06-07-2023
İsmet Berkan

Mehmet Şimşek, rasyonelden irrasyonele hızlı geçti

Mehmet Şimşek, rasyonelden irrasyonele hızlı geçti

İster şirket yönetiyor olun ister bakkal dükkanı ister aile, fark etmez, hepimiz belli bir bütçe içinde hareket ediyor, gelirimizle giderimizi dengelemeye çalışıyor, eğer giderimiz gelirlerimizden fazlaysa bir yandan gider kısmaya çalışıyor bir yandan gelir arttırmaya…

Bu genel ilkeyi bilmeyenimiz yok; çünkü ister önümüze bir kağıt çekip bütün kalemleri alt alta yazalım, ister hesabı kafadan yapmaya çalışalım, sonuç değişmiyor.

Aynı şey aslında devlet için de geçerli. Devletin de bir bütçesi var. Devlet sonunda bizim paramızı harcadığı için de bu bütçesi, yani geleceğe ilişkin gelir ve harcama planları bizim temsilcilerimizden oluşan parlamentodan onay alıyor. Teorik olarak parlamentonun izin vermediği bir harcama yapılamaz; o yüzden bütçe kanunun içinde devleti yönetenlerin alabileceği borç miktarına ilişkin de kısıtlamalar var. Bu kısıtlamalar, onlar bütçede yazmayan bir parayı harcayamasınlar diye var.

Türkiye’de parlamento 2023 yılı için de bir bütçeyi onayladı, bu onay çerçevesinde devlet harcamalar yapıyor. Ama 2023’ün ilk yarısında bu bütçeyi derinden sarsan iki olay yaşandı.

Bunlardan birincisi 6 Şubattaki depremdi. Deprem, bütçe kanununda öngörülmemiş, öngörülmesi de mümkün olmayan olağanüstü yüksek yeni harcamalar yapılmasına neden oldu. Daha da olacak, para harcamaya yeni başladık.

İkincisi ise seçimlerdi. Bu seçime giderken siyaset vahim bir popülizm yarışına girdi; malum popülizm yarışının en kolay yolu, kalabalıklara bol keseden para dağıtmaktır. ‘Emekliliği yaşa takılanlar’ adı verilen ‘sorun’ oldukça pahalı bir yöntemle çözüldü; o yetmedi emekli maaşlarına yüksek zamlar verildi, o yetmedi memura ‘En düşük maaş 22 bin lira olacak’ dendi. Arada bir ay doğalgaz bedava yapıldı, elektrik fiyatı hala baskılanıyor, kur korumalı mevduat vs derken bütçede yazmayan dehşet verici harcamaların kapısı açıldı.

Burada defalarca yazdım, seçilen parlamentonun ilk işlerinden biri bu ekstra harcamalar için bir ek bütçe çıkarmak olacak dedim. Ama anlaşılan hükümet benim gibi düşünmüyor, bu harcamalar için parlamentodan izin alıp düzgün iş yapmak yerine yan yollara sapmaya niyetli.

Dün Meclis’e sunulan ve en düşük memur aylığının 22 bin lira olmasını öngören kanun birden bir ‘torba’ya dönüştü. Torbanın içinde devletin vergi gelirlerini (Erdal Sağlam’ın yazdığına göre) 300-400 milyar lira civarında arttırması umulan ek vergiler girdiği gibi beklenmedik bir başka şey daha torbada yerini buldu: Kur korumalı mevduat için bugüne kadar Hazine tarafından yapılan ödemelerin bundan böyle Merkez Bankası tarafından yapılması…

Toplamı epeydir 100 milyar doların hayli üzerinde olan bu KKM hesaplarında biliyorsunuz banka bir faiz veriyor, eğer dolar kuru bu faizin getirisinden fazla artarsa, aradaki fark mudiye ödeniyor. Bu ödemenin bir bölümünü, TL cinsinden açılmış olan KKM’ler için olan bölümünü Hazine ödüyordu, doğrudan dolar bozularak açılan hesapların ödemesi ise Merkez Bankası’ndan yapılıyordu.

Merkez Bankası bu türden hesaplar için 2022’de ne ödediğini Meclis’in ısrarlı sorularına rağmen açıklamadı. Karanlıkta kaldı Türkiye. Hazine ise yüklü miktarda ödeme yaptı.

Bu yıl ise durum biraz daha vahim; çünkü sadece son bir ayda kur yüzde 30’a yakın arttı. Bir hesaba göre bu yıl KKM’ye toplamda 800 milyar lira ödenecek. Şimdi bu paranın tamamı Merkez Bankası kasasında çıkacak.

Peki nasıl çıkacak? Merkez Bankası kâr edecek ve bu kârını mı 100 bin kadar hesap sahibine verecek? Hayır, Merkez Bankası bu parayı para yaratarak, yani karşılıksız para basarak verecek.

