İşe girmeliyim, ilk maaşımı almalıyım ve hayata devam etmeliyim önyargısı damarlarımızda dolaşıyor. Kim bu yoldan farklı yollara girmiş biliyor muyuz? Hatta farklı yöntemleri destekleyen ülkeler, aileler olabilir mi?
Hayatınızın en zor sorularından birine cevap aradığınızı unutmayın. Özellikle okul hayatımızın son yıllarında ya da mezun olduktan sonra geçirdiğimiz en zor dönem olabilir. Çalışırken ya da emekli olduktan sonra da bu zor soruyla karşı karşıya kalacağınızı yaşayan biri olarak eklemek isterim. Bu soru her dönem karşımıza çıkacak; sırada ne var? Sadece ben değil, etrafımdaki yaşıtım veya benden daha genç olanlardan da nerdeyse her gün duyduğum bir soru bu.
Üniversite öncesi ve sonrasında yaşadığımız deneyimler ve öğrendiklerimiz bu sorunun cevabını ararken, bize her yaşta pusula olacaktır.
O yüzden en baştan (hatta daha okurken) iyi düşünerek başlamak, iyi hazırlanmak ve farklı şeyleri görmeye ve tecrübe etmeye odaklanmak iyidir diyorum. Farklı örnekler gördüm ve duydum, onların daha doğru olduğuna da ikna oldum.
Kariyer, yani iş yaşamındaki adımların, pozisyonların ve yarattığın değerin toplamı.
Yaptığınız / yapacağınız işler ve yarattığınızı düşündüğünüz değerler sizi mutlu ediyor mu?
Ya da belki de daha önemlisi kariyerinizi kim yönetiyor? gibi zor soruları da arkasına ekleyeyim.
Olmak istediğiniz işlere ve pozisyonlara gelince aradığınızı buldunuz mu? Ya da bulan varsa, bulanların formülü ne?
Üniversiteden çıkınca ilk işimiz, hemen iş bulmak ve para kazanmak. Ailemizin bizim için daha çok çalışarak, okul ve geçimimiz için sağladığı paraları yollamasını durdurmak, birinci önceliğimiz, hatta gerginliğimiz. Mezun olduktan sonra onlarca, yüzlerce CV yolluyoruz, her şirketin isteklerine ve ihtiyaçlarına göre CV’ler değişiyor, farklı şirketlerin aynı İngilizce testlerine giriyoruz. Farklı kişilerin aynı sorularına cevap veriyoruz. Görüşmeye girdiğimiz şirketlerin web sayfalarını inceliyor ve varsa orada çalışan arkadaşlarımızı arayıp çalışma ortamını, maaş düzeyini ve görüşmede ne sorduklarını öğrenmeye çalışıyoruz. Kendimizi beğendirmeye çalışıyoruz.
Herkesin, en başta kendimizin birinci önceliği mezun olduğumuzun ertesi günü işe başlamak, 10-20-30 ne önerirlerse evet demek, pazartesi o servise binmek. Kendimizi ne kadar tanıyoruz, ne istiyoruz düşünmek için vaktimiz yok. Çalışmalıyız, kazanmalıyız, ev bulmalıyız ve evdekilere ve arkadaşlara mutlu haberi vermeliyiz. Geciktikçe huzursuzlanıyoruz. Ya iş bulmazsam, ya eve ailemin yanına dönersem soruları kafamızda baskı yaratıyor.
Bize öğretilen bu, gördüğümüz ve ilham aldığımız tüm örnekler bunu yapmış ve başarı gelmiş gibi düşünüyoruz.
Sorgulamıyoruz, atlıyoruz gemiye. İş bulmalıyız. Hem de hemen.
Paylaştıklarım sadece üniversiteden taze mezun olup işe girenler için değil elbette, çalışırken ya da işten ayrılmaya hazırlananlar içinde bu sorular kafada dönmeye devam ediyor. Hiç bitmiyor.
İstisnaları var mı , onlar ne yapmış diye bakmıyoruz. İşe girmeliyim, ilk maaşımı almalıyım ve hayata devam etmeliyim önyargısı damarlarımızda dolaşıyor.
Kim bu yoldan farklı yollara girmiş biliyor muyuz? Hatta farklı yöntemleri destekleyen ülkeler, aileler olabilir mi?
Etrafımda gördüğüm ya da duyduğum ilham verecek örneklerle başlayalım; belki de başka bir kariyer / yaşam mümkündür.
Hafta sonu tanıştığım eski ve yeni arkadaşlarla yaptığımız sohbetler beni tetiklemiş olabilir. Taze taze paylaşmış ve kafamdakileri buraya dökmüş olayım. Kendi çocuklarım da benzer dönemlerden geçiyor ve ne kadar zorlandıklarını biliyorum.
Sanırım ilham veren örnekler, farklı ülkelerde yaşayan arkadaşlarımdan, çocukları ile ilgili duyduğum hikayeler.
