İşte İstanbul’da kiraların en çok arttığı 6 ilçe
2022'de bir araya geldiği sanayicileri stokçulukla suçlayıp yüksek faizli krediden yakınan bir iş insanını 'Alma abi alma' diyerek tersleyen TCMB eski Başkanı Şahap Kavcıoğlu'nun ardından dün ilk kez İSO ve TCMB yöneticileri bir araya geldiler.
Tarih 29 Temmuz 2022… Dönemin Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi’nin olağan toplantısına katıldı. Rutin konuşmaların ardından İSO Başkanı Erdal Bahçıvan ve diğer sanayiciler, TCMB’nin politika faizi yüzde 14 iken bankalarda yüzde 50’lere varan oranlarda kredi faizleriyle karşı karşıya kaldıklarını ve Eximbank’tan da yeterli kredi desteğini alamadıklarından yakındı. Toplantının bundan sonrası Kavcıoğlu’nun sanayicileri stokçulukla suçlayarak üstü kapalı tehditleriyle tarihi atışmalara sahne oldu.
Kavcıoğlu o toplantıda sanayicilere “Ucuz kredi kullanıp döviz ve araba alıyorsunuz, hepinizin listesi elimizde var” demişti. Şirketlerin ucuz kredi çekip 55 milyar dolarlık döviz aldığını tespit ettiklerini ve bu şirketlerin listesinin ellerinde olduğunu belirten Kavcıoğlu, döviz alanlara ucuz kredi vermeyeceklerini söylemiş, salonda buz gibi bir hava esmişti.
Kavcıoğlu o toplantıda sanayicileri ayrıca “stokçuluk yapmakla” da suçlamış, bunun üzerine İSO Başkanı Erdal Bahçıvan itiraz edip “Çok tehlikeli ithamlarda bulunuyorsunuz” deyince birden tansiyon yükselmişti.
Bir sanayicinin “Banka kredi için yüzde 36 faiz istiyor” demesi üzerine Kavcıoğlu’nun “Alma abi alma” sözleri “Özel bankalardan yüzde 22’nin üzerinde faizle kredi kullanmayın” sözleri toplantıya damgasını vurmuştu.
Bu toplantıdan sonraki süreçte sanayicilerle Şahap Kavcıoğlu bir daha bir araya gelmedi. İSO Başkanı Erdal Bahçıvan ve sanayiciler aylık toplantılarında finansmana erişemediklerinden yakınmakla yetindiler.
Aradan yaklaşık 1,5 yıl geçti. Hafize Gaye Erkan yönetimindeki TCMB, ardı ardına sanayicileri rahatlatan kararlara ve düzenlemelere imza atmaya başladı. İşte İSO ve TCMB yönetimleri de dün ilk kez İSO Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı’nda bir araya geldi.
Bahçıvan konuşmasında geçmiş dönemde rasyonel politikalardan uzaklaşan adımların yarattığı tahribatın sanayicileri olumsuz etkilediğini vurgulamadan geçemedi. “Geçmiş dönemlerden sarkan olumsuzluklar, iş hayatımızda hâlâ bazı açılardan varlığını koruyor” diyen Kavcıoğlu, yeni ekonomi yönetiminin reel ekonominin temsilcileriyle yoğun istişarelerde bulunarak ekonomide yeni bir dengelenme gayreti içinde bulunduğunu söyledi. “TCMB’nin yeni yönetimi yüksek enflasyonist bir süreç devraldı, bu dönemin ekonomide oluşturduğu farklı tahribatlar var; itibarlı bir program ve sabra ihtiyaç olduğu konusunda mutabıkız” diyen Bahçıvan’ın konuşmasında öne çıkanlar şöyle:
-İSO olarak bizim için öngörülebilirliğin en önemli kurumu olarak Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ve ilkeli duruşunu önemsiyoruz.
-Yüksek enflasyon dönemlerinde uzun vadede çok ciddi bedeller ödendiği gerçeğini kabul etmeliyiz.
-Türkiye’nin uzun ve kısa vadeli fon sağlaması, son dönemlerde ortaya çıkan olumsuz görüntü nedeniyle sıkıntıya girmişti, güven ortamının CDS’lere düşüş olarak yansıması değerli.
