Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a yanıt: Genç teğmenlerin yemininden darbe çıkmaz
Yeni ekonomi yönetiminin göreve gelmesinin ardından 40 gün geçti ve bu sürede sağlanan tek olumlu gelişme döviz rezervlerindeki artış oldu. Peki rasyonel politika adıyla uygulanan politikaların tek amacı rezerv artışıymış gibi sunulmaya çalışılan bu tablonun görünmeyen kısmı nedir?
Yeni ekonomi yönetiminin göreve gelmesinin ardından 40 gün geçti ve bu sürede sağlanan tek olumlu gelişme döviz rezervlerindeki artış oldu. İstediği faiz artırımını yaptıramayan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, rezervdeki artış verisine sıkı sıkıya sarılıp mesajlar atıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bu durumu sanki rasyonel politika adıyla uygulanan politikaların tek amacı rezerv artışıymış gibi kamuoyuna sunmaya çalışıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO toplantısı dönüşü yaptığı açıklamada uygulanan politikalar sayesinde döviz rezervlerinde meydana gelen artışı övdü. Bunun ardından ise körfez ülkelerine yapacağı seyahatten söz ederek, bu ülke liderlerinin Türkiye’de yatırım için hevesli olduklarını kendisine söylediğini belirtti. Bu yolla rezervlerin artışına devam edileceğini kaydetti.
Makro dengelerin hiçbirinde iyileşme olmaz, hatta enflasyon başta beklentiler daha da kötüleşirken yönetimin rezervlerden başka savunulacak bir şeyi bulunmadığı açık. 1 aylık dönemde net rezervlerde 14,2 milyar dolar iyileşme görüldüğün kaydeden Erdoğan, bu rakamların ekonomi, finans, ticaret çevrelerine güven ve cesaret verdiğini belirtti. Ekonomi programını tavizsiz uygulayacaklarını kaydeden Erdoğan, “Uluslararası rezerv birikimini artırmak için rasyonel politikaları hayata geçiriyor, uluslararası yatırımları ülkeye çekmek için çalışıyoruz” dedi.
Buradan yola çıkarak ekonomi yöneticilerinin art arda gidip geldikleri Körfez’e, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapacağı seyahatin de öncelikle rezerv artışı sağlama amacı taşıdığı söylenebilir. Bir adım ötesine giderek, son günlerde Türkiye’nin AB ile yeniden yakınlaşma isteğinin ardında da aynı amacın yattığını söyleyen yorumcular var. Bunlar, Batı sermaye piyasalarına geri dönmek için AB yaklaşımına geri dönüldü havasının verildiğini, buradan gelecek sıcak para ile rezerv artışının amaçlandığını söylüyorlar.
Peki rezervlerde meydana gelen artışın nedeni ne ve gerçekten yüksek bir artış mı?
Son ay içinde rezerv artışı olduğu kesin ama biraz daha geri gidersek rezervlerdeki artışın geldiği asıl noktayı daha iyi anlayabiliriz. Geçtiğimiz Nisan ortasıyla, yani seçim nedeniyle döviz talebinin arttığı, efektif ve altınların yastık altına girmeye başladığı dönemi kıyasladığımızda tablo çok farklı. Nisan ayı ortasındaki rakamlara bakacak olursak; swap hariç net rezervlerin düzeyi eksi 60 milyar dolar idi. Şimdi Erdoğan’ın 14 milyar dolar olarak belirttiği artışa rağmen bu hafta içindeki swap hariç net rezerv rakamı da eksi 60 milyar dolar. Yani seçim öncesiyle kıyasladığımızda rezervlerin eksi 60 milyar dolar düzeyinde kalmaya bugün de devam ettiğini görüyoruz. Bunun bir başarı olarak, hatta bu artışın rasyonel politikanın kendisiymiş gibi sunulması çok ilginç.
Rezervlerin artış nedenine gelince… Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek seçimden sonra verdiği talimatla Merkez Bankası ve kamu bankalarının dövize müdahale etmesini bıraktırdı. Yalnız işin ucunu biraz kaçırdığı, yani Merkez Bankası’nın satın aldığı dövizleri de piyasa ihtiyacı olmasına rağmen vermediği için, kurlar çok hızla arttı. İşte kurların hızlı artışını gören, Merkez Bankası’nın politika faizinin de yüzde 25’lere kadar çıkacağı beklentisine giren vatandaş yastık altındaki efektif ve altınlarını sisteme geri sokmaya başladı. Bunun yanında ihracat dövizinin hepsi de Merkez Bankası’nda kaldığı için rezervlerdeki hızlı artış kaydedildi.
Kura müdahale tümüyle durunca kurlar bu dönemde çok hızlı artı, bir ayda yüzde 30 devalüasyon yaşadık. Bunun üzerine, büyük ihtimalle Cumhurbaşkanı Erdoğan 26 TL’ye varan dolar kuruna ‘dur’ denilmesini istedi. Bir süredir 26 TL’de kalan dolar kuru bu hafta bir miktar kıpırdadı. Uzmanların beklentisi aylık yüzde 2’lik bant içinde, yani eski ekonomi politikaları dönemindeki gibi kontrollü bir kura geçildiği yönünde. Yani kurun serbest bırakılması, “dalgalı kurdan taviz verilmeyecek” iddiaları, kısa sürede tümüyle çöp oldu.
Bununla birlikte faizler piyasa beklentisi yüzde 25 olmasına karşın yüzde 15’e çıkarılınca piyasalardaki hava yeniden döndü. Bazı vatandaşların “daha alınacak çok yol var” diyerek yastık altında kalmayı tercih ettiklerini biliyoruz. Bu arada kuru tutmak için ihracat dövizlerinin büyük kısmı yeniden dövize müdahale için kullanılmaya başladı. Yani rezerv artışının geçen 1 ayki gibi olması mümkün değil. Turizm dövizi dönemi geldi, ithalat kur nedeniyle yavaşlayabilir dolayısıyla cari açıkta artık sorun olmayabilir. Bu nedenle bir artış yine olabilir ama geçtiğimiz bir aydaki kadar hızlı olması mümkün gözükmüyor.
Bunun tek istisnası bu haftaki Merkez Bankası toplantısında, piyasalar yüzde 20 beklerken, Merkez Bankası’nın politika faiz oranını yüzde 25’e kadar çıkarıp, artırımların hızla devam edeceğini söylemesi olabilir. Bu senaryoya Cumhurbaşkanı’nın süren faiz inadı nedeniyle pek ihtimal verilmiyor.
‘Peki rezervlerin maliyeti ne oldu?’ derseniz, enflasyon beklentilerinde yaşanan hızlı artış oldu. Yüzde 38’e kadar inen enflasyon oranları için yapılan son yıl sonu tahminleri yüzde 60’a kadar çıkıyor. Bu da aylık yüzde 2’lik kur artışı devam eder ve büyük bir olumsuzluk olmazsa.. Aksi takdirde enflasyon daha da yukarı çıkabilir.
Özetle; rasyonel ekonomi politikaları sadece rezerv artışı demek değil. Rasyonel politika enflasyonla mücadelenin samimi olduğu gösteren, politika faizini odak alan para politikası ile yapısal tedbirleri içeren mali politikaların birleşimi.