21-11-2023
İsmet Berkan

Bir günde Arjantin olunmuyor… Demokrasinin fenalıkları

Bir günde Arjantin olunmuyor… Demokrasinin fenalıkları

Arjantin’de hafta sonu seçim yapıldı; TV tartışmalarıyla ünlenmiş, lakabı ‘Deli’ olan, herhangi bir siyasi partiyle bağı bulunmayan bir isim, Javier Milei Cumhurbaşkanı seçildi.

Milie, bütün gücünü sistem dışı ama en çok da siyaset dışı olmasından alıyor. Dünyanın sağında solunda çok gördüğümüz türden, bir anti-siyaset siyaseti ile seçmenin gönlünü kazandı.

Bu siyaset Donald Trump’ı Amerika’da iktidara getirdi. Jair Bolsonaro’yu Brezilya’da iktidara taşımıştı. Başka ülkelerde de çok etkili olabildiğini gördük.

Mevcut siyaset ve siyasal düzenin yürütücüsü siyasetçiler sorunları çözemez hale gelince, ortaya hemen ‘anti-siyaset’ siyasetçiler çıkıveriyor. Arjantin, bir anti-siyaset siyasetçisini seçmekte geç bile kaldı.

Ayn Rand’in ergen felsefesi

Biz Türkiye’de insanlara sıfat takmayı çok severiz. Bakın ben de Milei’ye ‘Anti-siyaset siyasetçisi’ sıfatını taktım. Bugün Türk medyasına bakacak olursanız Milie’den ‘Faşist’ diye söz eden de var, ‘aşırı sağcı’ diyen de, ‘sağ liberal’ diyen de… Oysa o, illa sınıflayacaksak Türkiye’de çok da bilinmeyen bir akımın, libertaryen akımın içinde olduğu anlaşılan bir isim. Ayn Rand’in temelde ergenlere hitap eden felsefesinden etkilenmiş.

Ama bence esas özelliği anti-siyaset siyasetini savunması. Ona popülist de diyeceğim ama Milei’yi ‘popülist’ olarak niteleyecek olursam, Arjantin’i son 40 yıldır yönetenlere ne diyeceğim? Onlar da popülistti.

Milei’nin seçilmesi, gerçekte bir sistem olarak demokrasinin çökmesi anlamına geliyor. Demokrasi, Winston Churchill’in ifadesiyle ‘Berbat bir yönetim sistemi ama ondan iyisini daha bulamadık.’

Devlet yönetimlerinin mutlaka ‘erdemli’ olması gerektiğini söyleyip, yönetim biçimleri üzerine ilk düşünen insanlardan biri, Yunanlı dev filozof Platon’du.

Platon’a göre demokrasi pek de iyi bir yönetim değildi

Platon’a göre en iyi yönetim, bir ‘bilge kral’ın ülkeyi yönettiği haldi. Bir monarşiydi ama taht babadan oğula geçmiyordu, her seferinde en bilge ve erdemli olan kişi kral yapılıyordu. 

Ama tabii öyle ‘bilge kral’lar sık sık karşımıza çıkmıyor. O sistem ister istemez yozlaşmaya başlıyor. Bu durumda ideal yönetim biçimi olarak Platon’un adlandırmasıyla ‘Timokrasi’ çıkıyor. Timokrasi bir çeşit oligarşi aslında; zengin ve seçkin sınıf ülkeyi yönetmeye başlıyor ama yönetirken kendilerini daha da zenginleştirmeye başlıyor.

Timokrasi böyle yozlaşınca kalabalıklar bu durumdan rahatsız oluyor ve ortaya ‘Halkın yönetimi’ anlamında ‘demokrasi’ çıkıyor. Demokrasilerin başlıca özelliği özgürlükleri gözetip herkesi eşit sayması. Bu eşitlik ve özgürlük, herkesin her şeyi yapabileceği anlamına gelmeye başlar, uzmanlıklar ve bilgi önemsizleşir. Yani sonunda bu özgürlükler yüzünden demokrasi de kaçınılmaz biçimde yozlaşır ve kaotik bir durum ortaya çıkar Platon’a göre.

