04-12-2023
İsmet Berkan

Kara para cennetinde yaşayıp kara paranın hesabını sormak

Kara para cennetinde yaşayıp kara paranın hesabını sormak

Bizim kanunlarımız kara parayı ‘Bir suçtan elde edilen gelir veya servet’ olarak tanımlıyor.

Batı Avrupa ve Amerika’nın kanunları ise kara parayı ‘Vergisi ödenmemiş gelir ve servet’ olarak tanımlıyor. Yani, Türkiye’nin Batısında kara paranın tanımı çok daha geniş.

Bazılarına göre bu iki tanım arasında fazla fark yok. ‘Suçtan elde edilen gelir, zaten vergisi ödenmemiş ve ödenemez gelirdir’ deniyor.

Tartışma çok uzun ve teknik, oraya girmeyeceğim.

Mesele şu: Vergi dairesine beyanda bulunup ‘Ben şu kadar gelir elde ettim, vergisini vermek istiyorum’ dediğinizde, kimse size bu gelirin kaynağını sormuyor.

Merkez Bankası’nın açıkladığı ödemeler dengesi istatistiklerine göre 2022 yılında ülkemize tam olarak kaynağını bilemediğimiz 26 milyar dolar para girdi.

Bu parayı sahipleri TL’ye çevirdiği için, o sayede hesaplayabiliyoruz. 

Ama malum, ülkemizde Amerikan dolarına dayalı bir ekonomi de var. Yani alış verişler dolar üzerinden yapılabiliyor.

Dolayısıyla bir de hiç TL’ye dönüşmeyen, dolar cinsinden gelip dolar cinsinden tedavülde duran ve elden ele geçen para var. Onun miktarını hiç bilemiyoruz.

‘Yastık altı dolar’ diye bir kavramımız var.

Bir örnek vereyim: Bir arkadaşım evini satacaktı, alıcı da Türki Cumhuriyetler kökenli birisiydi. Fiyatta anlaştılar. Alıcı, parayı ödemek için arkadaşımı havaalanında duran özel uçağına davet etti. Parası nakit olarak uçağın içinde duruyordu ve tahmin etmesi zor değil alış verişe konu para çok ciddi miktarda bir paraydı. Arkadaşım evini o kişiye satmaktan o anda vazgeçti.

Bir başka zengin tanıdığımdan örnek vereyim: İki yıl önce kendisine milyonlarca euro değerinde bir tekne almak istedi. Beğendiği tekne için sözleşmesini imzaladı, ardından teknenin parasını yurt dışına transfer etti. Ama para alıcı bankadan geri döndü. Yabancı banka, ‘Bu paranın kaynağını ve vergisinin ödendiğini bize kanıtlayın, ancak o zaman parayı kabul ederiz’ diyordu. Milyonlarca Euroyu yurt dışına transfer etmek, para burada bir bankada hazır durduğu halde, haftalar sürdü.

Türkiye ile Batı Avrupa’nın para düzenlerinin ve bankacılık uygulamalarının farkını bundan iyi anlatan iki örnek bulamam.

Bizde para sistemin dışında kolayca el değiştiriyor, orada sistemin içinde para ödemek için bin dereden su getirmek gerekiyor.

Son Seçilbank olaylarına bakın. Onmilyonlarca dolar, çoğu zaman bankadan çekilerek ama bazen bankadan çekildiğine dair bir kayıt olmaksızın nakit olarak el değiştiriyor.

Burada konuşulan paranın tamamı vergisi ödenmiş helal gelir veya servet olduğu varsayılsa bile (ki konuşulan paranın sadece bir bölümü için bunu söyleyebiliriz) sahipleri parayı sistem dışına çıkartmaktan ve sistem dışı kazanç beklentisine girmekten hiç çekinmiyorlar. Çünkü biliyorlar, diyelim yatırdıkları paraya kendilerine vaat edilen faizi aldılar, o ekstra parayı kolayca yeniden sisteme sokabilecekler.

İşi kara parayı yakalamak olan Mali Suçları Araştırma Kurumu MASAK’ın raporlarını okuyorum. Bu kurumun müfettişleri, mesela Seçil Erzan olayında dönen paranın kaynağını hiç merak etmemiş. Peşinen günahlarını almayayım, belki bir sonraki raporlarında bu konuya eğiliyorlardır ama sisteme bunca parayı nakit olarak sokan insanların tekinde bile ‘Acaba bu paranın kaynağı ne’ diye sorulmaması bana tuhaf geldi. Benzer bir durum vergi için de geçerli elbette. Acaba Maliye Bakanlığı, sistemden gelir elde ettiği söylenenlere vergi ödemeleri için inceleme yapıyor mu?