Geçmişte, en çok da Tansu Çiller döneminde, Hazine zaman zaman piyasadan TL bulmakta zorlandığında veya faizi beğenmediğinde Merkez Bankası’ndan ‘kısa vadeli avans’ adı altında para alırdı. Yani resmen karşılıksız para basılır, Merkez Bankası matbaasından Hazine finanse edilirdi.

Türkiye’yi 2001 krizine sürükleyen uygulamaların en vahimlerinden biriydi bu ve enflasyonu içinden çıkılamaz bir katılığa ve kalıcılığa bu karşılıksız para basma getirmişti.

2001 krizi sonrası gündeme gelen Kemal Derviş reformlarının en önemlilerinden biri, Merkez Bankası ile Hazine arasındaki bu para ilişkisinin kesilmesine ilişkindi. Kanunla Merkez Bankası’nın Hazine’ye avans vermesi yasaklanmıştı.

Şimdi, devlet bütçesinin ve dolayısıyla Hazine’nin üzerindeki 800 milyar liralık yük tek bir kalem darbesiyle Merkez Bankası’nın üzerine yıkılıyor. 

Neden? 

Ek bütçe çıkarmamak için. Oysa geçen yıl Tayyip Erdoğan bağrına taş basıp ek bütçeyi çıkartmıştı, aynı şeyi bu yıl da yapsa ne kaybederdi? Bence hiçbir şey.

Ama o ek bütçe çıkartmaktansa ekonomiyi kural ve akıl dışına (irrasyonele) çıkarmayı tercih etti, döndü Merkez Bankası’na ve ‘Çalıştır matbaayı’ dedi.

Evet bu sefer adı ‘avans’ olmayacak ve uygulama süresi de KKM’ye bağlı kalacak ama sonuç değişmiyor: Merkez Bankası para basıp Hazine’yi finanse edecek. KKM uygulaması devam ettikçe bu böyle kalacak. Üstelik biz Merkez Bankası’nın tam olarak kaç paralık ‘sübvansiyon’ yaptığını da bilemeyeceğiz, çünkü geçen yılki rakamlar da açıklanmadı zaten.

Hatırlayın, Mehmet Şimşek göreve başladığı gün, kurallı, şeffaf, öngörülebilir ve rasyonel bir ekonomi yönetimi vaat etmişti. Daha üstünden 6 hafta geçmeden ne şeffaflık kaldı, ne öngörülebilirlik ne de rasyonellik.

Bütçe açığı ne kadar olacak?

Bütçe açığı ne kadar olacak?

Bizim 2022 sonunda kabul edilmiş 2023 bütçemiz bu yıl için 659 milyar TL açık öngörüyordu. Ardından deprem oldu, seçim vaatleri ardı ardına geldi ve bu açığın yıl sonunda 1,5 trilyon lira ile 2 trilyon lira arasında bir yerde olacağına dair hesaplamalar yapılmaya başlandı. Bu denli yüksek bir açık da ek bütçe gerektirecekti. Tayyip Erdoğan yönetiminin harcamalar için bütçeye ihtiyacı olacaktı.

Şimdi dün Meclis’e sunulan torba yasa bu beklenen yüksek bütçe açığını tırpanlamayı hedefliyor. En büyük kalem kuşkusuz KKM yükümlülüğünün bütçeden alınıp Merkez Bankası’nın üzerine yıkılması. Bir hesaba göre bu bütçe üzerinden 400 milyar liralık bir yükü kaldıracak. Eh üstüne de 300-400 milyar lira arası ilave gelir getireceği hesaplanan vergiler de gelince, bütçedeki toplam rahatlama 800 milyarı bulabilecek.

Peki bu yeterli mi?

Korkarım aynın torba kanunun getirdiği memur maaş zammı, torba kanunun geri kalanının getirdiği imkanı yok edecek nitelikte.

Prof. Binhan Elif Yılmaz’ın bugün T24’te yazdığı yazıya göre, memur maaşlarına yapılan ortalama yüzde 74’lük zam, bütçede öngörülen 952 milyar liralık maaş ödemesini ikiye katlatacak. Üstüne emeklilere yapılacak zammı da eklediğinizde bütçe açığı çok artmaya devam edecek.

Tayyip Erdoğan ekonomik gerçeklerle yüzleşmekten mümkün olduğunca kaçınmak istiyor ama bazı şeylerden kaçmak zor.

O yüzden, Erdal Sağlam’ın ‘skandal hata’ diye niteleyerek yazdığı şey o kadar da ‘hata’ olmayabilir. Yani torba kanun sahiden Cumhurbaşkanı’na 2023 bütçesinde öngörülen 659 milyar liralık açığın üç katına kadar (yani 2,1 trilyon liraya kadar) ilave borçlanma yetkisi vermeyi amaçlamış olabilir.

Türkiye’nin 2023’te ne kadar bütçe açığın vereceğine ilişkin tahminler, önümüzdeki günlerin en ilginç tartışmalarından biri olacak.

Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi Anayasaya aykırı değil mi?

Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi Anayasaya aykırı değil mi?

Türkiye, 1999’daki büyük deprem sonrasında da aynı şeyi yapmış, bir defaya mahsus olmak üzere bütün araç sahiplerinden motorlu taşıt vergisini iki kez almıştı. Şimdi aynı şey tekrar ediliyor.

Devletin deprem harcamalarını finanse etmek için ek vergilere başvurmasından daha doğal bir şey yok; o yüzden son torba yasayla gelen 8 çeşit vergiye de itiraz gelmeyecektir. Ama bunlar içinde yer alan ve hesaba göre 35 milyar lira ek gelir getirmesi beklenen MTV konusunda durum biraz karışık.

Benim de bir otomobilim var. Bu otomobil için 2023 yılına ilişkin belirlenen verginin ilk taksidini Ocak ayında ödedim. Daha dün sabah bankamdan uyarı geldi, Temmuz ayında da ikinci taksidi ödemeliydim. Ayın sonlarında öderim diye kafama not ettim. Ama birkaç saat sonra torba yasayla bu verginin iki kata çıkacağını öğrendim.

Bu verginin ilk taksidi ödenmiş olduğu için ve ben pekala 1 Temmuz günü ikinci taksidi de ödemiş olabileceğim için, gelecek olan ilave vergi aslında geçmişe doğru vergilendirme anlamına geliyor.

Oysa hukukun en temel ilkelerinden biri bu: Geçmişe yönelik kanun çıkaramazsınız, kanunlar yürürlüğe girdikleri andan sonrası içindir. Bunun sebebi de, ‘kanuni öngörülebilirlik ilkesi’ adı verilen ilkedir. Ocak ayında ben ödediğimin iki katı vergi ödeyeceğimi bilsem belki de otomobil sahibi olmaktan vaz geçecektim.

Başvuran olur mu bilmiyorum ama torba kanunun bu maddesi en azından bana Anayasaya aykırı gibi geliyor.

Devlet kendi açıkladığı enflasyona inanıyor mu?

Devlet kendi açıkladığı enflasyona inanıyor mu?

Bir süreden beri Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı enflasyon rakamlarına inanmıyoruz. Bu inançsızlığımız, iktisatçı Prof. Dr. Veysel Ulusoy başkanlığında bir doktora tezi çalışması olarak başlayan ama giderek kurumsallaşan bağımsız enflasyon araştırması ENAG’ın rakamlarıyla TÜİK’in rakamları arasındaki belirgin tutarsızlıkla iyice derinleşti. Hatta artık bazı şirketler (son örneği Galatasaray AŞ) yaptıkları sözleşmelere ENAG’ın rakamlarını da eklemeye başladılar.

TÜİK mi doğru ENAG mı doğru tartışması yapmak değil amacım ama TÜİK’e ilişkin güvensizlik korkarım devlette de var, hatta bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip  Erdoğan da TÜİK rakamlarına inanmıyor olabilir.

Baksanıza, memurlara yıl başından bu yana verilen maaş zammı ortalama yüzde 74 oldu. Oysa TÜİK’e göre yılın ilk yarısında enflasyon yüzde 20 bile değil, yüzde 19,77. Kötümser tahmin yapan benim gibiler bile bu yılı TÜİK’in yüzde 50-55 arası bir enflasyonla bitireceğini söylüyor ama devlet memurlarına yüzde 74 zammı veriyor.

Bebek-Arnavutköy arasındaki polislerin sırrı

Bebek-Arnavutköy arasındaki polislerin sırrı

Bayramın birinci günü sabahı dikkatimi çekti, erken saatte sahilde yürüyüş yapıyordum, ortalık bomboş denecek kadar tenhaydı ama iki kişilik gruplar halinde polis yelekli genç insanlar devriye gibi dolaşıyorlardı.

Dönüş yolunda Arnavutköy’deki polis merkezinin önünde o polislerin amirlerinden biri olduğunu tahmin ettiğim bir kişi beni simaen tanıdı, başıyla selam verdi, ben de yanına gidip sordum, ‘Neden bu kadar çok polis var?’ Bayramda bu bölgede kalabalık olmasını beklediklerini, o yüzden önlem ve caydırıcılık için İstanbul’un böyle gözde ve çok ziyaret edilen yerlerinde daha görünür olduklarını söyledi. İyi bayramlar dileyip ayrıldım, ikna olmuştum.

Ama sonra bayram bitti, polisler kaldı. Şimdi 10Haber’in acar muhabiri Hazar Dost’un haberi var: Birinci iddiaya göre mülteci tekneleri Rumelihisarı – Bebek – Arnavutköy hattına zaman zaman kıyıya yanaşıyor ve mülteci indiriyordu, bunu engellemek için polis oradaydı. İkinci iddia ise yine yasadışı göçmenlerin karıştığı bazı hırsızlık ve gasp olayları sebebiyle polisin sahilde devriye gezdiğiydi.