Bu kaostan çıkışı, o kaosu kökten reddeden (anti-siyaset siyaseti yapan) bir ‘kahraman’ sağlar. Halk başta düzen geri geldiği için memnundur ama o ‘kahraman’ zaman içinde tiranlığa evrilir. İşte demokrasiden bile berbat olan yönetim biçimi budur Platon’a göre.

Sığır sayısı insan sayısından fazla ülke

Arjantin’e geri dönelim… Türkiye’de ne zaman bu ülkeden söz edilse, ‘Bir zamanlar dünyanın 7. büyük ekonomisi olan’ diye cümleye başlanır. Evet, ulusların zenginliğinin büyük ölçüde tarıma dayalı olduğu bundan 100 yıl öncesine kadar Arjantin çok zengindi. Ülkeyi büyük toprak sahipleri ve devasa sığır sürüsü sahipleri yönetiyordu. Sığır sayısı insan sayısından fazlaydı. Ama bu ülke bugün hala tarım ülkesi. Hala büyük toprak sahipleri ve sığır sürüsü sahipleri ülkeyi yönetmek istiyor. Hala sığır sayısı insan sayısından fazla.

Arjantin, modern tarihi boyunca bir ekonomik krizden diğerine atladı. Son kriz yine tarım kökenliydi. Salgından kötü etkilendi ülke, ardından da kuraklık vurunca et ve soya fasulyesi ihracatı azaldı. Bu da ülkenin son derece hassas olan döviz gelirlerini vurdu ve Arjantin bir kez daha iflasa sürüklendi. IMF’den borç ödemek için borç aldılar.

Merkez Bankası bağımsız olmayınca

Arjantin’de Merkez Bankası bağımsız değil. Olmadığı için de politikacılar 100 yıldır ne zaman sıkışsalar veya ne zaman seçim kazanmak isteseler Merkez Bankası matbaasına başvuruyor ve para basıyorlar.

Küçük komşusu Uruguay ekonomisini 4 kat büyütürken Arjantin ekonomisinin küçülmesi, yani halkın daha da yoksullaşması işte böyle gerçekleşti. 

Göreceksiniz, bütün bu sorunları kökten çözmeyi vaat eden Milei de aslında onlardan farklı olmayacak. Merkez Bankası’nı tamamen kapatıp Amerikan dolarını Arjantin’in milli parası yapacağını söylüyor ama bu ülkenin ekonomisini çevirecek kadar nakit doların olmadığı belli.

‘Herkes kendi kaderini yaşar yarim’

İster istemez o da ‘sanal dolar’ yaratacak. Bir gün vatandaş soracak: Nerede benim sanal dolarımın gerçek karşılığı? O gün Millei yönetimi de aslında çökecek. Arjantin bunu geçmişte yaşadı, kendi parasını bire bir dolara endeksledi, yine olmadı. Çünkü çözüm bu değil.

Milei, ‘Bakanlıkları kapatacağım, devleti küçülteceğim’ diyor ama göreceksiniz, devletin bir kanadı, özellikle de iç güvenliği sağlayan polisi ve ordusu büyüyecek. Bir noktada ülkesini polis ve askere dayalı yönetecek Milei ve o noktada polis veya askerden biri, ‘Ülkeyi ben yönetiyorsam sana ne gerek var’ deyip Milei’yi devirecek, ülke yeniden darbe yaşayacak.

Arjantin, bir günde bugünkü Arjantin olmadı. Ama korkarım artık yolun sonu geldi.

