Raf Gezgini’nden direnenlere selam, Yılmaz Güney tartışmalarına reçete
Raf Gezgini'nin bu haftaki rotasında bir nehrin yamacından geçen, dağlardan gelen ses kulak veren, bir kiraz ağacının tepesine çıkan ya da bir kargaya kulak veren kitaplar var.
Dört gözle yolunu gözlediğimiz kitaplar, Türkçeye yeni çevrilenler, ‘Okuma listeme aldım ama hala başlamadım’ dediğimiz uzun listelerin değişmezleri… 10Haber, bu kitapların izini sürüp raflarda geziyor. Kimi zaman yeni çıkanların peşine düşüyor, kimi zaman uzun zamandır raflarda demlenen kitapları keşfediyor. Ama en çok da ‘Bu aralar ne okusam?’ sorusuna yanıt arıyor.
Bu haftanın cevapları nehirlerin yamaçlarında, dağlardan gelen seslerde, bir kiraz ağacının tepesinde ya da bir kargadan dinleyeceklerimizde. Türkan Elçi, ilk romanında ölmeye yatırılmış bir kadına hikâyeler anlatan Özgür Telek ile tanıştırırken, Yasunari Kawabatai, bu kez dağın sesine kulak vermeye çağırıyor bizi. Ancak dağdan gelen bu ses yalnızca ölümün sesi. Güney Kore’de çok sevilen ‘Kiraz Ağacının Tepesi’ ise doğanın ve insanların kırılganlığını vurguluyor. Kendimizi doğanın kollarına bıraktık ama fazlası da var…
Oyuncu Engin Akyürek, ikinci öykü kitabı ‘Zamansız’ ile bir kere daha okurlarla buluşuyor. Kitabı kapağına göre yargılamayın derler, ancak bu kitabın tasarımı kapağıyla yargılanmayı hak edecek kadar iyi. Başaran Karabulut imzalı dört ayrı çizimden oluşan kapakta aradığımız, ihtiyaç duyduğumuz belki de çok tanıdık zamansız hislere kapılıyoruz. 20 öyküden oluşan 169 sayfalık bu macerada Akyürek bu hissin peşine takılıyor, zamansızlığın kıyısına davet ediyor okurları. İlk aşkın heyecanı, önyargılara kurban edilmeyen dostluklar, ölümsüz aşkın en güzeli, patilerin ve tüylerin huzuru, en pürüzsüz karşılaşmalar, dost sohbetlerinin yumuşaklığı, teknolojinin bile aramıza giremediği zamansızlıklar ve daha niceleri… Bu arada kitaba dair yüz gülümseten bir başka not. Akyürek, ilk kitabında yaptığı gibi ikinci kitabından da elde edeceği gelirin hepsini bağışlıyor. Bu defa tüm gelir, Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği’ne gidiyor.
Sadece İran değil, dünya sinemasının en önemli yönetmenlerinden biri Abbas Kiyarüstemi. ‘Kirazın Tadı’, ‘Yakın Plan’, ‘Aslı Gibidir’, ‘Rüzgar Bizi Sürükleyecek’ ve ‘Arkadaşımın Evi Nerede?’ gibi kült yapımlarıyla o sadece bir film yapımcısı olarak değil, entelektüel ve eleştirel kimliğiyle de tanındı. 2016 yılında hayatını kaybeden Kiyarüstemi’yi anlamak, dünyaya onun gözünden bakmak için filmlerini izlemek yardımcı olacaktır elbette ancak bu kitapla, yönetmenin son yıllarına daha yakından bir bakış atmak mümkün. Mehdi Muzaffer Sâveci imzalı bu kitap, Kiyarüstemi’yle ömrünün son yıllarında yapılan bir dizi söyleşiden oluşuyor. Kiyarüstemi’nin çocukluk ve ilk gençliğinden başlayarak yetiştiği kültürel ortama, etkilendiği isim ve ekollere, sanatını icra ettiği sosyo-politik koşullara, sanat ve kültüre yaklaşımına, siyaset ve toplumsal meseleleri kavrayışına, kavgalarına, polemiklerine, edebi yönüne ve şiire ilgisine, dine devlet ve topluma eleştirel bakışına birçok şeyi bizzat kendinden dinlemek isteyenlere duyurulur.
Hayatımız boyunca ilgi görmek istiyoruz. Bunun nasıl, kimden, hangi durumlarda olduğu değişken elbette. Ama ortaklaştığımız nokta belli, ilgiyi seviyoruz. Adam Phillips de ilgi çekme, arayışı ve gösterme biçimlerinin peşinden koşuyor. İlgi çekici bulduğumuz şeylerin, dikkat çekme arayışımızın kimliğimizi ve yaşamlarımızı nasıl şekillendirdiğini anlatıyor. İlginin, utanç duygusuyla, benlikle ve dikkat dağınıklığıyla arasındaki bağlantılara ışık tutuyor. Yönlendirdiğimiz veya yönlendirmediğimiz ilgimizin kim olduğumuza veya kim olmadığımıza dair neler söylediğini gözler önüne seriyor.
“Gerçekten, toprağın içine falan gömülüp dinlenemez mi insan? Elli bin yıl sonra kalktığında, kendi dertleri de toplumun sorunları da tümden çözülmüş olabilir, cennete dönüşmüş bir dünyaya uyanabilir.”