-Önümüzdeki aylarda Türkiye’ye yönelik hızlı bir kaynak akışı beklemekteyiz, böylece reel sektörün finansmana erişiminde ciddi iyileşme olacağını düşünüyorum.
-Yatırım taahhütlü kredilerin en azından belli sektörler için de olsa uygulamaya konacak olması çok değerli.
-OVP’nin başarılı olması önemli, mücadelenin mihenk noktası enflasyonu yenmek; emtia piyasasında durgunluğun gidişata olumlu etkisi olacak.
-İhracatçı sanayicimizin en önemli iş ortağı ve finansal paydaşı olan Eximbank’ın kaslarının çok daha güçlendirilmesi gerekiyor.
-İhracatçının finansmanı önünde oluşabilecek engellerin kaldırılması konusunda TCMB’nin destekleyici kurum olmasını bekliyoruz.
-Kalkınma Bankamızın Türkiye’nin uzun vadeli sanayi finansmanı konusunda en önemli kurumu haline getirilmesini savunuyoruz, amaçlanan noktaya gelmesi çok gecikti.
-Biz TL’nin değerinin düşmesine dönük ve yüksek volatilite konusunda hassasız.
-Bazen TL’yi gereğinden fazla değerli kılan Merkez Bankası politikalarının da Türk reel sektörünün rekabet gücünü nasıl azalttığını biliyoruz.
-TL’nin gereğinden fazla değerli kılınmasına da, TL’nin değerinin gereğinden fazla düşürülmesine de karşıyız.
-Umuyoruz ki fon girişlerinde hız artacak, TCMB’nin rezerv artış politikasıyla desteklenerek, kurdaki aşırı oynaklığın önüne geçebilecek desteklerin oluşmasına kaynak sağlayacak.
-Serbest piyasanın sağlıklı işlemesini engelleyen düzenlemelerin kaldırılmasını olumlu karşılıyoruz ancak ihracatçıya döviz bozdurma zorunluluğu devam ediyor.
-Seçici kredi uygulamasında atılan adımlar olumlu, uzun vadeli yatırım kredileri ile ihracat kredilerinde de benzer bir paket bekliyoruz.
-TCMB Başkanı’ndan talep etmek istediğimiz en önemli konu bürokratların ve sektör kurumlarının birlikte çalışacağı platformların oluşmasını sağlamasıdır.
Bahçıvan’ın ardından kürsüye gelen TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan, meslek kuruluşlarının sivil toplumun en önemli örgütlü yapıları olarak aynı zamanda kamusal nitelik de taşıdığını ve bu açıdan perspektiflerinin sanayicilerle paylaşılmasına büyük önem verdiklerini dile getirdi.
Fiyat ve finansal istikrarın sağlanmasının nihai çıktısının, yüksek, verimlilik artışlarından faydalanan, sürdürülebilir ve oynaklığı düşük bir büyüme olduğunun aşikar olduğunu belirten Erkan, “Enflasyonun yüksek ve oynak olduğu durumlarda, amaç, ‘doğru’ politika tasarımlarıyla kararlı bir şekilde dezenflasyon sürecini devam ettirmek ve sürdürülebilir büyüme için gerekli olan büyüme kompozisyona ulaşmak olmalıdır” dedi.
Sürdürülebilir ve kaliteli bir büyümenin önündeki en büyük riskin varlık fiyatlarındaki oynaklık olduğunu kaydeden Erkan, “Varlık fiyatlarındaki oynaklığın da yüksek ve oynaklığı artmış enflasyondan kaynaklanıyor olması, enflasyon ile mücadeleyi her zamankinden daha elzem hale getirmiş bulunmaktadır. Bu konuda tüm paydaşlarda ve karar alıcılarda aynı algının oluşması ve mücadeleye dair olan kararlılık, enflasyonla mücadelede başarının ön koşuludur. Önceliğin dezenflasyon olması son derece önemlidir ve mücadelenin olmazsa olmaz ilk koşulu, bu ortak algı ve farkındalıktır” diye konuştu.
