Sivas’ta 3 bin 300 yıllık Hitit mühürleri bulundu
Gün geçmiyor ki yapay zeka insanlığa bir fark daha atmasın. Daha önce satranç ve Go'da dünya şampiyonlarını yenen yapay zeka, bu sefer gözünü yükseklere, dron yarışlarına dikti. Swift denilen yeni yapay zeka modeli, üç dünya şampiyonunu birçok kez yenmeyi başardı. Bize de tebrik etmek düşer.
Üniversitelerin açılmasına daha bir ay olsa da liseliler ve ilkokullular bu ay okullarına dönüyor. Muhtemelen okula döndüklerinde de öğretmenlerinin, ‘Bu yaz ne yaptın?’ sorusunu duyacaklar. Bir kısmının 16 yaşındaki Lindsey Stallworth kadar bilimsel olarak ilginç bir tatili olup olmadığı tartışılır. Lindsey ne yaptı diye sorarsanız, ailesinin arazisinde köpek balığı fosili arayışına çıktı ve çok daha ilginç bir şey keşfetti. Bizim bu haftaki yolculuğumuz ise biraz illegal başlıyor. Hackerların dünyasına giriyor, şimdiye kadarki en ağır oksijenden çıkıyoruz. Cerrahlarla alakalı ilginç bir tespite göz atıyor, atalarımızın 930 bin yıl önce az kalsın yok olacağını öğreniyoruz ve son olarak, Oğuzhan Uğur’dan özür dileyerek, yapay zekanın bizi yeniden mağlup edişini izliyoruz.
Geçen ay dünyanın önde gelen gökyüzü gözlemevlerinden bazıları faaliyetlerinin geçici olarak durdurulmasına neden olan siber saldırılara uğradı. Ulusal Bilim Vakfı’nın Ulusal Optik-Kızılötesi Astronomi Araştırma Laboratuvarı (NOIRLab), 1 Ağustos’ta meydana gelen siber güvenlik saldırısının ardından Hawaii’deki Gemini Kuzey Teleskobu ve Şili’deki Gemini Güney Teleskobu’ndaki operasyonlarının geçici olarak durdurulduğunu bildirdi. Şili’deki Cerro Tololo’da bulunan diğer teleskoplar da bu durumdan etkilenmiş. NOIRLab siber saldırıları 24 Ağustos’ta halka duyurdu ve siber güvenlik uzmanlarıyla durumu çözmek için çalıştıklarını söyledi. Siber saldırıların tam olarak nasıl ve nereden yapıldığı henüz belli değil. Laboratuvar soruşturmanın devam ettiğini söyleyerek daha detaylı açıklama yapmaktan kaçınıyor.
Geçen aya damgasını vuran en büyük gökyüzü olayı muhtemelen Hindistan ve Rusya’nın Ay’ın güney kutbu yakınlarına yumuşak iniş yapmak için giriştikleri yarıştı. Bu yarışı Sovyetler döneminde büyük uzay başarılarına imza atan Rusya kaybederken, daha önce hiçbir başarısı olmayan Hindistan’ın kazanması birçoğumuz için büyük sürpriz oldu. Bu, 47 yıldır Ay’a yönelik hiçbir faaliyetten bulunmayan Rusya’nın paslandığı şeklinde yorumlanabilir ama Moskova pes etmeye henüz hazır değil. Kremlin, yumuşak iniş yapmaya çalışırken parçalanan Luna-25’in başarısızlığında bir beis görmüyor, hatta bunu hayırlara vesile olarak yorumluyor. İngiliz haber ajansı Reuters’a göre Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, “Bu ne umutsuzluğa kapılmak ne de saçımızı başımızı yolmak için bir neden teşkil ediyor. Başarısızlığın nedenlerini analiz etmek ve bir dahaki sefere bunları ortadan kaldırmamız gerekiyor” dedi. Görünen o ki ülke ümitlerini sonraki Ay görevleri Luna-26 ve Luna-28’e bağladı. Ne var ki devam eden Ukrayna savaşı, Batı’daki uzay ajanslarının Roscosmos ile işbirliği yapmasına engel oluşturuyor. Geçen yıl Avrupa Uzay Ajansı gelecekteki Ay görevlerinde Rusya ile tüm işbirliğini sonlandırdığını açıkladı. Tabii Luna-26’nın fırlatılma planı şimdilik 2027 gibi görünüyor, o zamana kadar savaş kalır mı bu da bir muamma.
