Timur Soykan’dan yeni roman: Türkiye’deki politik iklim, polisiye için çok elverişli
Çoklu kişilik bozukluğu nedir? Sebep her zaman yaşanan cinsel bir travma mıdır? Nasıl tedavi edilir? Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Asena Akdemir, merak edilenleri 10Haber’e anlattı.
Türkiye bir haftadır gazeteci Timur Soykan’ın çocuk psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Süleyman Salih Zoroğlu hakkında yaptığı haberi konuşuyor. İddialara göre Zoroğlu, Türkiye’de 18 yaş altında kullanılması yasak olan bir ilacın yardımıyla hastası olan çocuklara çoklu kişilik bozukluğu (disosiyatif kimlik bozukluğu) tanısı koydu, onları aileleri hakkında çocuk istismarı suçlaması yapmaya teşvik etti. Zoroğlu bu suçlamalarla tutuklandı.
Bir haftadır olayın farklı boyutları çok sayıda yazıya konu oldu. En ilginç detaylardan biri de Zoroğlu’nun 30 yıllık meslek yaşamı boyunca yüzlerce çoklu kişilik vakasıyla karşılaştığını söylemesiydi. Oysa uzmanlara göre psikiyatride bu tanı oldukça nadir konuluyor. Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Asena Akdemir de bu görüşte: “30 yıllık meslek yaşamım boyunca Türkiye’de hiç disosiyatif kimlik bozukluğu hastasına rastlamadım.”
Dr. Asena Akdemir hem hastalık hakkında merak edilenleri anlattı hem de terapist-hasta ilişkisinin sınırları konusunda önemli uyarılarda bulundu.
Disosiyatif kimlik bozukluğu nedir?
Birden çok kişiliğin ya da kimliğin bir kişide olması anlamına geliyor. Genellikle altı yaş öncesinde ağır travma geçirmiş kişilerde görülüyor. Bu travmayla mücadele edebilmek için birey bir şekilde kendisi ile düşüncelerini, anılarını, duygularını, hareketlerini zihinsel olarak ayrıştırıyor. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nın (DSM) tanı kriterlerine göre disosiyatif kimlik bozukluğu diyebilmek için bireyde en az iki ya da daha fazla kişilik olması gerekiyor. Bireyin içinde hissettiği ayrı kişiliklere ‘alter’ adı veriliyor. Bu bozuklukta günlük olayların, kişisel bilgilerin ya da travmatik olayın hatırlanmasında da boşluklar oluyor. Yani bizim “amnezi” dediğimiz unutkanlıkların olduğu dönemler ortaya çıkıyor.
Alter kimlik konusunu biraz daha açar mısınız, ne tür kimlikler görülebilir?
Kişinin ihtiyacına göre her türlü kimlik olabilir. Örneğin cinsel taciz öyküsü olan biri, “Bunu ben yaşamadım, o yaşadı” diye bir alter yaratabilir. Altı yaşında bir çocuk, 65 yaşında bir insan, karşı cinsten biri… Alter herhangi bir şekilde ortaya çıkabilir.
“Gerçekte vaka sayısı, çoklu kişilik bozukluğu konusunda yapılan film sayısından muhtemelen daha az” diye hafif nükte ve eleştiri içeren bir görüş var. Siz meslek yaşamınızda böyle bir hastayla hiç karşılaştınız mı? Yayınlar hastalığın sıklığıyla ilgili ne söylüyor?
Literatürde sıklıkla ilgili binde 1 ile yüzde 1 arasında bir oran söyleniyor. Ben 30 yıllık hekimim, meslek pratiğimde Türkiye’de böyle bir hasta görmedim. Ama Amerika’da bir klinikte çalışırken el kullanımları, EEG’si (beyin dalgaları aktivitesinin elektriksel yöntemle izlenmesi) ve BT’si (bilgisayarlı tomografi) farklı olan hastalar görmüştüm. Türkiye’ye döndükten sonra uzun bir süre hastalara o gözle de baktım ama klinik pratiğimde bu şekilde hastaya yine de rastlamadım. Tabii bu, öznel bir durum, bana başvurmamış olabilirler.