İngiltere’de yaşayan 30 yıllık arkadaşımın iki kızı geçtiğimiz yıl üniversiteden mezun oldu. Biri lisansı diğeri yüksek lisansı bitirdi. İngiltere bu konuda iyi örnek olabilir. Gençler üniversiteyi bitirdikten sonra genelde ilk iş olarak sırt çantalarını toplayıp bir yıl boyunca dünyanın farklı bir ülkesinde çalışmaya ve öğrenmeye gidiyor. Okulda öğrendikleri dersleri yeterli görmüyorlar, dünyada ne olup bittiğini yaşamak ve deneyimlemek okul kadar önemli diyorlar.
Arkadaşımın kızlarından bir tanesi Avustralya’ya bir İngiliz ailenin yanına bebek bakıcılığı yapmaya, diğeri Amerika’ya bir akrabasının yanına uzun dönem kişisel asistanlık yapmaya gitti. Zaten üniversiteyi okurken ailelerinin yanından uzakta okudukları içinde başkasının evinde kalmak ve aslında okudukları bölümlerle ilgisi olmayan konularda çalışmak ve para kazanmak zor da gelmedi. Nerden mi biliyorum? Dönüşte birisiyle İstanbul’da buluşma, konuşma ve deneyimlerini dinleme şansım oldu.
Hatta döndükten sonra gençlerden birisi çok iyi bir yayınevinden hem de okuduğu yüksek lisans konusu ile ilgili çok iyi bir iş teklifi almasına rağmen kendi yapmak istediği iş olan festival yöneticiliği işini yapma kararı verdi. Aslında gelecekte ne yapmak ve ne olmak istediğine karar verdi, bugün hayatını kurtarmaya odaklanmadı. Şimdi ünlü rock müzik grubu ‘Blur’ ile dünya turnesinde ve şehir şehir gezip sahne arkasında işleri organize ediyor.
Burada ailenin bakış açısı ve tutumu da çok önemli. Onlar için çok normal ve yaşanması gereken bir deneyim. Çünkü kendileri de benzer deneyimlerden geçmişler ve çocuklarına sağlayacağı katkıyı çok iyi biliyorlar.
Yine bir iş gezisi için altı yıl önce gittiğim Tel Aviv’de neredeyse her mahallede bir girişim ofisi olduğunu görünce şaşırıp sormuştum. Nasıl bu kadar çok girişim çıkaran bir ülke oldunuz diye? Cevap tam olarak şöyleydi, gençler liseyi bitirdikten sonra kendi başlarına bir yıl boyunca çok kısıtlı bir parayla dünyanın farklı ülkesine gider, yaşar ve deneyim edinir. Ondan sonra üniversitede okuyacağı bölüme karar verir. İşte verilen o karar daha doğru olur. Hatta seyahatte birlikte oldukları ya da üniversitede birlikte okuduğu arkadaşlarından biri ile ortak girişim kurarlar. Ülkede tüm gençler nerdeyse bu yoldan geçer, her biri farklı ülkelerde farklı kültürleri, uygulamaları ve ihtiyaçları öğrenir. Gençlerin gezerken yaşadıkları bu farklı deneyimler farklı işler ve girişimlerin ortaya çıkmasını sağlar.
Liseden sonra başka bir ülkeye, kıtaya seyahatten bahsediyoruz. Şehirlerarası otobüs veya trenle üniversite yurduna gitmekten değil. Geçenlerde Milas Havaalanı’nda karşılaştığım ve ilk defa uçağa binecek bir gence İstanbul’a indikten sonra önce metroya, sonra da okul servisine nasıl bineceğini anlattığım sohbetimizi hatırladım. Üniversiteye girmek için iki yıl tüm gücüyle hazırlanan ve doktor bir ailenin yetiştirdiği gencimiz, havaalanından kazandığı çok yüksek puanlı üniversitesine gitmek için hiç hazırlık yapmayı düşünmemişti bile.
Çok sevdiğim girişimlerden birinin kurucusu, hayata bakışının dış işleri bakanlığının bir senelik Amerika bursuyla lise son sınıfı okumak için gittiğinde değiştiğini hep anlatıyor. Sonrasında Türkiye’ye üniversite okumaya geldiğinde ise bambaşka bir insan olarak yeni hayatına başlamış. Dediğim gibi bazı şeyler üniversite okumaktan ya da aldığımız derslerden çok daha fazla katkı sağlıyor. Erasmus programının da gençlere düşünsel olarak çok fazla katkı sağladığını ben çok gözlemledim.
Yine birlikte çalıştığım bir sivil toplum kurucusu ile yaptığımız sohbette, liseyi bitirdikten ve üniversitede istediği bölümü kazandıktan sonra kaydını dondurup Avrupa Topluluğu programıyla 8 ay Fransa’da çalıştıktan sonra üniversiteye başlamasının dönüm noktası olduğunu anlattı hafta sonu. ‘Üniversiteye başladığımda kendimi sanki yaşıtlarımdan 15 yaş ileride gibi hissetmiştim, anlattıkları ve yaşadıkları hiç ilgimi çekmiyor ve çok anlamsız geliyordu’ dedi. Belki de çok iyi okulları bitirdikten sonra, istediği ülkede, istediği işe, çok yüksek maaşlarla girebilecek olmasına rağmen burada kalıp mesele ettiği konuyu bu kadar tutkuyla çalışmasının nedeni, liseden sonraki o sekiz aylık çalışma deneyimidir.