Erkan, enflasyonla mücadelenin ikinci olmazsa olmaz koşulunun, doğru dezenflasyon politikalarının devreye sokulması halinde öngörülebilir enflasyon patikasının toplum geneli ve özellikle fiyat koyucular tarafından kabul ve itibar görmesi olduğuna dikkati çekerek, “Mevcut şartlar altında devrede olması beklenen cari yıl ve gelecek 3 yılın enflasyon öngörüleri, fiyat koyucuların fiyatlama ve bütçeleme süreçlerine temel teşkil ettiği oranda bu değerlerin yakalanması mümkün olan en düşük maliyet ile sağlanabilecektir. Bu patika gösterge olarak kabul görmediği oranda dezenflasyonun maliyeti artacak ancak bu durumda da patika üzerinde/yakınında enflasyon gerçekleşmesi amacından taviz verilmeyecektir. TCMB’nin hedeflerine varma konusundaki kararlılığına olan güvenin yüksekliği, bu patikaya oturmamızı kolaylaştıracak ve dezenflasyonun toplumsal refah maliyetini çok düşük düzeylere çekebilecektir” diye konuştu.
Ortalaması yüksek, sürdürülebilir ve oynaklığı düşük milli gelir büyümesinin olmazsa olmaz koşulu olan düşük enflasyonun, tek başına fiyat istikrarından çok daha geniş anlamda bir istikrara tekabül eder hale geldiğini dile getiren Erkan, Türkiye’nin artık bu istikrardan taviz verme lüksünün kalmadığını vurguladı.
“Özellikle büyükşehirlerde, kiralık ev ilanlarındaki fiyat artışlarında belirgin yavaşlama sinyalleri alıyoruz”
TCMB Başkanı Erkan, enflasyon görünümüne ilişkin bazı tespit ve öngörüleri de paylaştı.
Enflasyondaki yükselişten sonra, politika kararları etkilerinin devreye girmeye başlamasıyla beklentilerde ve beklenti dağılımında iyileşme işaretlerinin belirmeye başladığını anımsatan Erkan, şöyle devam etti:
“Gelecekte enflasyonun ne olacağına dair beklentilerdeki düzelme, fiyat oluşumuna da yansımaktadır. Nitekim, fiyatlama davranışlarında da olumlu bazı gelişmeler yaşanıyor. Otomobil, beyaz eşya ve mobilya gibi para politikasından daha çok etkilenen ürün gruplarında fiyat artış hızı azalmakla kalmadı, uzun bir süreden sonra ilk kez indirimler görülmeye başlandı. Firmaların talepteki aşırılığın geri çekildiğini görerek fiyat indirimlerine başlamaları, hem tüketiciler için hem de rekabet ortamı için oldukça sevindiricidir. Attığımız adımlarla birlikte özellikle büyükşehirlerde, kiralık ev ilanlarındaki fiyat artışlarında belirgin yavaşlama sinyalleri alıyoruz. Parasal aktarım sürdükçe bu gözlemler daha da yaygınlık gösterecektir. Özetlediğim bu görünüm altında, enflasyonun ana eğiliminde de bir gerileme başladı. Kasım ayı öncü göstergeleri de aylık enflasyondaki gerilemenin devam edeceğine işaret etmektedir.”
Enflasyon Raporu’nda da belirtildiği gibi yıllık enflasyonun mayıstaki baz etkisiyle tepe noktasına ulaştıktan sonra 2024’ün ikinci yarısında gerileyeceğini bildiren Erkan, baz etkilerinin ötesinde, enflasyondaki düşüş sürecinin birçok kanalla kendini göstereceğini ve bu süreç boyunca iki önemli gelişmenin yaygınlık kazanacağını söyledi. Söz konusu gelişmeleri sıralayan Erkan, şunları kaydetti:
“Birincisi, tüketicinin gelirinin değer kaybını engellemek için yaptığı ve tüketimdeki aşırılığı oluşturan kısım ortadan kalkacak. Aynı eğilim, altın, döviz ve gayrimenkul fiyatları üzerindeki baskının da yavaşlamasına yol açacak. İkincisi, döviz kurundaki istikrarın da katkısıyla aylık enflasyon üzerindeki şoklar azalarak maliyetlere ilişkin öngörülebilirlik artacak. Öncelikle dayanıklı mal gibi finansal koşullar ve beklentilere daha da duyarlı ürün fiyatlarında şimdiden hissetmeye başladığımız yavaşlama genele yayılarak devam edecek. Örneğin, otomobil ve beyaz eşyada son aylarda uzun zamandan sonra tekrar talebi canlandırmak için indirimler yapıldığını görmekteyiz. Bu süreç esnasında, mal gruplarına ek olarak, maliyet gelişmelerini daha hızlı yansıtan ulaştırma ve yemek hizmetleri gibi hizmet gruplarında da fiyatlama davranışları normalleşecek. Firmaların haftada veya iki haftada bir fiyat değiştirildiği bir dönemden, dezenflasyon sürecinde fiyatların daha uzun süre geçerliliğini koruyacağı bir döneme geçeceğiz. Bu da enflasyonun ana eğiliminde hissedilir bir gerilemeye yol açacak.”
