09-08-2023
İsmet Berkan

Türkiye, askeri bilgi ticaretine de başlıyor

Türkiye, askeri bilgi ticaretine de başlıyor

Türkiye’nin savunma sanayii alanında geldiği yer belli. Artık savunma sanayi konusunda ciddi ihracatçı ülkelerden biri oldu Türkiye. Sadece tek tek silah sistemleri satmıyoruz; bir de ‘platform’ adı verilen, birden fazla unsurdan oluşan birleşik teknolojiler de satıyoruz. Örneğin, insansız hava aracı sattığınızda, bunun yer ünitesini, haberleşme ekipmanını, silah sistemlerini, silah sistemlerini kontrol eden sistemleri ve eğitim/simülasyon paketlerini de satıyorsunuz.

Türkiye şimdi bu yurt dışına sattığı silah sistemlerine savunma sanayi alanında biriktirdiği ‘bilgi’yi de ekliyor. Adı ‘Military Big Data’ (Askeri Büyük Veri) olan ve ‘Mil-Data’ kısaltmasıyla bilinen sistem, kendi başına yönetilen bşr şirket. Bu sistemde 4 ana modül var: 1. Silah/sistem; 2. Harp tahlili; 3. Harita bilgi sistemi; 4. Savunma ticareti.

Şimdi bu entegre bilgi sisteminin alt sistemleri olan iki modül, ‘Robotik’ ve ‘Savunma Ticareti’ modülleri uluslararası kullanıcılara da açılacak. Kullanım elbette parayla olacak, bu verileri görmek isteyenler belli bir abonelik ücreti ödeyecekler.

Benim bildiğim Türkiye ilk kez böyle bir bilgi ticaretine girişiyor ve bu işi de olabilecek en hassas bilgilerin yer aldığı askeri büyük veri seti üzerinden yapıyor.

Bu, bir yandan müthiş bir özgüvenin göstergesi bir yandan da Türkiye’nin elindeki veri setinin ne kadar kıymetli olduğunun.

Hiç kuşku yok, Türkiye’nin savunma sanayii alanında daha gitmesi gereken çok yolu var ama şu ana kadar kat edilmiş olan mesafeyi de görmek ve takdir etmek gerekiyor.

Türkiye, askeri teknolojiler alanında yurt dışı kaynaklara bağımlılığını azalttığı ölçüde bağımsız bir ülke olacak, bunu hiç unutmamak lazım.

Kendi göbeğini kendi kesen, kendi kararlarını kendi veren ülke olmanın o ülkenin yöneticilerine verdiği rahatlık hissi paha biçilebilir bir şey değil.

Tahıl koridoru açılmazsa Karadeniz’deki sıcak savaş büyüyebilir

Tahıl koridoru açılmazsa Karadeniz’deki sıcak savaş büyüyebilir

Burnumuzun dibinde bir savaş devam ediyor ve biz bu savaşla nedense pek ilgili değiliz.

Oysa hem Ukrayna hem Rusya, Türkiye’nin çok yakından tanıdığı, derinlemesine ilişkilerinin olduğu, tarihi bağlarının ve çekişmelerinin olduğu ülkeler.

Bu iki ülkenin savaşması bizi sadece Rusya’dan ve Ukrayna’dan kaçıp ülkemizde hayata tutunmaya çalışanlar boyutuyla değil, hemen hemen her boyutuyla ilgilendirmeliydi.

Tabii Türkiye’nin bu savaşla tamamen ilgisiz olduğunu söylemek de haksızlık olur ama benim burada kastettiğim şey daha çok kamuoyu ilgisi ve maalesef ne bizim medyamız ne de kamuoyumuz savaşı umursuyor.

Oysa savaş son birkaç haftadır çok farklı bir boyuta tırmanmış, kim bilir belki bizim topraklarımıza kadar da serpintileri gelmiş durumda.

Geçen yıl Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın girişimleriyle ve büyük katkısıyla savaştaki iki ülke kendi tahıllarını dünya pazarlarına satmak için anlaşmaya varmıştı. Rus donanmasının Ukrayna limanlarına uyguladığı blokaj tahıl taşıyan gemiler için kaldırıldı; buna karşılık Rus tahılı da dünya pazarlarına ulaşabilir oldu, Birleşmiş Milletler de o ambargoyu kaldırdı.

