Shakira’dan aşk üçgeni: İddiaları reddetti
Soğuk Savaş mahsulü 'Görevimiz Tehlike'nin yeni macerası'Mission: Impossible-Ölümcül Hesaplaşma Birinci Bölüm'de Ethan Hunt'ın düşmanı bir yapay zeka ve bu sefer işi çok zor. Bu zorlu görevin üstesinden gelmesi için de son macera iki film olarak planlanmış. Ve bu durum filmin en büyük handikapı.
Orijinal Adı: Mission: Impossible-Dead Reckoning Part One
Yönetmen: Christopher McQuarrie
Oyuncular: Tom Cruise. Hayley Atwell, Ving Rhames, Simon Pegg, Rebecca Ferguson, Vanessa Kirby, Esai Morales, Pom Klementieff, Mariela Garriga, Henry Czerny, Shea Whigham
Süresi: 163 dakika
Not: Bu yazı filmin içeriği hakkında bilgi içermektedir.
Soğuk Savaş yıllarının serinkanlı propaganda dizilerinden biriydi ‘Görevimiz Tehlike’ dizisi. ABD hükümetinin her türlü kayıt dışı operasyonunu yapan bir ekibin, Impossible Mission Force’un hikayesiydi anlatılan. Kadim düşman da pek tabii sosyalist Rusya’ydı. Ruslar’ın her türlü Batı dünyasını sabote etme girişimini bu ekip önlüyordu. Yöntemleri tartışmalıydı. Ama teknolojiyi çok iyi kullanıyorlardı. Ki dizinin sevilme nedenlerinden biri da buydu.
Rusya yıkılınca görevini tamamlamıştı ‘Görevimiz Tehlike’ ama yeni dünya düzeninde düşman çoktu. Onlar da yeni dünya düzenine ayak uydurup sinemada yollarına devam ettiler. İşte Tom Cruise, bu aşamada devreye girdi. ‘Görevimiz Tehlike’ bir ekip işiydi. Ama sinema filminde Cruise’un canlandırdığı Ethan Hunt öne çıktı. Bir nevi Hollywood, İngiliz fenomen ajan James Bond’un karşısına kendi ajanını çıkarmıştı.
İlk filmi usta yönetmen Brian De Palma çekmeseydi emin olun ‘Görevimiz Tehlike’ bir seriye dönüşmez, Ethan Hunt da hatırlamadığımız bir ajan olarak kalırdı. Palma, dizinin mirasını çok iyi analiz edip inandırıcı entrikalarla aksiyonu dengeleyerek seyir keyfi yüksek bir politik/macera koymuştu önümüze.
İkinci filmde John Woo aksiyonu daha stilize bir noktaya taşıyarak Palma’nın yolundan gitti ama sonrasında ‘Görevimiz Tehlike’ filmleri bir aksiyon bombardımanı haline geldi. Üstelik Ethan Hunt için ‘imkansızı başarabilen bir ajan’ vurgusu o kadar çok kullanılmıştı ki, bir noktadan sonra onun yaptığı aksiyonel kahramanlığa şaşırmaz olmuştuk.
Serinin beşinci filmi ‘Mission: Impossible- Rogue Nation (MI 5)’, filminde yönetmen koltuğuna Christopher McQuarrie oturdu. De Palma’nın ayarlarına geri döndürdü seriyi ve ‘Göremimiz Tehlike’ kendine geldi.
Serinin yedinci filmi ‘Mission: Impossible-Ölümcül Hesaplaşma Birinci Bölüm’de Ethan Hunt, daha önceki somut düşmanlar yerine soyut bir düşmanla karşıya. Soyut derken bir yapay zekadan bahsediyorum. Vakti zamanın Ruslar Sivastopol adlı bir denizaltının içine, bir yapay zeka yerleştiriyor. ((Denizaltının adının Batı’nın Ruslar’a Sivastopol Kuşatması’nı hatırlatmak için seçtiği izlenimi veriyor bu arada.) İki anahtarla çalışan bu yapay zeka, çalıştırıldığı an bağımsızlığını ilan ediyor. Sonra da sinsice dünyadaki her türlü veri bankasına ulaşıyor. İnsanlık bunu keşfettiğinde çok geç kalmış. Her şeyi manipüle etme eğilimi olan bu yapay zeka karşısında ne yapılacak? Bütün istihbarat dünyası da varlık adı verilen bu yapay zekayı çalıştıran anahtarın peşine düşüyor amaç da onu kontrol altına alıp kendi çıkarları uğruna kullanmak.
