de karanlıkta işlerine yarayacak bir özellik değildi.
Erken kalkan yol alır tamam da bu kişilerin daha dindar olma ihtimali olabilir mi? Araştırmacı Joanna Gorgol ve Varşova Üniversitesi’ndeki meslektaşları, erken uyananların gece kuşlarına göre daha dindar olduğunu keşfetti. Bununla birlikte çalışma dindar olanların erken kalkmayı tercih ettiklerini de gösterdi. Çalışmada Polonyalı yetişkinlerden oluşan iki ayrı grup incelendi. Bunlardan ilki 500 kişilik bir gruptu, ikincisi ise 728. Her iki grup da sabah kalka tercihleri, sorumluluk sahibi olmaları ve hayattan memnuniyetleri açısından değerlendirildi. Bir gruba Tanrı’ya inanıp inanmadıkları sorulurken, diğer gruba ise genel olarak inançlı olup olmadıkları soruldu. Araştırmanın sonuçları sabah erken kalkanların çalışkanlık düzeylerinin daha yüksek olduğunu ve bunun da yaşamdan duydukları tatmini etkilemede önemli bir rol oynadığını ortaya koydu. Tabii bunlar arasında kesin bir neden sonuç ilişkisi kurmak mümkün değil. Daha net sonuçlar elde etmek için daha fazla araştırma yapılması gerekiyor.
Apple önümüzdeki ay ABD’liler için bile pahalı olan 3.000 dolarlık karma gerçeklik başlığını nihayet dünyaya tanıtacak. Ne var ki Apple uzmanı Mark Gurman’a göre ‘bir çift kayak gözlüğünü andıran ve ayrı bir pil paketi gerektiren’ cihaz daha kötü bir zamanda gelemezdi. Bir kere sanal gerçeklik başlıklarına ve metaverse’e olan ilgi azaldı. Çünkü Metaverse’de beklenen ilerleme sağlanamadı. Ürünün satılmasında en büyük engellerden biri de doğal olarak fiyatı. Ancak tek sorun bu sayılmaz. İnsanlar kalın bir pil setine bağlı kocaman gözlükleri takmak için 3.000 doları gözden çıkarır mı? Şirket 8 senedir bu iş üzerinde çalışıyor. Binden fazla mühendis her yıl bu başlıklar için Apple’a 1 milyar dolardan fazla maliyet çıkardı. Lansman bu kadar yaklaşmışken bile şirket yetkilileri başlıkları kullanmak için uygun bir alan bulamamış gibi görünüyor. 8 yıllık emeğin karşılık mı bulacağını yoksa bu girişimin sadece kaynakları tüketen bir parazit mi olacağını yakında göreceğiz.
Teknoloji dünyasındaki yapay zeka rekabetinden bahsedip duruyoruz. Geleceğin yapay zekada olduğuna inanan şirketler bu yönde milyonlarca dolarlık yatırımlar yaparken, kaynak kodlarını da kendilerine saklamayı tercih edebiliyor. Bunun en belirgin örneği de geliştirdiği yapay zeka sohbet robotu ChatGPT ile rekabeti başlatan OpenAI’ın ‘Biz kendimize güveniyoruz, diğer şirketlere güvenmiyoruz’ diyerek kaynak kodlarını saklaması. Öte yandan Facebook, Instagram ve WhatsApp’ın amiral şirketi Meta alışılmadık bir hamle yaptı. Yapay zeka dil modeli LLaMA’yı geliştiren Meta, bu teknolojiyi kendine saklamak yerine bilgisayar kodunu açık kaynak yaptı. E-posta adreslerini Meta’ya veren herkes şirketin incelemesinin ardından kodu indirebiliyor. Böylelikle isteyenler kendi sohbet robotlarını hızlı bir şekilde oluşturabiliyor. Meta’nın yapay zeka bilimcisi Yann LeCun bir röportajında, “Asıl kazanan açık kaynak olacak” dese de başta Google ve OpenAI olmak üzere pek çok şirket Meta’nın bu hamlesini tehlikeli buluyor. Daha şimdiden dezenformasyon ve iş kayıplarının yaşanmaya başladığını göz önünde bulundurursak şirketlerin endişelerinin o kadar da lüzumsuz olduğu söylenemez.
Microsoft’un kurucu ortağı Bill Gates, genelde yapay zekayı överken hep olumlu yanlarından bahsederdi. Ancak bu sefer Gates de Goldman Sachs’ın San Francisco’da düzenlenen yapay zeka konulu etkinliğinde felaket tellallığı yaptı. Gerçi bu felaket tellallığı bizim gibi sıradan kullanıcılar için değil de şirketlere yönelikti. Gates, “Biricik teknolojiyi kim kazanırsa kazansın bu büyük bir şey, çünkü bir daha asla arama sitelerine girmeyeceksiniz, bir daha asla üretim sitesine girmeyeceksiniz, bir daha asla Amazon’a girmeyeceksiniz” dedi. Bu yapay zeka asistanlarının kişilerin ‘okumaya zamanı olmayan şeyleri okuyabileceğini’ ve kullanıcıların Google gibi bir arama motoru kullanmak zorunda kalmadan bilgiye ulaşmasını sağlayabileceğini söyledi. Microsoft’un felaket tellallığı yapan diğer bir yöneticisi ise Brad Smith oldu. Washington’da yaptığı bir konuşma sırasında Smith, yapay zeka teknolojisinde en büyük riskin deepfake olduğunu söyledi. Son derece gerçekçi görünmesi için dijital olarak manipüle edilen görüntüler olan deepfakelerin yanlış bilgi yayma potansiyelleri açısından zararlı olabileceğini belirten Smith, bu konuda koruyucu birtakım adımlar atılması gerektiğini vurguladı.
Avrupa Birliği’nin (AB) yapay zekaya getirmeyi planladığı düzenlemeler OpenAI CEO’su Sam Altman tarafından eleştirildi. University College London’da kısa süre önce bir konuşma yapan Altman, AB’nin getirdiği yeni kurallara ‘uymaya çalışacağını’ söylese de AB’nin düzenlemede ChatGPT, GPT4 gibi yaratıcı yapay zeka modellerini ‘yüksek riskli’ olarak tanımlanmasına takılmış. Buna bu kadar takılması da bir bakıma ilginç. Çünkü kendisi de birçok defa yapay zekanın dünya için tehlikeler yaratabileceğini vurgulamıştı. Öyle ya da böyle AB’nin yapay zeka konusunda mevcut ya da benzer bir dille faaliyetlerde bulunması Altman’ı zorlayabilir. CEO, “Bu düzenlemelere uyabilirsek uyacağız, uyamazsak da Avrupa’daki faaliyetlerimizi durduracağız” dedi. Avrupa’nın bu konuda attığı adımlar hayata geçirilebilirse yüksek riskli olarak belirlenen modellerin veri kümelerinin ‘negatif sonuçlardan’ kaçınmak için ‘yüksek kalitede’ olması gerekecek.