21-07-2023
İsmet Berkan

Eğitim sistemimiz, başarısızlıkta eşitliği yakalama konusunda bir istikrar abidesi gibi

Eğitim sistemimiz, başarısızlıkta eşitliği yakalama konusunda bir istikrar abidesi gibi

Bu yılın üniversite sınavlarına ilişkin sayısal veriler açıklandı.

Bilmiyorum her yıl bu sayısal verilere benden başka bakan ve bu verilerden hareketle eğitim sistemimizin çıktısının kalitesini görmeye çalışan var mı?

Çünkü ben yıllardır her yıl bu rakamlar hakkında yazıyorum. Şimdi baktım; neredeyse her yıl aslında aynı yazıyı yazıyorum.

Bu yıl Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezi ÖSYM, sayısal verileri açıklarken kullandığı grafiklerde son 5 yılı bir arada göstermiş; geçmişte de bunu zaman zaman yaparlardı. Nitekim o grafiklere bakınca da aynı şeyi görüyoruz: Sonuçlar her yıl hemen hemen aynı.

Bakın, yukarıya YKS’nin (Yükseköğrenim Kurumlar Sınavı) ilk oturumu olan temel yeterlik testinde Türkçe testinin sonuçlarının dağılımına ilişkin grafiği koydum.

Bu grafik, aslında Türk eğitim sisteminin bir anlamda ‘medarı iftiharı.’ Neden öyle? Çünkü bu grafik, bütün sınav sonucu grafikleri içinde istatistikçilerin ‘Normal dağılım eğrisi’ adını verdiği çan eğrisine en çok benzeyeni.

Bakınca siz de görüyorsunuz ama ben anlatayım: Bu sınava giren ve bu yıl liselerden mezun olan 855 bin adayın çoğunluğu 8-24 arasında doğru cevap vermiş, o yüzden grafikte mor çizgi ile gösterilen 2023 dağılımında bu orta noktada bir plato var.

Grafiğe dönüştürmeden bakacak olursak, 40 soru sorulan bu sınavda doğru cevap ortalaması 20 olmuş.

Türkçe, biliyorsunuz hepimizin ana dili. Hepimizin Türkçe dilinde romanlar yazan, şiirler yayınlayan kişiler olmamız gerekmiyor ama hepimiz kendi ana dilimizde en azından iki temel beceriye sahip olmalıyız: 1. Bu dilde yazılanları okuyup anlayabilmeliyiz; 2. Kendimizi bu dilde doğru ifade edebilmeli, meramımızı yazılı olarak karşımızdakine doğru bir Türkçeyle aktarabilmeliyiz.

Ama bakın Türkçe sınavında 40 sorudan ancak 20’sine doğru cevap verebiliyoruz.

Hemen itiraz etmeyin, ben de biliyorum bu bir bilgi ölçme sınavı değil eleme sınavı ama yine de bilgiyle ilişkisi sıfır değil sınavın. Doğru cevapları bilgi sahibi olanlar verebiliyor; bu bilgiler de 12 yıllık eğitimde veriliyor.

Şimdi gelin bir de TYT’deki matematik sınavına bakalım. Grafiği görüyorsunuz, ezici çoğunluk 2 doğru cevapta toplanmış, burası bir tepe yapmış. Sonra doğru cevap verenler keskin biçimde düşmeye başlıyor. 40 soru sorulan temel matematik sınavında doğru cevap ortalaması 8,21.

Bu sınavı 100 not üzerinden değerlendirecek olsak, 855 bin kişinin ortalama notu 20 oluyor.

Elbette herkes 100 almak zorunda değil ama ortalamanın 20 olması da en azından Milli Eğitim Bakanlığı’nı rahatsız etmeli değil mi?

Grafikte dikkatinizi çekmiştir: Bu bakımdan bir istikrar abidesi gibi bizim 12 yıllık ilk-orta-lise eğitimimiz: Son beş yılda grafik neredeyse hiç değişmemiş. Hep tepe noktası 2 doğru cevap civarında olmuş. 40 soruda 2 doğru cevap.

Bu grafiğin Türkçe sınavındaki gibi normal dağılımı anlatan çan eğrisine hiç benzemediği çok açık.

Liseden mezun olanların 2 katından fazlası sınava yeniden giriyor… Neden?

Liseden mezun olanların 2 katından fazlası sınava yeniden giriyor… Neden?

Bu yıl liselerimizden 855 binden fazla çocuğumuz mezun oldu ve YKS sınavına girdi. Ama sınava sadece onlar girmedi. Bir de geçen yıllarda aynı sınavda başarısız olan veya yerleştiği üniversiteyi beğenmeyip daha iyi bir okul için şansını denemek isteyenler de girdi. Baktığınızda temel yeterlik testine, yani TYT’ye toplamda 2 milyon 895 bin 128 öğrenci katılmış.

Bu, bizim uzun yıllardır yaşadığımız çok büyük bir problem. 855 bin nerede, 2 milyon 895 bin nerede… Sınavı ikinci (belki üçüncü, dördüncü) kez alanların sayısı, bu yıl liseden mezun olanların neredeyse 2,5 katı kadar.

Problemin iki boyutu var:

1-Her yıl liseden mezun olanlar sadece kendi sınıf arkadaşlarına karşı değil bir kısmı zaten üniversite öğrencisi de olan daha önceki kuşaklara karşı da yarışmak zorunda kalıyor.

2-Genel olarak YKS sistemi ve yerleştirmeler ne kadar çok memnuniyetsizlik yaratıyor olmalı ki, bu kadar çok sayıda insan sınava yeniden ve yeniden giriyor.

