Çocuk tecavüzü soruşturmaları ve züccaciyeci dükkanına dalan fil olarak bizler
Olay, kapsamlı biçimiyle ilk olarak gazeteci Timur Soykan’ın 17 Eylül günü BirGün gazetesinde yayınlanan yazısıyla ortaya çıktı.
İstanbul’da, geçmişte Çapa Tıp Fakültesi’nde çocuk psikiyatrisi ana bilim dalı başkanlığı yapmış, sonra FETÖ soruşturmasına uğrayıp 1,5 yıl hapiste kalmış ve üniversiteden ayrılıp özel muayenehane açmış olan Prof. Dr. Süleyman Salih Zoroğlu, hastası olan çocukları kendi anne-babalarına karşı taciz/tecavüz suçlamaları yöneltmeye zorlayan yöntemler kullandığı gerekçesiyle gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı.
Doktorun adı hemen ‘Doktor Kabus’ kondu. Çünkü kendisine hasta olarak gelen çocukların bir bölümüne(7 kişi), başka psikiyatristlerin nadiren koyduğu bir teşhisi koyuyor, onların ‘Çoklu kişilik bozukluğu’ (disosiyatif) olduğunu söylüyor, ne Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın ne de dünyada herhangi bir ülkenin çocuklar için izin verdiği bir yöntem olan düşük doz ketamin uygulanmasını hastaların ailelerine ‘tavsiye ediyor’ ve eğer aileler ketamini yasa dışı yollarla temin edip getirirse bunu çocuklara uyguluyordu.
Bu ilk haberin ardından doğal olarak bütün gazeteciler ve bu arada 10Haber ekibi de bu soruşturmanın detaylarını öğrenmek için harekete geçti. Savcılık gerçek büyük resmin ne kadarını görüyor söylemek zor ama biz gazetecilerin savcılıktan bile daha küçük bir dizi resim parçasına sahip olduğumuza, bir anlamda karanlıkta yol bulmaya çalıştığımıza kuşku yok.
Dün mahkeme oldukça kapsamlı bir yayın yasağı kararı aldı; sadece gizli soruşturmaya ilişkin bilgilerin değil konuyla ilgili her türlü haberin yayınlanmasını yasakladı. Açıkçası, konunun kapsamı ve özellikle de çocuklar söz konusu olduğu için bu yasağı ‘sansür’ diye niteleyecek değilim, aksine yayın yasağının yerinde olduğunu düşünüyorum. Ama tabii bu söylediğim yayın yasağının hiç sakıncası olmadığı anlamına gelmez. (Ayrıca yasağın herkese eşit uygulanması gerekir, bugün bir büyük gazetemiz yasağı çiğnemiş durumda.)
Bu yazıda, yayın yasağı kapsamına girmemeye çalışarak ama kamuoyunun da bilgi beklentisini göz önüne tutarak bazı somut durumlardan söz etmek ve madalyonun iki yüzüne birden bakmaya çalışmak istiyorum:
Çoklu kişilik bozukluğu ne kadar yaygın?
Meselenin temelinde ‘çoklu kişilik bozukluğu’ tanısı yatıyor. Psikiyatride bu tanı, örneğin kalp damar cerrahlarının anjiyo yapıp ‘Sizin kalbinizi besleyen damarlardan biri yüzde 80 tıkalı’ demesi gibi matematiksel bir kesinlik içermiyor. Aksine çok büyük belirsizlikleri içinde barındırıyor.
Örneğin Timur Soykan’ın konuştuğu çocuk psikiyatristi Prof. Dr. Ayten Erdoğan, 30 yıllık meslek hayatında çocuk tecavüzü vakaları dahil bir veya iki tane çoklu kişilik bozukluğu vakasıyla karşılaştığını söylüyor. Bizim 10Haber muhabirlerinin konuştuğu psikiyatristler de bu tanıyı nadir koyduklarını söylüyorlar.
Oysa halen tutuklu olan Prof. Dr. Salih Zoroğlu, yine 30 yılı bulan meslek hayatında böyle yüzlerce vakayla karşılaştığını söylüyor. O kadar ki, kendisi küçük çocuklar için ‘çoklu kişilik bozukluğu’ hakkında uluslararası bilim dergilerinde yayınlanan bir ‘skala’ da geliştirmiş, çok iddialı konuşuyor, ‘Bu skalayla seansın ilk birkaç dakikası içinde teşhis koyarım’ diyor. (‘Skala’dan kasıt, bir dizi soruya çocuğun verdiği cevaplardan hareketle oluşturulan bir ölçüt. Örneğin çocuk 15 veya 20 sorudan 12 veya 16’sına ölçüt doğrultusunda cevap veriyorsa, bu onun çoklu kişilik bozukluğuna sahip olduğu anlamına geliyor Prof. Zoroğlu’na göre.)
Prof. Zoroğlu’nun iddiasına göre çocuklardaki bütün çoklu kişilik bozukluğu (ÇKB) vakalarının yüzde 90’dan fazlası çocukların küçük yaşlardan itibaren yaşadıkları cinsel travmalardan kaynaklanıyor. Prof. Zoroğlu, Türkiye’de ensestin, aile içi tecavüzün çok yaygın olduğu iddiasında, hatta ‘Görülme sıklığı yüzde 18,4’ gibi büyük bir cümle de kuruyor. Yani ‘5 aileden 1’inde aile içi tecavüz var’ demeye getiriyor.
Düşünün, Prof. Zoroğlu’nun daha düne kadar ‘tedavi ettiği’ 7 hastası vardı, kendisinin ÇKB teşhisi koyduğu.