El kullanımının farklılığını vurguladınız, bununla neyi kastettiniz?
Bir kişilikten diğerine geçildiğinde hastaların ilgi alanları, konuşma biçimleri, sesleri, tutumları, tercihleri değişebilir. Bu değişim dakikalar ya da günlerce devam edebilir. Değişimlerden biri de el kullanımı konusunda olabilir, örneğin sağ elini kullanan bir hasta, diğer kişiliği ön plana çıktığında sol elini kullanmaya başlayabilir.
Sosyal medyada birkaç psikiyatrın daha “Bugüne kadar hiç hasta görmedik” şeklinde beyanlarına rastladım. Türkiye’de sıklık konusunda bir çalışma var mı? Siz sık görülmemesinin sebeplerini nasıl açıklıyorsunuz?
Ben disosiyatif kimlik bozukluğunun sıklığına ilişkin ülke genelinde istatistik veren bir yayına bugüne kadar rastlamadım. Ülkemizde sık görülmemesini de travmanın niteliğiyle ilgili olabileceğini düşünüyorum. Amerika’daki vakaların yaşadığı travmalar çok ağır. Hatırladıklarım arasında dört-beş yaşlarında vajinasına sopa sokulmuş ve buna sistematik biçimde maruz kalmış bir hasta var. Tabii bu tür ağır travmatik yaşantılara artık ülkemizde de rastlanıyor, dolayısıyla disosiyatif kimlik bozukluğu bizde de daha sık görülür mü, doğrusu buna yanıt vermek spekülatif olur.
Disosiyatif kimlik bozukluğunun ortaya çıkması için yaşanan travmanın cinsel travma mı olması gerekiyor?
Öncelikle bu bozukluğun kişide ağır travma olmadan görülme ihtimali çok yok. Ama ille de cinsel travma şart değil, fiziksel ya da duygusal travmalar da disosiyatif kimlik bozukluğuna neden olabilir. Örneğin çok ağır dayaklar, çocuğun üzerinde sigara söndürme, duygusal ihmal gibi her türlü travma, olayı başlatabilir.
Disosiyatif kimlik bozukluğu, travmanın hemen ardından mı başlıyor yoksa daha sonra mı?
Travmanın hemen ardından değil de bir süre geçtikten sonra, en sık ergenlik döneminde görülüyor. Yetişkinlik döneminde de devam ediyor.
Başka psikiyatrik sorunlarla birlikteliği sık mı?
Evet, bu kişilerde depresyon, anksiyete bozukluğu, psikotik ataklar ya da madde kullanımı olabiliyor. Hatta genellikle bu sorunlarla doktora başvuruluyor ve disosiyatif kimlik bozukluğu tesadüfen tespit ediliyor.
Tanısı nasıl konuluyor?
Özel bir tanı yöntemi yok, tanı psikiyatrist görüşmesiyle konuluyor.
İlaç ya da hipnoz, tanıda yardımcı yöntem olarak kullanılıyor mu?
Ülkemizde psikiyatrik bir bozukluğun tanı aşamasında 18 yaş altındakilere herhangi bir ilaç verilmiyor. Tanı değerlendirirken hipnozu kullanan grupların olduğunu biliyorum. Ben kendi klinik oryantasyonumda bilişsel davranışçı terapi yapıyorum, hipnozdan hiç yararlanmıyorum.
Peki disosiyatif kimlik bozukluğu nasıl tedavi ediliyor?
Psikoterapi ile… Hastanın eşlik eden depresyonu varsa antidepresan, kaygısı yüksekse anksiyolitik, psikozu ön plandaysa antipsikotik kullanılabiliyor. Fakat esas tedavi, psikoterapiyle farklılaşmış kişiliklerin kaynaşmasını sağlamak.
Kaynaşma tam olarak nasıl yapılıyor?
Bu bozuklukta acı o kadar yüksektir ki kişi kendini ayrıştırmadan o acıyla mücadele edemez. Terapide ise diğer kişiliklerin tek bir kişilik haline getirilip birleştirilmesi hedefleniyor. Yani diğer kişilikler kayboluyor.
Terapiler uzun sürüyor mu?