‘Karlar Ülkesi’, ‘Go Ustası’ ve ‘Kiraz Çiçekleri’ kitaplarıyla tanıdığımız Yasunari Kawabatai, bu kez dağın sesine kulak vermeye çağırıyor bizi. Ancak dağdan gelen bu ses yalnızca ölümün sesi. Baştan uyaralım, yazarın İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yazdığı ‘Dağın Sesi’, alnızlık, ölüm ve bitmek bilmez güzellik arayışını ele alan hüzünlü bir roman. Hafızasını yitiren yaşlı Shingo ile tanışacak, hayatının ve ailesinin durdurulamaz çöküşüyle birlikte yaşadıklarını öğreneceğiz.
“Bütün kitaplar birbirinden farklıydı ama bu söylediklerimden sonra bile ‘Nehrin Dönemeci’ gizemini koruyor” diyor yazar V.S Naipaul, en başarılı eserim dediği romanın önsözünde. 2001’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen yazar, ‘Nehrin Dönemeci’nde, hayatının baharını ailesiyle birlikte Afrika’nın doğu kıyısında geçirmiş olan Salim’in yeni bir maceraya atılmak üzere adı konulmamış ülkelerden birine göç etmesini anlatıyor. Okuduktan sonra bir süre daha aklınızı kurcalamayaca devam edecek ‘Nehrin Dönemeci’ni Aslı Biçen çevirdi. Yazar, yolculuklarını, seyahatleri sırasında gördüğü her şeyi yazmak için kullandığını söylüyor. Hal böyleyken kıtanın tüm coğrafi unsurları da romanın bir kahramanı oluyor. En çok da Salim’in soluklanmak için duracağı nehrin dönemeci…
Ördekler yumurtalarından çıktı. Şimdi bir ömür yapacakları şeyi, yüzmeyi öğrenmeleri lazım. Pek tabii, küçük bir vak vak için kocaman su birikintileri korkutucu olabilir. Ama vakit geldi, yavru ördeklerden korkusunu yenebilen yüzecek. Acaba Küçük Vak Vak da cesaretini toplayıp suya girebilecek mi? Sorunun cevabını Lauren Thomspon yanıtladı, Derek Anderson resimledi.
Söz konusu matematik olunca birçoğumuzun içini bir panik ve korku dalgası kaplıyor, biliyorum. Tam da bu nedenle benzer hislerde buluştuklarımıza matematik tarihinin kimi zaman binlerce yıl öncesine giden zor problemlerini, matematikçilerin yaşam öyküleriyle harmanlayarak eğlenceli bir şekilde aktaran ‘Büyük Matematik Problemleri’ni takdim edelim. Karmaşık problemleri unutup 350 yıldır ispatlanamayan Fermat teoremini yıllarca uğraşarak çözen Andrew Wiles’ın öyküsünden, Poincaré varsayımı kanıtıyla milyon dolarlık ödül kazanan, ama ödülü reddeden eksantrik dâhi Grigori Perelman’ın çalışmalarına kadar matematiğin hiçbir bilmediğimiz bir yönüne tanık olabilirsiniz.
Modern zamanların en çok izleyici çeken, en uzun süre sahnelenen, dünyaca ünlü müzikali ‘Cats’in, bir kitaptan ilham alarak sahneye uyarlandığını biliyor muydunuz? Modern Şiir’in öncülerinden T. S. Eliot’ın nükteli kedi şiirleri Axel Scheffler’in resimleriyle buluştuğu bu kitabın ilk baskısı 1939 yılında yayınlanmıştı. Şimdi yeni baskısıyla bir kere daha raflarda yerini alan kitabı Ayberk Erkan Türkçeleştirdi.
Dünya çapında çok satanlar listesine giren ‘Uçabileceğini Hayal Eden Tavuk’ ve ‘Hayal Kurmaya Cesaret Eden Köpek’ kitaplarının yazarı Sun-Mi Hwang, bir kere daha umut ve ilham vermek için okurlarla buluşuyor. Kang’ın bütün hayatı adeta bir mucizedir. Yoksulluktan başarılı bir inşaat firmasının sahibi olmaya kadar yükselmiş bir adamdır. Ancak tam dinlenmeye başlayacağı yıllarda beyninde bir tümör teşhis edilir ve kalan günlerini sakin geçirmek için çocukluğunun geçtiği Kiraz Tepesi’ne dönmeye karar verir. Tüm dünyadan kaçmayı planlayarak kendini geniş bir arazi üzerindeki eski bir eve kapatır ancak mahalle sakinlerinin aklında başka planlar vardır. Mahalleli, Kang’ın özel arazisine serbestçe girip çıkar. Peki ama, evin ve Kiraz Tepesi’nin gerçek sahibi kimdir?
Bir insan bir kargayla dost olabilir mi, birbirlerini dinleyebilirler mi? Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı Başkanı edebiyatçı, öğretmen, avukat ve insan hakları aktivisti ve milletvekili Türkan Elçi, daha önce öykü ve şiirler kaleme almıştı ancak ilk kez bir romanla çıktı okurlarının karşısına. Kitabında da bu sorulara cevap veriyor. Prangalar içinde ölmeye yatırılmış bir kadına hikâyeler anlatan Özgür Telek isimli bir kargayla tanışıyoruz.