TCMB Başkanı Erkan, yapısı gereği yılda bir kere fiyatın güncellendiği kira ve eğitim gibi kalemlerde de manşet enflasyon geriledikçe daha kademeli bir yavaşlamanın görüleceğini ve bu tür kalemlerde dezenflasyonun 2024 yılı sonu ve 2025’te daha hissedilir hale geleceğini aktardı.
Başlangıç koşullarının oluşmaya başladığını gördükleri emlak fiyatlarının enflasyonun gerisinde kalmaya başlayan artışlarının ve yeni kiralık fiyatlarında yatay seyrin de döviz kuruyla birlikte enflasyon beklentilerinin daha da iyileşmesine yol açacağına dikkati çeken Hafize Gaye Erkan, “Sonuç olarak, farklı sektörlerde farklı hızlarda gelişen enflasyondaki yavaşlamanın yılın ikinci çeyreğinde daha genel bir hal alarak hem üretici hem de tüketici fiyatlarında hissedileceğini öngörüyoruz.” dedi.
TCMB Başkanı, büyüme dinamiklerine ilişkin de değerlendirmelerde bulundu. Erkan Türkiye’nin geçirdiği ekonomik gelişim süreci sonunda artık büyümenin niteliğine odaklanması gereken bir noktaya ulaştığını, yüksek ve oynak enflasyonun ise bunun önündeki en önemli engel olduğunu, bu bağlamda talepteki dengelenme sürecini ekonominin sürdürülebilir gelişimi için anahtar nitelikte gördüklerini dile getirdi.
Erkan, “Yatırım, tüketim ve tasarruf arasında tercih yapan ekonomik oyuncular, göreli fiyatlar oynaklık sergilediğinde, uzun vadeli ve büyümeyi istikrarlı hale getirecek kararlar yerine daha kısa vadeli bir perspektife yönelmek durumunda kalır. Bu da uzun vadeli kararların gerektirdiği istikrar ve sürekliliği azaltarak ekonomide verimlilik artışları ve kaynak dağılımı üzerinde risk teşkil ediyor. Dezenflasyon öngörülebilirliği artırarak sanayimizin potansiyelinin gerektirdiği uzun vadeli kaynakların oluşmasını sağlayacaktır. Böylelikle reel sektör yatırımlarının ve teknolojik adaptasyonun ekonomik büyümeye olan katkısının kalıcı olarak artmasını hedefliyoruz. Tüm bu süreç boyunca kredi gelişiminin doğru bir hız ve kompozisyonda olmasını öngörüyoruz. Stratejik bir perspektifle hem finansmana erişim hem de finansman maliyet konusunda parasal sıkılaştırmanın doğru kalibrasyonunu yaparak gereken tedbirleri dezenflasyonla uyumlu olacak şekilde alıyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
Enflasyonun yüksek büyümenin maliyeti olduğu konusundaki yanlış algının, özellikle belli enflasyon eşik düzeyleri üzerinde büyümenin sürdürülebilirliğine çok ciddi engel teşkil ettiğine dikkati çeken Erkan, şunları kaydetti:
“Dolayısıyla fiyat istikrarı ve bununla pekişecek olan finansal istikrar, sürdürülebilir büyümenin olmazsa olmazıdır. Bununla birlikte dezenflasyonun her koşul ve durumda kaçınılmaz olarak büyümeden feragat yoluyla gerçekleşeceği yönündeki yanlış algı ve kaygılar kamuoyunda zaman zaman ifade edilmektedir. Oysa enflasyonun yüksek ve oynak olduğu durumlarda, enflasyon belli eşik değerlere gerileyene kadar, ‘doğru’ politika tasarımlarıyla büyümeden asgari düzeyde ödün vererek dezenflasyon süreci başlatılabilir. Büyüme-enflasyon ödünleşimi ise ancak enflasyondaki ‘aşırılık’ devre dışı bırakıldıktan sonra gelinen eşik değerlerde devreye girecektir. Bu noktada amaç, kararlı bir şekilde dezenflasyon sürecini devam ettirmek olmalıdır. Bu aşama daha zorlu bir dezenflasyon sürecine karşılık gelmekle beraber doğru politika tasarımları ve yeterli kredibilite ile çözülmeyecek enflasyon problemi yoktur. Para politikası adımlarımızın hedeflediğimiz etkilerinin tam olarak ortaya çıkmasının belli bir zaman alacağının bilincindeyiz. Öte yandan, söz konusu adımların olumlu etkilerini güçlü şekilde gözlemlemeye başladığımızı da ifade etmek isterim.”