Lakin adamımız Ethan Hunt, kimsesizlerin sesi olarak kendi amirlerine de karşı çıkarak bu yapay zekanın tamamen yok edilmesi gerektiğini düşünüp eyleme geçiyor. İşi zor bir yandan av diğer yandan avcı. Lakin avı gölgeler arasında ve öyle ki Ethan Hunt’un geçmişiyle de alakalı bir görüntüyle karşımıza çıkıyor. Yani Ethan Hunt en zor görevinde. Galiba bunun için iki bölüm olarak tasarlandı hikaye.
Finali olmayan seri filmler, bütünlüklü değerlendirme imkanı vermediği için film formatında olsa bile pek seyir keyfi vermiyor. Öncelikle böyle bir handikapı var ‘Mission: Impossible-Ölümcül Hesaplaşma Birinci Bölüm’ün. Bunun için de bu tür filmlerin entrika-aksiyon dengesine dair bir şey söylemek zorlaşıyor. Yönetmen Christopher McQuarrie bu durumun farkında. Bulduğu çözüm de mümkün olduğu kadar farklı mekanlarda geçen ikonik aksiyon sahneler çekmek. Bunun için adamımız Ethan Hunt, çöllerden, Venedik’e Roma’ya sonra da Rus steplerine dolaşıp duruyor. Bunu yaparken çok yıpratmıyor seyirciyi. Ama yine de filmin hikayesi, doğal olarak entrikalı olay örgüsü aksiyonun gölgesinde kalıyor.
Bu aksiyon sahnelerinin ikonik olması biraz da meydan okumakla ilgili. Mesela son John Wick filmindeki at üzerinde çölde mücadelenin bir benzerini burada da görüyoruz. Ama Christopher McQuarrie sanki ben daha iyisi çekerim demeye getiriyor. Tren üzerindeki dövüş sahnesindeyse elbette ‘Görevimiz Tehlike’ye doğal olarak De Palma’ya saygı sunma hali var. Lakin bana biraz da ‘Indiana Jones ve Kader Kadranı’ndaki tren sahnesine karşı, bu bizim serinin aksiyon fikri demek istenmiş gibi geldi. Ama serinin her filmde olduğu gibi bu filmde de orijinal diyebileceğimiz bir sahne var. O da Tom Cruise’un motosikletle dağdan atlaması…
Tom Cruise demişken… Artık onun bu her türlü zorluğun üstesinde gelme çabası, büyük bir saygılı hak eder durumda. Koca bir seriyi tek başına sürüklüyor yıllardan beri. Dar bir oyunculuk oktavı var ama fiziksel performansıyla bunun üstesinden yine geliyor. Ve artık yüzünde o irite eden gülüşü de yok. Yani Cruise her geçen gün kendini aşabiliyor. Alkışı da hak ediyor.
Filmin bir başka handikapı ise İngiliz istihbaratından Ilsa Faust’un (Rebecca Ferguson) devreder çıkarılması. Ethan Hunt’un duygusal bağ kurduğu ender insanlardan biri olarak serinin son filmlerinde özel görevler üstlenmişti. Fakat köprü geçerken at değiştirilmez sözüne pek rağbet edilmemiş. Hikayeye yeni giren yetenekli hırsız Grace (Hayley Atwell) Ilsa’dan rol çalıyor. Ve söylemek gerekir ki Grace Ilsa’nın yerini pek tutamıyor.
Netice itibariyle anahtar kimin elindeyse iktidar odur demeye getiren bir film ‘Mission: Impossible-Ölümcül Hesaplaşma Birinci Bölüm’. Anahtar el değiştirdikçe ittifaklar değişiyor, dostlar düşman, düşmanlar dost olabiliyor. Açıkçası kontrolden çıkmış yapay zekayı kendi türüne karşı kullanmak için kontrol altında tutma fikri bile insan evladının karanlık yüzüne dair bir gösterge. Filmin tam da bunu görmemizi istediğini sanmıyorum. Ama kötücüllüğün gün geçtikçe üzerimize çöktüğü bir dünyada bunun sinemaya istemsiz bir yansıması olarak da değerlendirilebilir bu.
15 Kasım 2024 - Savulun Roma’nın kaderini değiştirecek adam arenaya çıkıyor
8 Kasım 2024 - Ara tatilin sürprizi: Robot da olsa insan insandır!
5 Kasım 2024 - Trump mı kazanacak yoksa Harris mi? Sinemacılar sonuçları açıklıyor!
4 Kasım 2024 - ‘Yandaki Oda’ Oscar’da karşınıza çıkarsa şaşırmayın!