Japonya’daki Tokyo Teknoloji Enstitüsü’nden Yosuke Kondo ve ekibi, flor atomuyla sıvı hidrojeni çarpıştırarak oksijenin sekiz protonlu, 20 nötronlu izotopu olan oksijen-28’i yarattı. Flor atomlarının her biri 20 nötron ve dokuz protona sahipti. Sıvı hidrojenle çarpıştırmanın ardından her biri bir protonunu kaybetti ve böylelikle oksijen-28 ortaya çıktı. Araştırmacılar bu atomların kararlı yapıda olmasını beklerken, oksijen-28’in saniyenin milyarda birinin trilyonda biri kadar varlığını sürdürebildiğini ve daha hafif olan oksijen-24 ve dört nötrona bozunduklarını gördü.
Saint Mary’s Üniversitesi’nden Rituparna Kanungo deneye katılmadı ancak çalışmanın epey şaşırtıcı olduğunu dile getirerek, bunun güçlü etkileşim hakkında çok temel bir soruyu gündeme getirdiğini belirtti. Zira izotoplarda 2, 8, 20, 28, 50, 82 ve 126 sayıları ‘sihirli’ olarak kabul ediliyor. Bu sayılara sahip izotopların diğerlerine göre çok daha kararlı olması, dolayısıyla da kolay bozunmaması bekleniyor. Ancak son deney bu görüşe meydan okuyor.
Kanada ve İsveç’te yapılan bir çalışmada kadın ve erkek cerrahlar arasında bir kıyaslama yapılmış. Sonuçlar epey ilginç. Bu iki ülkedeki doktorlar, 2007 ila 2019 yılları arasında Ontario’daki 1,2 milyon hasta kaydını incelemiş ve kadın cerrahların baktığı hastaların ameliyattan sonraki aylarda daha az sorun yaşadığı ve daha iyi sonuçlar aldığı tespit edilmiş.
Jama Surgery dergisinde yayınlanan analiz, erkek cerrahların tedavi ettiği hastaların yüzde 13,9’unun ameliyattan 90 gün sonra ölüm ya da daha çok ameliyata neden olan enfeksiyona, kalp krizine ya da felce götüren komplikasyonlar yaşadığını ortaya koydu. Kadın cerrahlarda ise bu oran yüzde 12,5’ti. Ameliyat sonrası ölüm oranlarına bakıldığındaysa fark çok daha belirgin çıktı: Erkek cerrahların tedavi ettiği hastaların ameliyattan bir yıl sonra ölme olasılığı kadın cerrahlar tarafından tedavi edilenlere göre yüzde 25 daha fazlaydı. İsveç’te 150 bin hasta üzerinde yapılan ve yine Jama Surgery’de yayınlanan ikinci çalışma da ilkinden çok farklı sayılmaz.
İsveç’teki çalışmayı yürüten Karolinska Enstitüsü’nden Dr. My Blohm, “Bazı ülkelerde erkek cerrahların kadın cerrahlardan daha başarılı olduğuna dair bir inanış var. İlginçtir, daha önce yayınlanmış çalışmaların çoğu kadın cerrahların da en az erkekler kadar iyi olduğunu, hatta bu örnekte de görüldüğü üzere biraz daha iyi olduğunu ortaya koyuyor” dedi. Araştırmacılar şimdi bu farkın neden kaynaklandığını araştırıyor ancak kayıtlar, kadın cerrahların ameliyatlarını daha yavaş yaptığını, dolayısıyla ameliyathanede daha çok zaman geçirerek daha iyi sonuçlar elde ettiklerini gösteriyor. Ne demişler, “Acele işe şeytan karışır.”