Yine hafta sonu Antalya’da dağlık bir köyde yaşayan çiftten dinlediğimiz bir kariyer öyküsü. Bu yaz dağdaki köy evlerine, İstanbul’u gezerken çifti duyan ve ziyaret için uğrayan oradan da Mardin’e geçen Fransız bir gencin hikayesi. Fransa hükümeti, üniversiteden sonra gençlere ayda 500 Euro karşılıksız verip, 1 yıl boyunca istedikleri ülkeyi gezmelerini öneriyormuş. Karşılığında istedikleri ise yolculukta neler öğrendiklerini anlatan kısa bir yol raporu.
Farklı düşünmek ve farklı hayaller kurmak için ne kadar zaman ayırıyoruz. Farklı hikayeler yazmak için cesaretimiz var mı? Başkaları bizim kariyerimizi yazabilir mi?
Ne düşündüğümüzü ve ne istediğimizi kim bizden daha iyi bilebilir? Ne istediğimize ve istemediğimize ancak biz karar verebiliriz.
Kendimizi en iyi kendimiz tanıyabiliriz. Daha iyi tanımak ve neler olduğunu bilmek için de ‘merak’ en önemli şey.
Kariyer her zaman ve her yerde mümkün. Ne yapacağımıza ve ne için yapacağımıza biz karar verelim. O zaman daha iyi işler üretme şansımız olur.
26 Aralık 2024 - 2024 yılı Z Raporumu açıklıyorum
23 Aralık 2024 - Bir adım önden ve arkana bakmadan yürü
19 Aralık 2024 - Başla-ma-mak için ne çok sebebimiz var?
Tuğrul Ağırbaş Kimdir?
30 yılı aşkın süre ile Türkiye, Rusya ve CIS ülkelerinde FMCG alanında değişik görevler alan Tuğrul Ağırbaş, son 20 yıldır Efes’in global marka olma, satınalma ve birleşme projeleri ve yeni pazarlara giriş işlerini yürüten ekipte, büyüme odaklı projelere liderlik yapmıştır.
Pertevniyal Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Tuğrul Ağırbaş öğrenim hayatı boyunca Kapalıçarşı’da değişik alanlarda çalışarak, ticareti ve tüketici davranışlarını öğrenme şansına sahip oldu.
İş hayatına 1990 yılına Anadolu Efes’te Pazarlama uzmanı olarak başlayan Ağırbaş, sırasıyla Proje Geliştirme, Satış ve Pazarlama’da görev aldıktan sonra, son olarak da değişik ülkelerde 16 yıl boyunca Genel Müdürlük görevlerini sürdürdü.
Anadolu Efes’in Rusya operayonunu 10 yıl boyunca yönetti ve dünyanın en büyük bira pazarlarından biri olan Rusya’da satınalma ve birleşmelerle firma pazar payını ikinciliğe taşıyan ekibe liderlik yaptı. Türkiye,Rusya ve çalıştığı diğer ülkelerde büyüme odağıyla çok sayıda yeniliği ve markayı tüketicisiyle buluşturdu.
Efes Türkiye Genel Müdürlük görevini yürüttüğü dönemde ise, marka ve kurumun topluma katkısını büyütme amaçlı, pazarı büyütmeye yönelik, bira kültürü oluşturma ve inovasyon, kültür, sanat, turizm ve spor alanında çok sayıda projeye öncülük etmiş ve tüm paydaşlara katkı sağlayan stratejileri hayata geçirmiştir.
İnovasyon ve yeni ürünlerin hem hızını artırma hem de etkisini büyütme amaçlı, inovasyon ve kurum içi girişimcilik çalışmalarını yapılandırarak ve ekosistemdeki çok sayıda girişimle işbirliği kurarak, Efes’in Start-Up dostu şirket olması yönünde çalışmalara öncülük etmiştir.
Halen çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışı şirket ve girişimlere danışmanlık ve üst düzey yöneticilere koçluk yaparak sürdürmekte olan Ağırbaş, Türkiye’de kurumsal şirketlerin, girişimci kurumlara dönüşmesi vizyonu ile 2018’de kurulan ‘ Girişimci Kurumlar Platformu’nun danışma kurulu üyesi ve başkanıdır.
2022 sonunda, ortağı Zeynep Kurmuş ile birlikte, 40+ yaş ve kurumsal deneyimi olanlar için, birikmiş deneyim ve tecrübelerin yeni işlere ve girişimlere dönüşmesini sağlayan, üretim ve paketleme kampı Genwise girişimini hayata geçirmiştir.
Köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluma yayılacak yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için 2016’da kurulan Köy Okulları Değişim Ağı- KODA’nın yönetim kurulunda görev almaktadır.