Yalnız Rusya hep bu anlaşmadan bir ölçüde rahatsız oldu, üç aylık sürelerle devam eden bu anlaşmanın her uzatma döneminde Rusya kendi üzerindeki bazı farklı ambargoların da kaldırılmasını gündeme getirdi. Bu itirazlar geçmiş uzatmalarda Tayyip Erdoğan’ın son dakikada devreye girmesiyle hep aşılmıştı ama bu sefer öyle olmadı. Rusya anlaşmayı bitirdi, uygulamayı durdurdu.

Rusya durdurdu ama Ukrayna kendi tahılını yine de göndermek istedi. Bunun üzerine Karadeniz ansızın ısındı; Rusya Ukrayna limanlarını vurmaya başladı; geçen haftalarda Ukrayna da bazı Rus gemilerini ve en önemlisi Rusya’nın Karadeniz kıyısındaki önemli petrol limanı Novorosisk’i vurdu.

Biliyorsunuz, Tayyip Erdoğan, Rusya lideri Vladimir Putin ile yüzyüze görüşmek ve tahıl koridoru sorunun çözümüne bir kez daha katkı vermek istiyor. Putin de Erdoğan’ın görüşme isteğine hayır demiyor ama bir türlü bu görüşmenin nerede ve ne zaman yapılacağı konusu netleşemiyor. Ankara’dan Putin’in Türkiye’ye Ağustos ayı içinde geleceği bilgisi verildi gazetecilere ama hemen ardından Kremlin bu bilgiyi yalanladı, ‘Putin yurt dışına gitmeyecek’ dendi. Erdoğan ve Putin telefonda konuşuyor ama yüz yüze görüşme olamıyor bir türlü. Üstelik iki taraf da görüşmenin olacağını söylediği halde bu böyle…

Karadeniz’in ısınması ve giderek daha fazla sıcak çatışmanın konusu haline gelmesi bütün dünyayı ve elbette en çok bu denize kıyısı olan Türkiye başta ülkeleri ürkütüyor.

Birkaç gün önce Derince limanında bir buğday silosunda patlama meydana geldi. Silolarda zaman zaman hava ve gaz sıkışmasının ufak çaplı patlamalara yol açabildiği biliniyor ama bu seferki patlama hayli büyüktü, 13 kişi yaralandı, silolar hasar gördü.

Silodaki buğday daha yeni Rusya’dan gelmişti. Bu da ister istemez bir sabotaj, bir bomba şüphesi doğurdu. Polis ve Toprak Mahsulleri Ofisi net açıklama yapmıyor. Kim bilir belki de şüpheler doğru, silodaki patlama daha önce buğdayın içine gizlenmiş bir patlayıcı yüzünden yaşandı. Eğer öyleyse burada suçlayıcı bakışların Ukraynalı sabotajcılara dönmesi beklenmeli.

Bugün The New York Times’da çıkan kapsamlı analizde Ukraynalı askeri kişilerin Rusya limanlarına daha fazla saldırı hazırladığına ve bu saldırıları insansız deniz ve hava araçlarıyla yapacaklarına dair iddialar var.

Eğer Karadeniz ısınacaksa savaş iki ülkenin limanlarına yapılan saldırılarla kalmayabilir. Ukrayna’nın Rusya’ya ait Novorosisk limanını güvenli liman olmaktan çıkartması, uluslararası petrol ticaretini çok vurabilir.

Hayalet apartmanda yaşamak…

Hayalet apartmanda yaşamak…

6 Şubat depreminde yıkılan binalardan biri de, Diyarbakır’daki Yoldaş Apartmanıydı. Burada 60 kişi can verdi.

Şimdi depremin ardından bir de adli soruşturma devam ediyor. Savcılık iki ayrı grup bilir kişiden rapor istemiş. Bu bilir kişiler önce belediye arşivine gidip binayla ilgili yasal evrakı bulmak istemiş ve hiçbir şey bulamamışlar.

Düşünebiliyor musunuz, Diyarbakır’ın göbeği diyebileceğimiz Bağlar ilçesinde içinde onlarca insanın on yıllardır yaşadığı koca bir apartman ve bu binaya ilişkin ne inşaat ruhsatı ne proje ne de bina inşaatının projesine uygun yapıldığına dair iskan ruhsatı var.

