Mafya şikayetçi: ‘Konjonktür değişti…’ Sahiden değişti mi?
Günlerdir Ankara’da gözaltına alınıp sonra tutuklanan organize suç çetesi lideri Ayhan Bora Kaplan’dan, onun eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile olduğu öne sürülen ilişkilerinden, poliste verdiği biri resmi diğeri gayrıresmi iki ifadeden konuşuyoruz.
Bu sabah bu konudaki haber ve köşe yazılarını okurken Sözcü’de Saygı Öztürk’ün aktardığı bir ifade dikkatimi çekti. Geçen gün 10Haber’de de okudunuz, mafya babası Ayhan Bora Kaplan’ın yakın korumalığını eski bir özel kuvvetler mensubu olan emekli uzman çavuş Uğur Pekşen yapıyordu.
Ayhan Bora Kaplan, Esenboğa Havaalanı girişinde, yurt dışına, Almanya’da Köln’e gitmek üzereyken yakalandığında yakın koruması Uğur Pekşen de yanındaydı. Pekşen’in üzerinden iki tabanca çıktı.
Pekşen polisteki ifadesinde şöyle demiş Saygı Öztürk’ün aktardığına göre:
‘Günümüzde gerek adliye gerekse emniyet içerisindeki konjonktür değişimlerinden sonra Bora Kaplan, bu kurumlardaki bağlantılarının kaybolduğu, dolayısıyla etkinliğinin azaldığı düşüncesine kapılması sebebiyle kurmuş olduğu suç örgütünün geçmiş dönemlerde karışmış olduğu suça konu eylemlerinin açığa çıkacağı düşüncesine kapılmıştı…’
Polis diliyle yazılmış olan bu ifade son derece net: Ayhan Bora Kaplan’ı koruyan sistem değişince Kaplan endişeye kaçıldı ve Köln biletini aldı.
Hatırlayalım: Polis, Ayhan Bora Kaplan’ı gözaltına alırken bunu videoya da çekti. Yere ters yatırılıp sırtına basılarak elleri kelepçelenen Ayhan Bora Kaplan durumdan şikayetçi oluyor, polisler ise bu durumu umursamadan üstten konuşuyorlar.
Bu görüntüler polis tarafından medyaya servis edildi. Sosyal medya hemen görüntülerin Süleyman Soylu’ya yönelik olduğunu, onun döneminde yapılan kimi gözaltı uygulamalarıyla olan benzerliği duyurdu. Soylu da bu durumu reddetmedi, görüntülerin yayınlanmasını ve operasyonu ‘intikam’ olarak niteledi.
Polis, Ayhan Bora Kaplan’ın önce bir gayrı resmi ifadesini aldı. Bu son derece tuhaf bir uygulama ve her bakımdan son derece sakıncalı. Kaplan, gayrı resmi ifadesinde, herhangi bir hukuki yükümlülük altına girmeden (çünkü canı istediği an inkar edebilir) istediği kişilere iftira atabilir, istediği kişilere kendince mesaj verebilir.
Tuhaflık burada da bitmiyor. Kaplan’ın gayrıresmi ifadesini ‘mülakat’ adı altında alıp tutanağa bağlayan polisler, sonra bu ifadenin içinden kendi kafalarına göre seçtikleri bölümleri, cümleleri, kişilerle ilgili suçlamaları vs dışarı sızdırıyorlar. (Bu ‘mülakat’ın sızdırılmayan bölümlerinde neler var acaba? Ve neden sızdırılmadı?)
Ayhan Bora Kaplan’ın bir süredir Ankara’da palazlandığı, ‘içeriden’ aldığı destekle önünün açıldığı, yani polisin ona rakip çetelere operasyon yapıp onları ortadan kaldırırken Kaplan Grubuna dokunulmadığı uzun zamandır konuşulan konuların başında geliyordu.
Bu durum polis içinde de tepki çekiyordu; zaten o sayede yıllardır bir efsane gibi dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile uyuşturucu ticareti nedeniyle takipte olan Ayhan Bora Kaplan arasında bir telefon konuşmasının da resmen kaydedilip arşive kaldırıldığı yazılıp çiziliyordu.
Kaplan çetesinin bir nevi ‘resmi çete’ gibi olması, doğrudan Süleyman Soylu tarafından korunması o kadar çok dilden dile dolaşan bir efsaneydi ki, bu konu kimi gazeteci meslektaşlarımızın kitaplarında da açıkça yazıldı.
Kaplan’ın korumasının ‘Adliye ve emniyette konjonktür değişti’ demesi de tam buraya oturuyor. Değişen ‘konjonktür’ esas olarak Soylu’nun bakanlıktan uzaklaşması, yerine de Ali Yerlikaya’nın gelmesi.
Şimdi, medyamızın en azından bir bölümündeki genel beklenti, daha önce bazı bölümleri Sedat Peker tarafından da ifşa edilmiş olan Süleyman Soylu hakkındaki iddiaların saklanamayacak şekilde ortaya dökülmesi.
Kişisel olarak benim böyle bir beklentim yok. Ayhan Bora Kaplan meseleyi ne kadar büyütmek isterse istesin, ne kadar çok isimden resmi veya gayrı resmi ifadesinde söz ederse etsin, polis bu skandalı sınırlayacak, aynen Sinan Ateş cinayetindeki gibi tetikçi-azmettiriciden daha ileri noktalara gitmemesini sağlayacaktır. Boşuna hayal kurmamak lazım.
Ayhan Bora Kaplan’ın gözaltı gerekçesi bir kişiye işkence etmesi. Ama herhalde savcılık onun hakkında organize suçtan da soruşturma yürütüyor. Tahmin ediyorum Kaplan’ın ve avukatlarının bütün çabası, savcılık iddianamesinin sınırlı bir alandaki suçlamalarla yetinmesini sağlamak yönünde olacaktır. Kaplan kısa bir süre hapis yatacak, sonra da ‘yeni konjonktüre’ uyum sağlayacaktır.
Eğer Kaplan, mesela Sedat Peker gibi yapar, ‘Madem ben yanıyorum, sizi de yakarım’ diye düşünecek olursa meselenin gereksiz yere siyasallaşacağını polis de savcılık da gayet iyi bilir çünkü.
Kaplan’ın korumasının söylediği ‘konjonktür’ kelimesi, Latinceden geliyor ve bütün Batı dillerinde var. Aslında, bir biriyle ilgisiz gibi gözüken şeylerin aynı yerde kesişmesi, yolların birleşmesi gibi anlamlara geliyor. Daha çok uluslararası siyasette ve ekonomide kullanılıyor.
Türkçede sık sık yanlış anlamlara kullanıldığına tanık oluyoruz, koruma da aslında yanlış kullanıyor, söylemek istediği şey ‘Statüko değişti.’
Ben de merak ediyorum, sahiden değişti mi? Yoksa statükonun artık yeni temsilcileri mi var?
Statükonun temel değiştiğini ummak istiyorum ama henüz bu yönde bir şey görmedim.