Yaz tatili bazılarımız için çok hareketli geçti. Öyle ki Alabamalı 16 yaşındaki bir genç ve öğretmeni, köpek balığı dişi aramak için çıktıkları yolda 34 milyon yıllık balina kafatası buldu. Lindsey Stallworth, ailesinin Alabama’daki arazisini kazarken küçük kemik parçaları gördü. Paleontolog ve biyoloji öğretmeni olan Andrew Gentry ile biraz daha araştırınca daha da iri kemikler buldular. Tabii ne bulduklarının henüz farkında değillerdi ama aramaya devam ettiler ve birkaç gün içinde bir alt çeneye ulaştılar. Kemiklerini buldukları yaratığın büyük dişlerinden birini keşfedince tarih öncesi bir balina fosilini ortaya çıkardıklarını anladılar.
Milyonlarca yıl önce bugünkü Alabama’nın büyük bir kısmı denizle kaplıydı. Volkswagen Beetle büyüklüğünde bir deniz kaplumbağası, mosasaur denilen su sürüngenleri ve büyük beyaz köpek balıkları kadar büyük sivri dişli balıklar hep bu sularda yüzüyordu. Alabama şimdilerde kuru birer topraktan ibaret olsa da tarih öncesi deniz fosillerini aramak için en uygun yerlerden biri.
Uzmanlar keşfedilen yeni fosilin 34 milyon yıllık olmasını hesaba katarak muhtemelen daha önceden bilmediğimiz bir balina türünü temsil ediyor olabileceğini düşünüyor. Bununla birlikte 60 fit uzunluğundaki yılan benzeri bir balina türü olan Basilosaurus cetaoides’in görece daha küçük bir akrabası olabilir. Stallwortk ve Gentry gelecek yaz balinanın iskeletinin geri kalanını aramak için kazı faaliyetlerine devam etmeyi planlıyor. O zamana kadar da ikili Alabama Matematik ve Bilim Okulu’ndaki laboratuvarlarında buldukları kafatasını temizlemek, korumak ve incelemekle meşgul olacak.
Çin’deki araştırmacılar, atalarımızın 930 bin yıl önce büyük bir nüfus çöküşü yaşadığını gösteren kanıtlar buldu. Bunun nedeni olarak o dönemde iklimde meydana gelen ciddi değişikliğe işaret ediyorlar. Science dergisinde yayınlanan çalışmaya göre, atalarımız 1280’den az üreyen bireyin kaldığı darboğaz bir dönemden geçmiş ve nüfusun yenide toparlanabilmesi için 100 bin yıldan uzun bir süre geçmesi gerekmiş. Çin Bilimler Akademisi’nde evrimsel genomik araştırmacısı olan Haipeng Li ve meslektaşları, evrimi yeniden modellemek için ‘FitCoal’ denilen kendi yöntemlerini geliştirdi. Bu yöntemde tarihi ince zaman dilimlerine ayırarak aylara bölünmüş bir milyon yıllık evrim modeli oluşturdular. Bunu yapabilmek için önce sirke sinekleri gibi hayvanlara odaklanmışlar ancak kendi türümüzden yeterince genetik veri toplayınca, ki bu 50 popülasyondan 3154 kişinin genomu demek oluyor, yüzlerini insanlık tarihine dönmüşler. Bilim insanları, “Dar boğazın başlangıcında insan atalarının yaklaşık yüzde 98,7’si yok oldu, dolayısıyla atalarımız yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.
Eğer bu araştırma doğruysa başka tartışmalar ortaya çıkabilir. Örneğin ilk insanların Neandertaller ve modern inanlar olarak iki evrimsel soya ayrılmasında iklim kaynaklı darboğazın etkisi olabilir. Ne var ki çalışmada yer almayan araştırmacılar kullanılan yeni yönteme şüpheyle yaklaşıyor. Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nde popülasyon genetikçisi olan Stephan Schiffels bu yeni çalışmayı, “Büyük gölün ortasına düşen bir taşın büyüklüğünü, birkaç dakika sonra kıyıya vuran dalgalardan çıkarsamak gibi bir şey” şeklinde eleştirdi.