Hastaya göre değişiyor. Hastalığın ömür boyu devam etme ihtimali olduğu için terapiler de yıllarca sürebiliyor. Kişinin travmasını tetikleyecek durumlar, mesela televizyonda bir taciz sahnesi hastalığı tetikleyebiliyor. Aslında anksiyete bozukluklarında da aynı durum geçerli, hastaya kaygıyla nasıl baş edebileceğini öğretiriz ama kaygı bozukluğu günün birinde herhangi bir tetikleyiciyle alevlenebilir.
Geçen hafta X hesabınızda terapist-danışan ilişkisinin sınırları konusunda bir paylaşımda bulundunuz. Onlardan biri “Terapistiniz sizinle ofis dışında sohbet amaçlı bulaşamaz” uyarısıydı. Terapistin uyması gereken diğer kurallar neler?
Her terapi eğitiminin içinde etik ilkeler öğretilir. Bir kere terapist, tıbbın etik değerlerine, ardından psikiyatriye özgü etik değerle uymak zorunda. Terapi sırasında hasta size bir güç verir ve siz bu gücü kötüye kullanmamak durumundasınız.
Etik değerlerden biri, bilginizin çok iyi olması. Yani hastalık tanısını, tedavisini nasıl yapacağınızı çok iyi bilmeniz, araştırmaları okumanız gerekiyor.
Bunun dışında terapistin yansız olması lazım, mesela gelen kişinin siyasi görüşü, dini, etnik kökeni, cinsiyeti, cinsel yönelimi, toplumsal-ekonomik durumu, yaşı gibi konularda bir farklılık göz etmemek gibi bir yükümlülüğünüz var. Sır saklama mecburiyetiniz de var, hasta-hekim ilişkisi içinde saklı tutulması gereken bilgiler asla açık edilmemeli. Terapist, hastanın yararına olabilecek bazı bilgileri, aile ya da başka hekimler ile paylaşabilir belki ama bunları kendi çıkarı için paylaşamaz. Mesela hastanızın kimlik bilgilerini, yüzünü onun onayı olmadan kongrelerde bile sunamazsınız. Hastanızla fotoğraf çektiremezsiniz ya da hastanızın fotoğrafını sosyal medyada paylaşamazsınız.
Sosyal ya da ekonomik fark etmez, her ne sebeple olursa olsun hastanızla sohbet amaçlı buluşamazsınız. Hastanızın dükkanına gidip alışveriş yapamaz, birlikte yemeğe gidemez, pastanede buluşup çay içemezsiniz… Ofis dışında buluşmanın tek istisnası fobiler için maruz bırakma terapisidir. Örneğin hastanızın asansör, köprüden geçme ya da köpek korkusu varsa maruz bırakma sırasında hastaya eşlik edebilirsiniz.
“Terapistiniz sizi evine davet edemez, size cinsellik ima edemez, beden teması yapamaz” diye de yazmışsınız…
Evet, hastanızla hiçbir şekilde cinsel anlamda bir yakınlık kuramazsınız. Ya da hastanıza çıkma, evlenme teklif edemezsiniz. Davet edeceğiniz ya da sevk edeceğiniz tek yer tanı ve tedavi sağlamak amacıyla hastane olabilir.
Hastaların terapist seçimi konusunda dikkat etmesi gereken başka konular var mı?
Kendilerine mantıklı gelmeyen durumları sorgulasınlar. Konulan tanı veya verilen tedavi akıllarına yatmıyorsa mutlaka ikinci görüş alsınlar. Bir hasta, doktorundan dinlenmeyi, tedavisinin düzgün yürütülmesini, kendisine vakit ayrılmasını talep edebilir. “Ben 10 dakikada muayene olmak istemiyorum” diyebilir ama devlet hastanelerinde çalışan hekimlerin bu konuda yapabileceği bir şey yok çünkü devlet onları 10 dakikada bir hasta görmeye mecbur bırakıyor. Son olarak tekrar vurgulayayım: Bir ruh hekimi, hastasıyla arasında tanı ve tedavi dışında bir ilişki türünün oluşmasına izin vermemeli. Hastasından muayene ücreti dışında herhangi bir karşılık beklememeli.