Kolesterol gerçek bir katil mi yoksa günah keçisi mi?
Alzheimer ve demans hastalarının ölmezden önce ansızın bir zihin berraklığı yaşaması, o zihinlerin çok daha önceden de aynı berraklığa kavuşturulabileceğini düşündürüyor. Doktorlar şimdi bu sırrı çözmenin peşindeler.
Kalp masajı teknikleri geliştirilmeden önce kalp durması esasen ölümle eş tutuluyordu. Ancak şimdi doktorlar bazı insanları kalp atışları durduktan 20 dakika ya da daha uzun bir süre sonra hayata döndürebiliyor. NYU Langone Health’te yoğun bakım doktoru Sam Parnia, birçok beyin hücresinin ölümden sonra saatler ve hatta günler boyunca bir şekilde sağlam kaldığını ve bunun da yaşam ile ölüm arasında katı bir sınırın var olduğuna dair düşüncelerimize meydan okuduğunu söylüyor.
Parnia Scientific American’dan Jordan Kinard’a yaptığı açıklamada, “1959 civarlarında ölmek üzere olan insanların kalbini yeniden çalıştırmak için bir yöntem keşfedildi ve biz buna kalp masajı adını verdik” diyor. Parnia, insanların kalbi durup da müdahaleyle yeniden hayata döndürüldükleri o zaman aralığındaki anıları üzerine çalışıyor. Doktor, bu olayları ‘ölümle ilgili hatırlanan deneyimler’ olarak adlandırıyor.
Tıp teknolojisi ve nörobilim alanındaki ilerlemelerin yanı sıra araştırmacıların bakış açılarındaki değişimler, ölüm sürecine yaklaşımımızda devrim yaratıyor. Son 10 yılda yapılan araştırmalar, kalp krizi geçiren insan ve hayvan deneklerde beyin aktivitesinde bir artış olduğunu gösteriyor. Bu arada geniş ölçekli anketler, bakımevi çalışanlarının ve ailelerin ölmekte olan demans hastalarında tanık olduğunu söyledikleri bir ‘zihin berraklığı’ dönemine de işaret ediyor.
Ölüm çalışmalarına daha fazla kaynak ayrılmasıyla ölümün kişinin içsel farkındalık ışığının sönmesi değil de beyinde inanılmaz derecede aktif bir sürecin baş göstermesi olduğunu giderek daha açık bir şekilde görüyoruz.
Yıllardır araştırmacılar, bakımevi çalışanları ve şaşkın aileler, Alzheimer ya da demansa sahip aile üyelerinin ölmeden hemen önce hafızalarını ve eski alışkanlıklarını yeniden kazandıklarını söylüyor. Aile üyeleri için bu durum yaşamda ikinci bir şans gibi görünebilir ancak birçok deneyimli sağlık çalışanı için bu durum hastanın sonunun yaklaştığına işaret ediyor. New York’taki Palyatif Bakım Merkezi’nin İcra Kurulu Başkanı Christopher Kerr, ölmeye yakın yüzlerce hastada bilinç berraklığı gördüğünü söylüyor. Kerr, bu olayların ‘genellikle hayatın son birkaç gününde meydana geldiğini’ belirtiyor.
Ulusal Sağlık Enstitüleri tarafından bu konuyla ilgili yaptırılan bir çalışmanın ortak yazarı olan biyoetik ve bilinç araştırmacısı George Mason Üniversitesi’nden Andrew Peterson, bu tür ‘ölüm berraklıkları’nın konuşma ve diğer insanlarla ‘bağlantılı olma’ gibi bilişsel yetilerin beklenmedik bir şekilde geri dönmesi şeklinde tanımlıyor.
Bu bağlantıda olma hali, kaybedilen iletişim yeteneğinin ve bilincin geri kazanılmasının da ötesine geçiyor. Peterson, “Berraklığı gözlemleyen aile üyeleri için oldukça derin anlamlar taşıyan bu şey, esasen ‘eski benlik’ dediğimiz şeyin ortaya çıkması. Sadece çevrelerinin farkında olduklarına değil, aynı zamanda diğer insanlarla ne türden bir ilişkileri olduğunu anladıklarına dair açık kanıtlar var” diyor.
Bu olaylar dışarıdan şaşırtıcı gibi görünse de oldukça yaygın. Penn Hafıza Merkezi’nde gerontolog ve Jason Karlawish, “Çalışmamız yaygınlığı öğrenmek üzerine kurulu değildi. Ancak bulduğumuz şey berraklığın istisna denemeyecek kadar yaygın olduğuydu. Aslında bu olayların birçoğunu kişi ölmeden aylar hatta yıllar önce meydana geldiğini tespit ettik” diyerek, bilinç berraklığının sadece ölümle bağdaştırılamayacağını vurguladı. Karlawish, zihin berraklığı dönemlerinin anormal olaylar olarak değil de ‘hastalık deneyiminin’ bir parçası olarak görülmesi gerektiğini öne sürüyor.