Erkan, 2023 yılının ilk yarısında, kredi kartları ve taşıt kredileri öncülüğünde, bireysel kredi büyümesinin tarihsel ortalamaların oldukça üzerine çıktığını belirterek, aldıkları seçici kredi tedbirleri sonucunda, temmuz ayından itibaren bireysel kredilerde normalleşmenin başladığını söyledi.
4 haftalık büyüme oranlarının, bireysel kredilerde, zirveye çıktığı nisan ayı başındaki yüzde 7,4’ten, 17 Kasım itibarıyla yüzde 2,1’e gerilediğine işaret eden Erkan, şunları kaydetti:
“Bu oran, taşıt kredilerinde yüzde 1,4’e inerken, ihtiyaç kredilerinde yüzde 1,3 civarında nispeten yatay seyretmektedir. Gerek tüketim gerekse borçlanma aracı olarak kullanılan bireysel kredi kartı ise yüzde 4 ile görece yüksek bir hızda seyretmekle birlikte, daha ılımlı bir patikaya doğru ilerlemektedir. Böyle olması ekonominin gelişim seyri içinde doğaldır. Politika adımlarımızın kredilerde yeterli finansal sıkılığı sağladığını değerlendiriyoruz. Bu noktada, aldığımız son karar sonrasında bireysel kredi kartı azami faiz oranlarında ve üye iş yeri azami komisyon oranlarında bir değişiklik olmayacağını sizlerle paylaşmak isterim. Bireysel kredilerde israf ve enflasyona yol açan aşırılık giderilirken, ticari krediler ise süreklilik göstererek üretim kapasitesine katkıda bulunmaktadır.
2023’ün ilk yarısında görülen hızlanmanın ardından, ticari kredi büyümesi mayıs ayı sonunda durma noktasına gelmişti. Gerek öncesindeki aşırılık gerekse sonrasındaki ani duruş hem firmalarımız hem de bankacılık sistemi için sağlıklı değildir. Bu değerlendirme ışığında hızla harekete geçerek piyasa mekanizmasının yeniden tesisini sağladık. Böylece, reel sektöre Türk lirası cinsinden kredi akışının toparlanmasıyla ticari kredi büyümesi dengeli ve sürekli bir yapıya kavuşmuştur. Kredi piyasası mekanizmasının işlevselliğindeki iyileşme, özel ve kamu bankaları ayrımında da kendini göstermiştir. Özel bankalar da ticari kredi büyümesinde etkin bir rol üstlenir hale gelmiştir.”
Erkan ayrıca haziran ayı öncesinde ticari kredilerin ağırlıklı olarak KOBİ segmenti firmalara tahsis edilirken, son aylarda bu dağılımda da bir normalleşme gözlemlendiğini bildirdi.
Kurumsal firmaların, finansmana erişimi iyileşirken ticari kredi kullanımlarındaki payının arttığını dile getiren Erkan, “Mayıs-haziran döneminde durma noktasına gelen yatırım ve ihracat kredileri, temmuz-eylül döneminde toparlanarak altı katın üzerinde bir artış göstermiştir” dedi.
