Mahfi Eğilmez: Yeni bir facia yaratmadan carry trade’den çıkmak gerekiyor
PPK görece daha düşük bir artışla, örneğin politika faizini beklentilerin sınırında yer alan yüzde 20'nin bir iki puan üzerine taşıyarak da sürpriz etkisi oluşturabilirdi. Ancak şüphe oluşturmayacak kadar güçlü bir olumlu etki yaratmayı hedeflediği anlaşılıyor. Peki PPK'yı buna iten arka plan ne?
Para Politikası Kurulu (PPK) 750 baz puanlık artışla politika faizini yüzde 25 düzeyine yükseltti. Beklentilerin oldukça üzerinde gerçekleşen artış piyasalar tarafından son derece olumlu karşılandı. Önümüzdeki dönem açısında bu sürpriz kararın ekonomik ve psikolojik arka planının anlaşılması önem taşıyor.
PPK görece daha düşük bir artışla, örneğin politika faizini beklentilerin sınırında yer alan yüzde 20 seviyesinin bir iki puan üzerine taşıyarak da sürpriz etkisi oluşturabilirdi. Ancak Kurul’un şüphe oluşturmayacak kadar güçlü bir olumlu etki yaratmayı hedeflediği anlaşılıyor. Peki Kurul’u buna iten arka plan ne?
Öncelikle şu tespiti yapmakta fayda var: Mehmet Şimşek’in göreve gelmesiyle oluşan beklentiler ve piyasanın açtığı kredi kısa sürede ve hızla tükendi. Şimşek’in kadro kurma konusundaki kısıtları BDDK Başkanlığı’na ve bakan yardımcılıklarına yapılan atamalarla açığa çıktı. Merkez Bankası’nın seçim sonrası gerçekleşen ilk PPK toplantısından sonra istikrarlı biçimde elinin bağlı olduğunu hissettirecek adımlar atması bir hayal kırıklığı oluşturdu.
Muhtemelen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koyduğu kısıtları yönetebilmek adına dış kaynak temini konusuna büyük çaba harcandı. Ancak hem Körfez bölgesi hem de Batılı yatırımcılarla temaslardan kısa vadede kaynak girişinin beklenen düzeyde olmayacağı görüldü. Diğer taraftan Merkez Bankası yönetimi kısa sürede söylediklerinden çark etmeye başladı. Mevduat faizlerinin düşüşünü başarı olarak sunduktan kısa süre sonra bu kez kur korumalı mevduat (KKM) düzenlemesi dahil atılan adımlarla mevduat faizleri artırılmaya çalışıldı. Döviz kuruna müdahale için rezervlerin kullanılmayacağı ifade edilmişken son haftalarda müdahalelerin tekrar başladığı görüldü. Bazı analistlere göre sadece dün yapılan müdahale 1 milyar doları geçmişti.
PPK toplantısından birkaç gün önce yapılan KKM düzenlemesi muhtemelen bu şartlarda atılan son kurşundu. Önemli bir yük olan ve ciddi riskler barındıran KKM uygulamasına yönelik düzenlemenin piyasada olumlu bir hava estirmesi ve mevduat faizleri üzerinde etki oluşturması bekleniyordu. Ancak hem bu düzenleme faiz kısıtından dolayı yan yollara sapan yetersiz bir adım olarak görüldü hem de sektörden gelen geri bildirimler neticesinde, bu düzenlemenin istenen etkiyi oluşturmayacağı anlaşıldı.
Özetle: Şimşek ve Merkez Bankası bu toplantıya giderken ciddi güven ve itibar erozyonuna uğramış durumdaydı. Öyle görünüyor ki, kum saatini tekrar çalıştırmak için adım atmaktan başka çare kalmadığını gördüler.
Bundan sonra ne olur? Eğer yukarıda değindiğim amaçlarla, birkaç aya yayılacak artışla bir kerede önden yüklemeli yapılarak bu faiz artışına Cumhurbaşkanı Erdoğan ikna edildiyse bu adım ters teper. Enflasyon beklentilerinin çok altında kalacak olan bu oranla kalıcı bir dezenflasyon süreci başlaması mümkün olmaz.
Piyasa bu nedenle eylül ayı toplantısını yakından takip edecektir. Eğer yeni adımlar gelmeye devam edecekse, bunların güveni artırıp dezenflasyonu artırıp artırmayacağı da gözlenecektir. Yerel seçimler göz önüne alınacak olursa bu adımların uzun süre devam etmesi veya büyük artışların gelmesi ihtimalinin düşük olduğu söylenebilir.
Enflasyonla mücadele açısından önemli bir unsur da parasal sıkılaşmanın ne kadar süre korunabileceği konusu. 2018 Eylül ayında 625 baz puanlık faiz artırımıyla yüzde 24 seviyesine çıkarılan politika faizi Temmuz 2019’a kadar aynı seviyede tutulmuş; bu sayede şok faiz artışından tam bir yıl sonra enflasyonda tekrar tek hane görülmüştü. Eğer doğru sıkılık seviyesinde belirlenen politika faizi yeterli süre boyunca korunmazsa tekrar başa dönülmesi ve çekilen zorlukların boşa gitmesi söz konusu olur.
Merkez Bankası’nın bugünkü kararı olumlu bir adım ve ümitleri artırdı. Ancak bu kararın ekonomik ve psikolojik açıdan bir tıkanmanın neticesinde alındığı da ortada. Nitekim bağımsız karar verdiği varsayılan PPK’nın kararının ardından Bakan Şimşek’in “Kararlıyız” mesajı atması ekonomi yönetimine hakim psikolojik atmosferin bir göstergesi olarak not edilebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yerel seçimlere dönük hırsı, büyüme ve istihdam konusundaki hassasiyetleri, faiz meselesinde sıklıkla gösterdiği tepkisel çıkışlar önümüzdeki dönemde daha da önemli hale gelecek.
Ekonomi yönetimi itibarını geri kazanmaya yönelik çok önemli bir adım attı. Ama devamının nasıl geleceği filmin sonunu belirleyecek…