Peki bir zamanlar vardı, belediye arşivinde mi kayboldu, yoksa hiç mi olmadı?

Burası Türkiye ve inanın eğer o onlarca yıllık binanın hiçbir zaman ruhsatı, projesi ve iskanı olmadığı ortaya çıkarsa kimse şaşırmaz.

Türkiye’de baktığınızda kağıt üzerinde bina yapmakla ilgili gayet sağlam kurallar ve sert düzenlemeler var aslında. Bunların uygulanıp uygulanmadığı, uygulama sırasında olmadık işlerin dönüp dönmediği başka bir konu, Türkiye kağıt üzerinde kuralları bilime uygun bir ülke.

Yalnız bir sorun var: Binalardan apartman dairesi satın alırken, daire tapuları el değiştirirken hemen hemen hiçbir kuralımız yok. Tek kural, el değiştirecek tapuda söylenen yerin vergisinin ödenip ödenmediği.

Bilmiyorum Yoldaş Apartmanındaki daireler o bina yapıldığından beri kaç kere el değiştirmiştir ama eminim bu dairelerden en azından birkaç tanesi aradan geçen zamanda birden fazla sahip görmüştür.

Daha ilk satın almadan itibaren, satıcıya sattığı apartman dairesiyle ilgili inşaat ruhsatından iskan ruhsatına kadar bütün bilgileri içeren bir dosyayı alıcıya verme, bu dosyanın gerekirse noter tarafından kontrolu gibi kurallarımız olsa, alan ne aldığını bilse ve sonra satacağı zaman da bu dosyayı yeni alıcıya teslim yükümlülüğü olsa, pek çok sakınca ortadan kalkabilir.

3200 yıllık parfümü kullanır mısınız?

3200 yıllık parfümü kullanır mısınız?

Avcı-toplayıcı olarak yaşadığı yüzbinlerce yıl boyunca hayatta kalmak ve karnını doyurmaya çalışmak dışında başka bir şey yapamayan insanlığın, tarım devrimini gerçekleştirdikten sonra hemen hemen hepsini bugün de kullandığımız bir dizi yeniliği icat etmesi çok ilgimi çeken konuların başında geliyor.

Bu icat edilen şeylerden biri de, lüks. Tabii bundan 10 bin yıl öncenin veya az sonra anlatacağım örnekteki gibi 3200 yıl önceki lüksün anlamı şu: İnsanın hayatta kalmakla ilgili temel ihtiyaçlarıyla hiçbir ilgisi olmayan ama yine de para veya maddi bir şey karşılığında satılan/tüketilen şeyler.

10 bin yıl önce kadınların süs eşyası kullandığını, renkli kolyeler taktığını biliyoruz. Şimdi de 3200 yıl önce insanların güzel kokmak için parfüm kullandığını biliyoruz.

Daha güzeli bu parfümün nasıl yapıldığını, yani tarif ve formülünü kil tabletlere de yazmış insanlar. Şimdi Türkiye’deki Türkiye Koku Akademisi ve Koku Kültürü Derneği ortaklaşa çalışıp Asıurlulardan kalma bu kil tabletlerdeki formülü bugün de uygulamış ve ortaya 3200 yıllık bir güzel koku çıkmış.

Bir Türk uzmana göre Mezopotamya’daki koku kültürü aslında bundan 8 bin yıl öncesine kadar gidiyor.

Çok merak ediyorum, 3200 yıllık parfüm nasıl bir şey acaba…

Cuma sabaha karşıyı iple çekiyorum

Cuma sabaha karşıyı iple çekiyorum

Kadınlar Dünya Kupası’nda çeyrek final eşleşmeleri belli oldu. Maçlar, cuma sabaha karşı 04.00’te başlıyor. Cuma günü o saatte İspanya-Hollandı oynayacak. Aynı gün saat 10.30’da bu kez Japonya-İsveç karşı karşıya gelecek.

Ertesi gün diğer iki çeyrek final maçı var: Sabah 10.00’da Avustralya-Fransa ve 13.30’da İngiltere-Kolombiya oynayacak.

Sizi bilmem, ben kadın futbolundan, hele hele bu seviyede oynanan futboldan büyük zevk alıyorum. TRT Spor’daki maçları kaçırmayın bence.