Sezen Aksu’nun şarkısı ‘Herkes kendi kaderini yaşar yarim’ diyor ama görüyorsunuz, 2 bin 500 yıl önceden öngörülmüş şeyler var, bunlardan kaçmayı başaranlar var, başaramayanlar var…

Para neyi ölçer? 880 liraya sütlaç…

Para neyi ölçer? 880 liraya sütlaç…

Sevgili arkadaşım Attila Köksal dün Twitter’da bir paylaşım yaptı. Paylaşıma yukarıda gördüğünüz fotoğraf eşlik ediyordu. Şöyle demişti Attila: ‘Paranın üç fonksiyonu vardır: 1. Bir ödeme (takas) aracı olmak, 2. Bir ölçü birimi olmak, 3. Bir birikim ve yatırım aracı olmak. Son iki yılda Türk Lirası maalesef ikinci ve üçüncü fonksiyonları kaybetti. Bu rastgele bir örnek. Artık bir ürünün doğru fiyatı nedir bilemiyoruz.’

Attila bu fotoğrafı bir yerde görünce dayanamamış almış ve altına bunları yazmıştı. Sabah baktım, paylaşım 1,5 milyondan fazla kez görüntülenmişti. Hatta bu sabah EkşiSözlük’te de konuşulur hale gelmişti.

Fotoğrafta görülen 880 liralık sütlaçlar anlaşılan İstanbul Havaalanında satılıyor.

10Haber ofisinde bazen canımız tencere yemeği çekiyor, dışarıdan ısmarlıyoruz ve 4 kişi üçer kap yemeğe bu tek kase sütlaça verilenden çok daha az para veriyoruz. 

12 kap yemek nerede, tek kase sütlaç nerede? Aslında havaalanına gitmeye gerek yok, tek bir hamburgerin 450 lira olduğu hamburgerciler, tek bardak kahveye 80 lira ödenen kahveciler, pizzaya 380 lira ödenen pizzacılar ve daha neler neler… 

Yani Attila haksız değil, para bir ölçü birimi olmaktan çıkmış durumda. Mesele pahalılık değil, ölçüsüzlük.

İyi Parti’den güzel bir TV dizisi olmaz mı?

İyi Parti’den güzel bir TV dizisi olmaz mı?

Göz ucuyla da olsa İyi Parti’deki gelişmeleri ve bitmeyen kavgayı takip ediyorum.

Havada uçuşan iddialara bakın: Kaybolan 132 milyon, genel başkanının ve akrabalarının banka hesaplarını kontrol ettirme iddiaları, tacizler, tecavüzler, parayla adaylık satma iddiaları…

Aslında mükemmel bir TV dizisi senaryosu çıkacak şeyler yaşanıyor bu partide.

Şaka bir yana, bir zamanlar ‘Eğer Ak Parti yüzde 30’un altına inerse, İyi Parti seçimden birinci parti olarak bile çıkabilir’ diye yazmış biri olarak söylüyorum: Herhalde Türk siyasi tarihinin en büyük hayal kırıklığından söz ediyoruz burada.

Kurulduğu günden beri kendine kimlik arayan, siyaset yapmamayı siyaset yapmak kabul eden, hep günü idare edip güzel nutuklar atan bir oluşumun bugün içine düştüğü hal çok hazin ama beklenmedik değil.

Meşhur laf, ‘Siyaset boşluk affetmez’ der ama belki şunu da eklemek lazım: Hiçbir siyasi başarı ve başarısızlık da boşuna değil.

OpenAI buharlaşacak mı?

OpenAI buharlaşacak mı?

Pazar günü anlatmaya çalıştım: OpenAI kâr amacı gütmeyen bir şirket ama onun içinde kurulan ve aynı ismi taşıdığı için kafa karıştıran bir başka OpenAI daha var, orası kâr amacı güdüyor.

İşte bu ikinci şirkete Microsoft 13 milyar dolar sermaye koydu ve onun yüzde 49 hissesine sahip oldu. Burada 770 kişi çalışıyor ve bugün onlardan 700’ü bir mektup imzalayarak ‘Eğer Sam Altman geri dönmezse biz de ayrılacağız’ dedi.

Yani OpenAI içinde insanlar olmayınca, yetenekli mühendisler ve bilgisayar bilimciler olmayınca bir anda buharlaşabilir bile. Şaka değil, geçen haftaya kadar 80 milyar dolar değer biçilen bir şirket OpenAI.

Çok çarpıcı bir Silikon Vadisi dramasını izliyoruz hep birlikte.