Erkan, TCMB aracılığıyla kullandırılan reeskont ve yatırım taahhütlü avans kredilerinde bu dönemde belirgin bir artış gözlendiğini aktardı. Reeskont ve yatırım taahhütlü avans kredilerinin ticari kredi kompozisyonuna hedeflenen yönde önemli bir katkı sunduğunu hatırlatan Erkan, “21 Temmuz ve 12 Eylül’de ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetler reeskont kredisi günlük kullanım limitinde yapılan güncellemelerle günlük limitler önceki düzeyine göre toplamda 10 kat artırılarak 3 milyar lira seviyesine yükseltilmiştir” değerlendirmesinde bulundu.
TCMB Başkanı Erkan, reeskont kredisi kullanımında yüzde 30 ilave ihracat bedeli satış koşulunun kaldırıldığını ve reeskont kredi vadesi boyunca verilen döviz almama taahhüdünden, ithalat ödemeleri kapsamındaki döviz alımlarının istisna tutulduğunu vurgulayarak böylelikle, kredi erişiminde çok önemli bir gelişim sağlandığını söyledi.
Geçen hafta reeskont kredileri ile yatırım taahhütlü avans kredilerine yönelik yeni düzenlemeler yaptıklarını ifade eden Erkan, şöyle devam etti:
“Bu kapsamda, ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetler reeskont kredilerinde toplam faiz maliyetine üst sınır getirdik. İskonto oranını azami yüzde 25,93’te sabit tuttuk. Bu, kredi faizlerinin seviyesi düşünüldüğünde, ihracatçımıza sunulan çok güçlü bir destektir. Reeskont kredilerinin yüzde 75’inin firmalara ilave teminat maliyeti oluşturmadan verilmesini hedefliyoruz. Bu konuda önemli bir mesafe kaydedildi. Eximbank’ın sermayelendirilmesi ve teminat niteliğinin çeşitlendirilmesi üzerinde ilgili taraflarla çalışıyoruz. Ayrıca, ticari bankalarımızın reeskont kredilerindeki payının artırılması üzerinde de duruyoruz.
Buna ek olarak, yatırım taahhütlü avans kredisi uygulama çerçevesini yeniden yapılandırarak 3 yıl boyunca toplam 300 milyar Türk Lirası limit tahsis ettik. Yatırımlara ilişkin süreci ilgili kurumlarla birlikte stratejik bir çerçevede yürütmekteyiz. Yeni çerçevesiyle güçlendirilmiş yatırım taahhütlü avans kredisi (YTAK) programıyla cari dengeye katkı verecek ve dolaylı etkileri döviz kuru ve fiyat istikrarı üzerinde hissedilecek alanlarda üretim kapasitesinin artışını hedefliyoruz. Bu kararlarımızdan da anlaşılacağı üzere, firmaların finansmana erişimini ve finansman koşullarını desteklemeye devam etmekteyiz. Sağlanan bu imkanlarla sanayicilerimizden beklentimiz yatırımlara ağırlık vermeleri, uygulanan programa ve Türkiye’ye her koşulda destek olmaya devam etmeleridir.”
Erkan, “Türk Lirası’na geçiş zamanı gelmiştir. Bunun en doğrudan yansımalarını mevduat gelişmelerinde görüyoruz. Türk Lirası tasarruf araçlarına ve özellikle vadeli mevduata olan talep artmıştır. 17 Kasım itibarıyla sadece 12 hafta içerisinde, Türk Lirası mevduat 1,7 trilyon Türk Lirası artarken, kur korumalı mevduat 601 milyar Türk Lirası ve döviz cinsi mevduat da yaklaşık 3 milyar dolar gerilemiştir” bilgisini verdi.