Daha önce satranç, Go ve hatta StarCraft gibi oyunlarda insanları yenen yapay zekalarla karşılaşmıştık. Hatta Go oyununda yapay zekanın daha önce hiçbir insanın uygulamadığı bir yöntemle kazanması ağızları açık bırakmıştı. Ama bu sefer insanlık ilk kez fiziksel bir sporda yapay zekanın gerisinde kalmış olabilir. Zürih Üniversitesi ve Intel’den bir grup araştırmacı, çarşamba günü pilot görüşü (FPV) dron yarışlarında insan şampiyonları yenebilen Swift adında otonom bir dron sistemi geliştirdiklerini duyurdu.
FPV dron yarışları, yarışmacıların yüksek hıza sahip dronları engel parkurunda mümkün olduğunca hızlı uçurmaya çalıştıkları bir spor türü. Pilotlar dronları uzaktan kontrol ediyor ve dronda bulunan kamera sayesinde dronun perspektifinden yarışı sürdürebiliyor. Zürih Üniversitesi zaten yıllardır ideal bir yapay zeka destekli dron pilot yaratmaya çalışıyordu. Ancak bunun için önceleri hareket yakalama sisteminden yardım almaları gerekiyordu. Şimdiyse makine görüşüne dayalı otonom bir atılım yaparak yapay zeka sistemini insan pilotla daha eşit bir seviyeye getirdiler.
Swift, engellerle dolu pistin etrafından dolaşabileceği en uygun komutları bulmak için derin takviyeli öğrenme adı verilen bir teknik kullanıyor. Yöntem deneme yanılmaya dayandığı için dron eğitim sırasında yüzlerce kez düştü. Ancak asıl yarışta epey başarı gösterdi. Bu yapay zeka modeli, drona yerleştirilmiş kameradan gelen verileri sinir ağına gönderiyor. Bu bilgi, dronun konumunu, yönünü ve hızını tahmin eden atalet sensöründen gelen verilerle birleştiriliyor ve drona hangi komutların verilmesi gerektiğini hesaplayan ikinci bir sinir ağına iletiliyor.
Swift dünya genelinde üç şampiyon pilotla yarıştı. Bunlar 2019 Dron Yarış Ligi Şampiyonu Alex Vanover, 2019 MultiGP Dron Yarış şampiyonu Thomas Bitmatta ve üç kez İsviçre şampiyonu olan Marvin Schaepper’di. 25’e 25 metrelik bir alandan oluşan pistte, ‘dronun kısmen yuvarlanmasını ve tam hızda alçaktan yarım dönme hareketini yapmasının gerektiği akrobatik bir hareket olan Split S’ gibi zorlu manevralar da mevcuttu. Ancak tüm bunlar Switch’i durduramadı. İnsan şampiyonları birçok kez yenen Swift, bu yetmezmiş gibi bir de yarışı en hızlı insan pilotun yarım saniye önünde bitirdi (17.47 saniye).
Tabii Switch’in henüz kusursuz olduğu söylenemez. İnsanlara karşı yaptığı yarışların yüzde 40’ını kaybetti ve birkaç kez düştü. Ayrıca sistemin genelleme ve uygulama konusunda sınırları olduğu, aydınlatma gibi çevresel konularda değişiklik yapıldığında afallama eğilimi gösterdiği belirtildi. Yani insan pilotlar kaybetmiş olsa bile en azından şimdilik fiziksel koşullara uyum sağlama ve değişkenlere reaksiyon gösterme konusunda yapay zekadan hâlâ üstün.
Yarışlar insan şampiyonları karışık duygular içinde bıraktı. Bitmatta, “Bu tüm dünyayı değiştirebilecek bir şeyin başlangıcı. Bir yandan da ben bir yarışçıyım ve hiçbir şeyin benden daha hızlı olmasını istemem. Bir makineye karşı yarışmak farklıydı, çünkü makinenin yorulmayacağını biliyorsunuz” dedi. Bitmatta hiç üzülmesin, o da Oğuzhan Uğur’un Sophia’nın fişini çektiği gibi Swift’in fişini çeker canım, ne olacak!