Yine de Kerr ve Parnia da dahil olmak üzere birçok uzman, bu bilinç berraklığının çoğunun ölümün yaklaşmasıyla ilişkili olduğu konusunda hemfikir. Parnia, “Neredeyse kendilerini ölüme hazırlıyor gibiler” diyor.
Bu yaygın ama geçici zihinsel canlanmaların olası etkileri de bir hayli derin. Peterson, “Bu durum, kalıcı olarak rahatsız olduğunu düşündüğümüz bireylerde bilişsel yeteneklerin potansiyel olarak geri kazanılmasına yardımcı olabilecek sinir ağları ve sinirsel işlevler olabileceğini gösteriyor” dedi.
Yine de söz konusu olguya ilişkin araştırmalar henüz ilk aşamalarında. Peterson, “Ölüm sürecinde beyinde neler olup bittiğini ve bunların bir şekilde bu olaylarla bağlantılı olup olmadığını bilmiyoruz” diyor. Bu belirsizliğe rağmen ölmeye yakın ya da ölüm anında olan kişilerin beyin aktivitesine yönelik çalışmalar, bilim insanlarına ve doktorlara hastalıklı ya da ölmekte olan bir beyinde meydana gelen süreçler hakkında daha fazla bilgi sağlayabilir.
Proceedings of the National Academy of Sciences USA dergisinde mayıs ayında yayımlanan bir çalışmada, Michigan Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, yaşam destek ünitesinden çıkarıldıktan sonra kalbi duran komadaki dört kişiden ikisinin beyin aktivitesinde artış gözlemledi. Bu çalışma, kardiyak toksine maruz kalan sıçanlarda da senkronize beyin aktivitesinde benzer bir artışın gözlemlendiği 2013 PNAS çalışması ve diğer hayvan araştırmaları üzerine inşa edilmişti.
Tüm bu araştırmalarda, uyanıklık, tetikte olma ve hatırlama ile ilişkilendirilen beyin dalgası frekansı olarak tanımlayabileceğimiz gama dalgası aktivitesinin kalp durmasının ilk birkaç dakikası içinde arttığını ve daha sonra durduğu tespit edilmişti.
Michigan Üniversitesi’nde nörolog ve moleküler fizyoloji doçenti Jimo Borjigin, ölmekte olan deneklerdeki gama dalgalarındaki artışın özellikle kafatasının arkasına yakın bir yerde bulunan ‘posterior kortikal’ denilen ‘sıcak bölge’de yoğunlaştığını belirtiyor. Diğer bazı araştırmacılar da bu bölgenin bilinçli deneyim için gerekli olabileceğine inanıyor. Beynin bu bölgesindeki bölümler görsel, işitsel ve hareket algısıyla ilişkili. Borjigin, bunun ölmesine ramak kalan ancak iyileşen insanların bildirdiği beden dışı deneyimlerle ilgili olduğuna inanıyor.
Borjigin, komadaki insanlarda gözlemlenenlere benzer gama dalgası aktivasyon modellerinin, sağlıklı insanlarda insan yüzü gibi tanıdık bir görüntünün tanınmasını içeren faaliyetlerle de ilişkili olduğunu ekliyor.
Borjigin, hem insan hem de hayvan çalışmalarında deneklerin beyninin oksijen kaynağının aniden azalmasından sonra aktivitede bir artış gösterdiğini söylüyor. “Beyin oksijeni geri almak için ya da daha fazla nefes alarak ya da kalbin daha hızlı atmasını sağlayarak bu biyolojik denge mekanizmasını harekete geçirmeye başlıyor” diye de ekliyor.
Borjigin, kalp durması geçiren insan ve hayvanlarda gözlemlenen daha karmaşık beyin aktivitesindeki artışın çoğunun, beynin oksijen eksikliğini tespit ettikten sonra biyolojik dengeyi yeniden kurmaya çalışmasının bir sonucu olduğunu varsayıyor. Ayrıca bu hayatta kalma mekanizmalarının ölümü çevreleyen bilişteki diğer değişikliklerde de rol oynayabileceğini düşünüyor.
Borjigin, “Demans hastalarının ölmeye yakın dönemde gösterdikleri zihin berraklığının, fizyolojik sistemler çökerken beynin kendini korumak için gösterdiği bir tür son çabadan kaynaklanabileceğine inanıyorum” diyor.