Türk Lirası’na geçişi kuvvetlendiren sadeleştirme adımlarının, milli para ile tasarrufu özendirerek para politikasının etkinliğini artırdığına işaret eden Erkan, Türk Lirası mevduat güçlenirken ve kur korumalı ile döviz cinsi mevduatın gerilediğini, rezervlerin de çok güçlü bir artış eğiliminde olduğunu dile getirdi. Erkan, şunları kaydetti:
“17 Kasım itibarıyla, brüt uluslararası rezervler, mayıs sonuna kıyasla 36 milyar dolar artış göstererek 134 milyar doların üzerine çıkmıştır. Bu aynı zamanda son 9 yılın da en yüksek seviyesidir. Yakın dönemde rezervlerde gözlenen artışta Batılı fon girişlerinin de etkisi görülmüştür. Son dönemde uygulamaya koyduğumuz politikalarla kısa zamanda önemli bir aşama kaydettik. Piyasalarda öngörülebilirlik artmaya başladı. Sıkı parasal duruş ve makro ihtiyati sadeleşmeyi içeren politika normalleşmesi, CDS primini önemli ölçüde etkilemiştir.
Mayıs ayında 700 baz puan seviyesinde olan 5 yıllık CDS primi, yakın coğrafyamızı etkileyen jeopolitik gelişmelere rağmen 339 baz puan seviyelerine kadar gerilemiştir. Türkiye’ye olan yatırımcı güveni finansman koşullarında belirgin bir iyileşmeye yol açmakta, bu da döviz kurundaki istikrara önemli bir katkı sunmaktadır. Beklentilerin iyileşmesi sürecinin bir parçası olarak, döviz kuru oynaklığında kayda değer bir düşüş gözlenmekte. Bir ay vadeli dolar/Türk lirası opsiyonların ima ettiği oynaklık, mayıs ayında kaydedilen yüzde 60 civarından, keskin bir düşüşle yüzde 10 seviyesinin altına gerilemiştir.”
Gerek parasal sıkılaştırma gerek sadeleştirme adımları sayesinde getiri eğrisinin normalleştiğini ve sabit getirili Türk Lirası varlıklara olan iç ve dış ilginin önemli ölçüde arttığını bildiren Erkan, “Türk Lirası’na geçiş zamanının geldiğine uluslararası yatırımcıların da inanmaya başladığını rapor, beklenti, ilgi ve girişler üzerinden izlemekteyiz. Ülkemiz varlıklarına olan talebin artmasıyla fiilen girişlerin de artmaya başladığını görüyoruz. Girişlerin makro finansal istikrarı güçlendirerek, zamana yayılarak gerçekleşmesini öngörüyoruz. Önümüzdeki dönemde de rezervlerimizdeki artışı kalıcı kılarak Türk lirası varlıklara olan dış talebin gelişimini ülkemiz için en iyi şartlarda tesis eden bir anlayışla destekleyeceğiz” diye konuştu.
“TL’ye geçiş zamanının geldiğine inanıyoruz” diyen Erkan, “Bunun en doğrudan yansımalarını mevduat gelişmelerinde görüyoruz” şeklinde konuştu. Enflasyon patikasına dair “algı, kabul ve itibar” üçlüsünün, enflasyonun bu patikaya oturabilmesi için çok önemli bir araç ve kolaylaştırıcı faktör olduğunu ifade eden Erkan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz üzerimize düşeni yaptığımız ve yaptıklarımız üzerinden bizi değerlendirip bu patikaya olan inancınızı pekiştirirseniz, enflasyonu bu patika üzerinde oturtup dezenflasyonu minimum maliyetle gerçekleştirmemiz mümkün olabilecektir. Biz üzerimize düşeni yaparken şu ya da bu sebeple ‘algı, kabul, itibar’ üçlüsü devreye girmiyorsa, enflasyonu daha yüksek bir maliyetle de olsa bu patikaya oturtmaya azimli ve kararlıyız.”
Bu arada TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan dün Dünya Bankası ve Uluslararası Finans Kurumu’nun (IFC) üst düzey yöneticileri ile bir araya geldi. Görüşmede; Dünya Bankası Avrupa ve Orta Asya bölgesi Başkan Yardımcısı Antonella Bassani, Türkiye Direktörü Humberto Lopez ve IFC Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Asya Bölgesi Altyapı Yatırımları Başkanı Wiebke Schloemer de yer aldı. Dünya Bankası Türkiye’ye mevcut 17 milyar dolarlık finansmana ek olarak 18 milyar dolar daha finansman sağlayacak.