Öte yandan başka doktorlar, her tecavüze uğrayan çocuğun çoklu kişilik bozukluğu geliştirmediğini söylüyorlar. Yani ÇKB teşhisi almak, illa tecavüze uğramış olmak anlamına gelmediği gibi tecavüze uğramak otomatik olarak ÇKB’yi beraberinde getirmiyor.
Ketamin kullanılır mı?
Meselenin temelinde yatan ikinci konu, Prof. Zoroğlu’nun bu teşhis ve tedavi için ketamin adı verilen halüsinojen maddeyi kullanıyor olması.
Ketamin, esas olarak anestezistler tarafından sadece bazı ameliyatlarda kullanılan, kullanımı sıkı sıkıya denetlenen bir madde. Sıkı denetimin bir sebebi, bu maddenin sokakta da ‘kafa bulmak’ ve ‘uçmak’ için kullanılması.
Son yıllarda bazı depresyonların, bağımlılıkların ve travma sonrası stres bozukluğunun tedavisi için deneme amaçlı kullanımın önü açıldı ketaminin. Türkiye’de de Sağlık Bakanlığı, 2015’ten beri yetişkinlerde bu deneysel tedaviye (yine kısıtlı şartlarda, yeşil reçeteyle vs) izin veriyor. Ama 18 yaş altındaki çocuklara bu maddenin verilmesi kesin biçimde yasak.
Zaten bu sebeple Prof. Zoroğlu bu maddenin reçetesini yazmıyor veya kendisi temin etmiyor, ailelerden maddeyi yasadışı yollardan temin edip kendisine getirmelerini istiyormuş. (Nereden temin edeceklerini de söylüyormuş ailelere.) Sonra da ketamini kendi hazırladığı dozlarla çocuklara veriyormuş.
Bu madde zaten insanda disosiasyon yaratıyor. Yani tam da Prof. Zoroğlu’nun teşhisini koymak istediği şeyi.
Hastalarla mesafe kalmayınca
Bir üçüncü konu, Prof. Zoroğlu’nun meslek etiğiyle ilgili. Psikiyatristlerin uyması gereken en katı kuralların başında, hastalarıyla aralarındaki mesafeyi korumaları gelir. Psikiyatrist hastasıyla dostu veya anne-babası olarak değil doktoru olarak konuşmaktadır. Bu sınırın belirsizleşmesi, meslek etiğine uygun bulunmaz.
Oysa anlıyoruz ki Prof. Zoroğlu, hem hastaları hem de hastalarının yakınlarıyla ayrı ayrı WhatsApp yazışma grupları kurmuş. Bazı hastalarıyla sabaha karşı saatlerinde yazışmalar yapmış, bu yazışmalar şu anda onun aleyhindeki delillerin en önemlileri, çünkü hastalarını suça yönlendirdiği iddiası var.
Kaldı ki, bugün tutuklanmasına neden olan soruşturma, Prof. Zoroğlu’nun başından ilk kez geçmiyor. Son olarak bu yılın Mayıs ayında savcılık tarafından hakkındaki bir soruşturma nedeniyle ifadeye çağrıldığı, bu durumu da hasta yakınlarından oluşan WhatsApp grubuna son derece çirkin ifadelerle yazdığı anlaşılıyor. Çünkü Zoroğlu’nu savcılığa bir hastasının annesi şikayet etmiş. (Hasta, annesinin cinsel saldırısına uğradığını söylüyormuş.)
Peki ensest, aile içi tecavüz yok mu?
Bir an için kendinizi düşünün: Psikiyatristsiniz, karşınıza bir çocuk gelmiş danışan olarak. Bir süre sonra o çocuğun babası, amcası veya dayısının tecavüzüne uğradığını saptıyorsunuz.
Kaçınılmaz olarak olay bir noktada savcılığa ve polise intikal ediyor ve o andan itibaren o çocuğun ailesi belki de düşmanınız oluyor, onlar da sizi şikayete başlıyorlar, sizi ‘Çocuklarını manipüle etmek’le suçluyorlar.
Prof. Zoroğlu bugün başına gelenin tam da bu olduğunu öne sürüyor, avukatı ‘Suçlayanlar tecavüz şüphelileri’ diyerek medyaya hatırlatmada bulunuyor.
Daha vahimi var: Prof. Zoroğlu, geçmişte çok sayıda çocuğa taciz/tecavüz vakasında ya doğrudan mağdurun doktoru olarak ya da Adli Tıp bilirkişisi olarak rol almış bir kişi.
Eğer bugün onun teşhislerine dair ciddi bir şüphe belirecek olursa, geçmişte mahkemede karara bağlanmış olaylar ne olacak?
Türkiye ve medyamız, o bakımdan çok zorlu bir sınava, deyim yerindeyse ‘Züccaciyeci dükkanına dalan bir fil gibi’ girdi. Umarım buradan çıkmayı başarırız.
Savcılık çok hassas olmalı
Şimdi savcılık, bu hassas, deyim yerindeyse ‘Pandora’nın Kutusu’ gibi olan konuyu soruşturuyor. Mesele basit bir ‘FETÖ’cü doktor’ konusu olmanın çok ötesinde. Mesele onlarca, belki yüzlerce çocuğun hayatını, onların ailelerinin hayatını ilgilendiriyor.
Burada bir tercih yapılması da gerekmiyor: Ne küçük çocukların travmaları tedavisiz kalsın ne de çocukların hafızasına olmayan travmalar aşılansın. Ne çocuk tecavüzcüleri oluşacak bir boşluktan yararlanıp serbest kalsın ne de masum birisi tecavüzcü olarak hapse girsin.
Savcılık ve polis, mutlaka bilimsel destek de alarak bu soruşturmayı ve belki arkasından gelecek başka soruşturmaları yürütmeli.
Çünkü şu anda bütün toplumun ilgisi o savcıya ve savcılığa yönelmiş durumda.