Dünyanın her yerinde üniversiteye giriş sistemleri adaleti sağlayayım derken ciddi haksızlık da yaratıyor. Türkiye bu konuda bir istisna değil. Ancak sanırım dünyadaki hiçbir başka sistem bu kadar çok memnuniyetsizlik yaratmıyor.

Bir üniversite diplomasına sahip olmak, bireyin hayatı boyunca elde edeceği gelir üzerinde çok önemli bir etkiye sahip. O yüzden her lise mezununun üniversiteye gitmek istemesini anlayışla karşılamak, hatta desteklemek gerek.

Baktığınızda artık üniversitelerimizin kontenjanları da, her yıl liseden mezun ettiğimiz çocuk sayısının üzerine çıkmış durumda. Yani aslında biz her lise mezununu üniversiteye yerleştirecek kapasiteye sahibiz artık.

Problem artık kapasite problemi değil, lise eğitiminin kalitesi problemi. Çünkü işte anlattım, Türkçe sorularının ancak yarısını, matematik sorularının ise yüzde 20’sini yapabilen bir mezun kitlemiz var.

Sistemin bunca memnuniyetsiz yaratması boşuna değil anlayacağınız. Eğitim bir zincir ve zincirlerle ilgili söylenen meşhur sözü bilirsiniz: Her zincir, en zayıf halkası kadar kuvvetlidir ancak.

Bu yıl sayısalcıların yılı olmuş ama sayıları çok az

Bu yıl sayısalcıların yılı olmuş ama sayıları çok az

Üniversite sınavının ilk günü uygulanan TYT Temel Matematik sınavındaki başarısızlık tablosu bir yana, en genel resme baktığımızda bu yıl ilginç biçimde sayısalcı öğrencilerin yılı olmuş.

Üniversiteye yerleştirme puanları açısından baktığımızda 550 ve üstü puan alan sayısalcı sayısı 231 iken sözelci sayısı sadece 1.

Sayısalcılar arasında müthiş bir rekabet de var. Sadece 20 puan aşağıya, yani 530 puan ve üzeri puan alanlara baktığınızda birden sayı 4,106’ya çıkıyor. Oysa sözelde aynı sayı sadece 25 kişi.

Ancak bu gözlem belki o kadar da anlamlı değil. Çünkü yerleştirme puanı açısından değil doğrudan sınav puanı açısından baktığımızda, tam puan 500. Ve sayısalcıların sadece 53 bin 760’ı 400 puan ve üzerinde alabilmiş. Yani 100 üzerinden 80 ve üzeri not alanlar bunlar. Halbuki sayısal sınavına 1,5 milyon kişi girmiş.

‘Üstün nitelikli’ diyebileceğimiz, sınavda 100 üzerinden 80 ve üzeri not alan öğrencilerimizin oranı sadece yüzde 3,5.

Sınavda 260 ve üzeri puan alanların sayısı ise 293 bin civarında. 100 üzerinden 50’nin üzerinde not alanların oranı yüzde 20 bile değil.

Vasatistanı sözelcilere bakıp görebilirsiniz

Vasatistanı sözelcilere bakıp görebilirsiniz

Aynı rakamlara bir de sözelciler açısından bakalım. Bu puan türünde 500 üzerinden 400, yani 100 üzerinden 80 alanların sayısı sadece 1,919 kişi. Oysa sınavı bu puan türünden değerlendirilen aday sayısı 1 milyon 546 bin kişi.

‘Üstün nitelikli’ diyebileceğimiz sözelcimiz bu yıl çok ama çok az.

Peki sınavda 100 üzerinden 50 yerine geçen, yani 500 puan üzerinden 260 ve üstü not alanların sayısı kaç? Birden bire büyük bir kalabalıkla karşılaşıyoruz: 313 bin 220 kişi.

Sözelciler, yani geleceğin politikacıları, valileri, kamu yöneticileri, TV’lerde konuşan kafaları, gazetecileri vs çok büyük bir vasat havuzundan gelecek.

Türkiye nüfusunun nasıl yaşlandığının belgesi gibi…

Türkiye nüfusunun nasıl yaşlandığının belgesi gibi…

Çok değil birkaç yıl önceye kadar liselerimizden yılda 1 milyonun üzerinde öğrenciyi mezun ederdik. Artık bu rakam 855 bine düştü. Gelecekte daha da düşecek; çünkü Türkiye’de doğum oranları azaldı, arkadan gelen çocuk sayısı da azalıyor.

Eğitimin kendisi açısından baktığınızda bu olumlu bir gelişme. Nüfus baskısı azalınca her çocuğumuzu okul öncesi eğitime almak da, ardından 12 yıllık eğitim boyunca daha yüksek kaliteli bir eğitimle tanıştırmak da, hatta hepsini üniversite eğitimine devam ettirmek de kolaylaşacak.

Şimdi eksiğini çektiğimiz öğretmen sayısında da, derslik sayısında da fazlalıklar oluşacak önümüzdeki 10-15 yıl içinde.

Nüfus baskısının azalması, eğitimdeki eşitsizlikleri de azaltacak; çünkü daha az sayıda çocuğa daha iyi eğitim verebileceğiz.

Ama tabii nüfusun azalması ve yaşlanması meselesine sadece eğitim açısından bakamayız.

Daha az ve kötü eğitimli, daha az üretken, daha az beceriye sahip kalabalıklar 30-60 yaş aralığında sıralanacak, buna karşılık alttan gelen daha iyi eğitimli, daha becerili, daha üretken genç kuşaklar huysuzlanacak.

Türkiye, 10-15 yıl sonra daha önce yaşamadığı türden bir yeni sosyal sıkışıklıkla yaşamaya başlayacak.