AB, Türkiye’den savunma ve güvenlikte iş birliği, Türkiye ise AB’den vize istedi
Avrupa Birliği üyesi ülkelere ihracatta Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum ve karbon dioksit salınımının azaltılması için gereken önlemler alınmazsa ihracatçılar 2026’da zorlanabilir.
Avrupa Birliği (AB) 2050 yılında karbon nötr bir ekonomiye geçmeyi planlıyor. Birlik bu süreçte karbon salınımını azaltıcı önlemleri almadan düşük maliyetli üretim yapanlara karşı endüstrisini ve istihdamı korumak için Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) hazırladı ve düzenlemenin pilot uygulaması birkaç ay sonra da Ekim 2023 itibariyle yürürlüğe girecek. SKDM ile AB dışında üretildikleri ülkelerde karbon içeriği fiyatlandırılmamış olan mallar, AB sınırından girerken vergilendirilecek. Yani bu malların ve kullanılan hammaddelerin tüm üretim aşaması boyunca oluşturdukları karbon emisyonu tespit edilecek ve kapıda bu konudaki belgeler yetkililere ibraz edilecek. Ardından da AB’nin 2019’dan buyana neredeyse her ürün de belirlemeye başladığı ‘kabul edilebilir’ emisyon oranının üzerine olan mallar için bir fatura ihracatçıdan tahsil edilecek. Avrupalı şirketler bu konuda çalışmalara başlamışken ihracatının yarıya yakınını Avrupa’ya yapan Türkiye’yi de yakında ilgilendiren bu konuda bir hareket görünmüyor. Çünkü ilave vergi yükü Türk ihraç ürünlerinin Avrupa pazarındaki rekabetçiliğini azaltacak.
Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Sevil Acar’ın Avrupa İklim Fonu tarafından desteklenen ve bu konuda Türkiye’de bilgilendirme faaliyeti yürüten bir sivil toplum kuruluşu olan İklim Masası tarafından geçtiğimiz aylarda kamuoyuyla paylaşılan “Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Türkiye Ekonomisi Üzerine Etkileri” başlıklı makalesi bu konuya dikkat çekiyor.
Makalede SKDM’nin önlem alınmaması durumunda Türk ihracatçılara yıllık maliyetinin en az 1.1 ila 1.8 milyar euro arasında olacağı hesaplanıyor. Bu hesaplama, ton karbon dioksit başına ödenecek verginin 30 veya 50 Euro olacağından hareketle yapılıyor. Ancak karbon fiyatının şimdiden 80 Euro seviyelerine ulaşmış olması, esas maliyetin çok daha artacağı anlamına geliyor. Bu konuda önlem alınmaması durumunda 2030 yılında GSYH’nin yüzde 2,7 ila yüzde 3,6 oranında azalacağı öngörülüyor. Buna bağlı olarak cari açığın artması kaçınılmaz oluyor.
Aktif bir iklim politikası izlenmesi durumunda ise bu tabloyu tam tersine çevirmek mümkün. Kamu ve özel sektör iklim konusunda üstüne düşen ödevleri eksiksiz yaparsa hem emisyonlar ve cari açık en fazla oranda düşüyor hem de GSYH (baz senaryoya göre) yüzde 3 daha büyük oluyor (baz senaryo, şu anki durumun devam ettiği, SKDM’nin devreye girmediği şartlara dayanıyor; dolayısıyla esas fark çok daha büyük diyebiliriz).
Prof Dr. Sevil Acar makalesinde, AB’nin aşamalı olarak sera gazı emisyonlarını azaltmayı, bu alanda etkili küresel bir oyuncu haline gelmeyi ve bunları yaparken sanayisini ve istihdamını korumayı hedeflediğine dikkat çekerken, “Türkiye iklim politikası konusunda aktif bir tutum takınır ve sera gazlarını kendi içinde fiyatlayacağı bir sistem kurarsa GSYH, baz senaryoya kıyasla yüzde 3 daha büyük oluyor” diyor.
Avrupa Yeşil Mutabakatı, Türk ihracatçısının geleceğini etkileyen bir düzenleme. İhracatçı bu yeşil dönüşüme çabuk ayak uydurabilirse rakiplerinin önüne geçme şansına sahipken, dönüşüme ayak uyduramayanlar ciddi gelir kaybına uğrayacak.
Sınırda Karbon Vergisi (SKD) uygulamasıyla birlikte Avrupa’ya ihracat yapan şirketleri yeni vergi yükü beklerken, bu durum şirketlerin Avrupa pazarındaki rekabet güçlerini olumsuz etkileyecek. Bu yıl pilot uygulamayla başlayacak ve raporlamaların yapılacağı SKD, 2026 yılından itibaren devreye girecek. Bu tarihten sonra ihracatçıların, vergi yüklerinin ve işletme maliyetlerinin artmasıyla karşı karşıya kalacağına dikkat çeken YAK Avukatlık Ortağı Özge Konukçu, bu durumun da ihracat potansiyelini azaltıp, rekabet güçlerini olumsuz etkileyebileceğine dikkat çekti.
Konukçu, “Düzenlemenin amacı, çevreye uyumlu olmayan düşük maliyetlerle üretim yapan ülkelerin ürünlerinin AB içinde daha düşük fiyatlarla satılmasını engellemek. Böylece karbon salınımının azaltılması ve kurallara uydukları için maliyetleri yükselen Avrupalı şirketlerin dezavantajlı duruma düşmesi engellenmesi hedefleniyor. AB dışından alınan ürünlere sınırda karbon vergisi uygulanarak, ürünün üretildiği karbon seviyesine göre bir maliyet getirilmesi planlanıyor. Bu nedenle, bu sürecin iyi bir şekilde planlanması ve öngörülerin yapılması son derece önemli.”
Avrupa Yeşil Mutabakatına uyum sadece ihracatı değil Türkiye’ye doğrudan yabancı yatırımı da etkileyebilir. Yabancı yatırımın çekilmesi gerekliliğine vurgu yapan Özge Konukçu, “Bir yabancı yatırımcı, Türkiye’de bir üretim şirketini satın almak istediğinde, şirketin bu konudaki mevzuata uygunluğuna bakacak ve eğer uyumsuzluk varsa satın almaktan vazgeçebilir veya bu durum satış fiyatını etkileyebilir. Böyle bir gelişme küçük veya büyük ölçekli tüm Türk üreticilerini etkileyebilir. Birleşmeler ve finansman bulma sürecinde de benzer sıkıntılar yaşanabilir’ diyor.