Bu denli viralleşebilen özlü söz, mâni, duvar yazısı, laf sokma cümleciği, kamyon arkası yazısı ya da adı her neyse yazabilen insanlar, neden bunu kendi imzalarıyla yayınlamıyor?
Hiçbir şey hakkında büyük konuşmamak lazım. Şöyle ki kendimle ilgili en çok emin olduğum konulardan biri magazin sayfası haberine konu olmayacağıma dair inancımdı. Hem mazbut yaşantıma hem kontrollü asosyalliğime fazlasıyla güveniyordum.
Bu kör inancımı, iki yıl önce sahte şiir furyasına olan öfkem yüzünden kaybettim. Şarkıcı Sıla ve Şef Hazer Amani beni hiç ilgilendirmeyen bir biçimde ayrılmışlardı. Amani, bu ayrılığın acısıyla olacak koluna şiirli bir dövme yaptırmıştı. “Baktım sana kızgın değilim / kırgın değilim, dargın değilim. / Kısacası artık ben sana / hiçbir şey değilim” gibi cümlelerden oluşan bu yapı, haber sitelerinden “Hazer Amani, Cemal Süreya’nın sözlerini koluna dövme yaptırdı” başlığıyla yayılıyordu.
Haliyle Cemal Süreya’nın bu kadar kötü bir şiiri yoktu. Belki Amani’nin de böyle bir iddiası yoktu. Belki de bu sözleri kime ait olduğuna bakmaksızın koluna işletmişti ama ben öfkemin bir kısmını da Amani’ye yansıtan bir tweet attım.
Sonra, telefonuma yağan mesajlarla, bu tweetimin kopyala-yapıştır yapan haber siteleri vasıtasıyla hemen hemen bütün magazin basınında yer aldığımı öğrendim.
Hazer Amani’nin dövmesi olay oldu tarzı başlıklarla yayılan haberlerde sanki bir şiir ya da edebiyat otoritesiymişçesine “Ümit Alan şiirin Cemal Süreya’ya ait olmadığını açıkladı” ciddiyetiyle yer alıyordum.
İki insanın ayrılığının ortasında, şiirin sahte olup olmadığı detayını tartışan sevimsiz bir gözlüklü olarak kalakalmıştım. Otorite filan da değildim ayrıca. Cemal Süreya’nın hepi topu 373 sayfalık bütün şiirlerinin yer aldığı Sevda Sözleri kitabını okumuştum sadece.
O kitabı okuyan herkes, Cemal Süreya’nın böyle bir üslubu da şiiri de olamayacağını anlar.
Bu ‘sahte şiir’ takıntım yüzünden arkadaşlarımın kalbini kırmamı mı istersiniz, şiirli karikatürler çizen anlı şanlı ve üstelik sevdiğim bir karikatüristin Instagram sayfasından kovulmamı mı istersiniz, ona bunu uyarıp ukala dümbeleği damgası yememi mi isterseniz, başıma gelmeyen kalmadı. Sanırım herkesin hayatta Bizimkiler’deki Sabri Bey’e dönüştüğü bir kırmızı çizgi var. Bu bende sahte şiir takıntısı olarak belirdi.
Kuşkusuz sahte şiiri yayılan tek şair Cemal Süreya değil. Bu furyanın en büyük mağduru Can Yücel olabilir. Nâzım Hikmet (hatta bir keresinde Nâzım Hikmet’in, Ekrem İmamoğlu Twitter hesabından sahte şiiri paylaşılmıştı, uyarılara rağmen silinmedi, düzeltilmedi), Edip Cansever, Turgut Uyar, Orhan Veli, Oktay Rifat hatta Mevlâna.
Biraz adı duyulan her şair için sahte şiirler üretilmiş. Örnekler vererek bu vasatlığı yaymak istemiyorum ama bunun neden yapıldığını da sorgulamak gerek.
Sonuçta bu denli viralleşebilen özlü söz, mâni, duvar yazısı, laf sokma cümleciği, kamyon arkası yazısı ya da adı her neyse yazabilen insanlar, neden bunu kendi imzalarıyla yayınlamıyor?
Veya şöyle soralım, bu sözleri nerede buldularsa ünlü şairlerin imzasını atarak yayınlayan insanlar bunu neden yapıyor?
Bunun iki temel nedeni var. Birincisi arama motorlarında bu şairlerin çok aratılıyor oluşu. Bu nedenle bir SEO çalışması olarak bu şiirleri üretiyor ve sitelerine trafik çekiyorlar.
İkincisi de bu sahte şiirleri tek tek tasarım haline getirerek Instagram, Facebook, Twitter sayfaları oluşturuyor ve takipçi topluyorlar.
Whatsapp gruplarında gezinen o dallı, güllü, gün batımı manzaralı üzerinde şiir olduğu iddia edilen, bir köşesinde sosyal medya hesabının veya sitenin adresi olan reklam materyalleri de cabası. Her şey etkileşim ekonomisi için.
İnsanların bu sözleri sevmesine ya da onlarla özdeşlik kurmasına lafım yok. Kimseyi beğenileri yüzünden küçümsemek haddim değil.
Ancak bazen kendi yazdıkları şiirleri bile hiçbir kitabına koymayıp dergilere göndermeyecek kadar hassas olan bu sanatçıların hatırasına yapılan saygısızlığa tahammül edemiyorum. O yüzden herkesten bir parça özen beklemek hakkımız diye düşünüyorum.
Nâzım Hikmet Vakfı’nın, Can Yücel’in ailesinin bu furyayla mücadele etmeye çalıştığını biliyorum ama bu vahşi etkileşim savaşında bireysel çabalar yetmez. Topyekûn bir bilinçlenme şart. O nedenle son kullanıcıların dikkati önemli. Çünkü hiç ummadığım, konduramadığım, yakıştıramadığım, okur yazarlığına güvendiğim insanlar bile yapıyor bu hatalı paylaşımları.
Bir kere, eğer sosyal medyada özel bir tasarımla paylaşılıyorsa yüzde seksen sahtedir, bir kontrol etmek lazım. Kontrol dediğim de asla Google kontrolü değil. Çünkü o zaman kendi yanlışınızı doğrularsınız. Bunun en garanti yolu şairin kitabına ulaşmak. Bu imkân yoksa, neredeyse Türkiye’de internetin ilk yıllarından bu yana var olan siir.gen.tr gibi güvenilir sitelere başvurulabilir.
Elbette bu sitelerde her şairin her şiiri yok ama eğer şiir varsa, bir parça iç rahatlatıcı olur. Ayrıca doğrulama platformlarına başvurmak da bir çözüm. Özellikle Malumatfuruş’un şiir doğrulama konusuna özellikle eğildiğini gözlemleyebiliyorum.
Ancak bana kalırsa bu çok ünlü şairlerin eserlerini yayınlayan yayınevlerinin internet sitelerinde basit birer veri tabanı oluşturarak dize kontrolü imkânı sağlaması çok güzel olur.
Yayınevlerinin kitaplarda yer alan şiirleri orada yayınlamalarına gerek yok. İnsanlar şüphelendikleri dizeyi bir sorgu penceresine yazacak ve sadece “böyle bir şiiri yok” veya “var şu kitabında” yanıtını alacaklar.
Tabii önce şüphelenmeleri lazım ve bu da bir iş. Yayınevlerine bu çağrıyı daha önce Twitter’dan yapmıştım ama etkisi olmadı.
Düello çağrısına gelince, korkmayın Zuckerberg’i Kafes dövüşüne davet eden Musk’a özenmiş değilim. Düello şiir bilgisi için özel bir sözcük. Çünkü Charles Baudelaire’in, Cemal Süreya’nın, Özdemir Asaf’ın, Ülkü Tamer’in, Behçet Aysan’ın ve Ataol Behramoğlu’nun ayrı ayrı Düello isimli birer şiiri var. Bilmediğim başka şairlerin de olabilir.
Bu şiirlerin hepsi bulunup ayrı ayrı incelenirse, tek bir kavram ve kelime üzerine nasıl bambaşka şiirler yazılabileceği, her şairin üslubunun ne kadar farklı olabileceği daha net anlaşılabilir.
Oysa internette yayılan o şiir benzeri parçacıkların hepsi aynı cin fikirli kişinin elinden çıkmış gibi. Hatta bazıları birkaç şair imzasıyla ayrı ayrı yayılabiliyorlar. Günün sonunda şiir öyle bir şey değil.
O yüzden her gördüğü şiiri paylaşanları Düello şiirlerine davet ediyorum. Yoksa benim yapabileceğim en sert düello, Çiçek Abbas’taki gibi bir atışma sahnesinden ileri gitmez.