Dilan ve Engin Polat adlı iki sosyal medya fenomeni ve güzellik salonları sahibi için kopartılan kara para gürültüsünün yarısı Seçil Erzan olayında kopmadı.

Gazeteci Murat Ağırel, günlerdir banka hesaplarını yasa dışı bahis sitelerine kullanmaları için kiraya veren üniversitelilerden söz ediyor. Merak ediyorum MASAK bu konuda ne yaptı acaba?

Ülkemizde onlarca yabancı suç çetesi lideri yakalandı Ali Yerlikaya İçişleri Bakanı olduğundan beri. Bu yakalananların bir kısmı 250 bin dolara konut alıp Türk vatandaşlığına geçmişti, kalanı ise geçmeye hazırlanıyordu.

Peki ama onların paraları nasıl geldi Türkiye’ye? Bu konutları nakit parayla mı aldılar, yoksa banka aracılığıyla mı transfer ettiler? Kendi ülkelerinde aranan bu kişilerin bankacılık sisteminden geçtiğini hiç sanmıyorum, paralar çanta içinde geldi.

Daha ilginci şu: Bu paralar başta söylediğim 26 milyar dolarlık kaynağı belirsiz döviz girişine dahil değil; aksine onlar konut almaya geldiği için ülkemize giren ‘legal yabancı sermaye’ kapsamında.

Türkiye, ‘Gelen yeter ki dolar olsun’ diyor ve gelen her paraya kucak açıyor.

Ama işte görüyorsunuz bu para hepimizin ahlakını nasıl bozuyor…

Tira Moru’nun peşinde bir ömür…

Tira Moru’nun peşinde bir ömür…

Bizans’ta soyluların ve kilisenin rengi mordu. Ama herhangi bir mor değil, ‘Tira Moru’ diye bilinen mordu bu.

Tira Moru, Fenikelilerin bugünkü Lübnan’ın Sur kentinde bulunan kentlerinin isminden alıyor adını.

Tam olarak nasıl bir yöntemle elde edildiği bilinmiyor ama bazı deniz salyangozlarından elde edildiği sanılıyor.

Bu renk, antik çağda öyle bir tutkunun rengiydi ki, söylendiğine göre bu renkte boyaların değeri altının değerinden bile fazlaydı.

Yine söylendiğine göre bu rengi elde etme yöntemi, yani rengi oluşturmanın sihirli formülü, 1453’te İstanbul feth edildiğinde kayboldu. O zamandan beri bu renkte boya yapılamıyor.

Rengi Bizans mozayiklerinde görüyoruz ve günümüz teknolojisi bu rengi kimyasal yöntemlerle üretmemize izin veriyor ama o eski yöntemi bilemiyoruz.

Bilemediğimiz için, örneğin Hristiyanlık resmi rengini bu mordan kırmızıya değiştirdi. (Ama Rum Ortodoks Kilisesi hala moru kullanmaya devam ediyor.)

Belki bilemiyorduk demeliyim. Ömrünü bu rengi orijinal yöntemiyle yeniden üretmeye adayan insanlar var. İşte onlardan biri Tunuslu Muhammed Ghassen Nouria, antik formülü yeniden bulduğunu düşünüyor.

Bunca iç karartıcı haber içinde bir rengin peşinden yapılan dedektiflik belki içinizi açar. Haberi 10Haber’de de var, buradan da BBC’nin haberini okuyabilirsiniz.

Hasan Arat’a başarılar ve bol şanslar

Hasan Arat’a başarılar ve bol şanslar

Beşiktaş kendine yeni başkanını seçti: Hasan Arat.

Daha önce adaylığını koyduğunda büyük olasılıkla onun seçileceğini yazmıştım zaten. Hasan Arat, dünkü kongreye katılan bütün Beşiktaşlılar gibi iyi bir Beşiktaşlı.

Ama işi zor. Çünkü muazzam bir borcu ve muazzam bir moral bozukluğunu devralıyor.

Yıldırım Demirören’in başkanlığı bırakmasından beri, daha doğrusu onun mirasından başlayarak Beşiktaş tarihinin en ağır ekonomik bunalımlarından birinin içinde yaşıyor.

Demirören’in ardından gelen yönetimler (Fikret Orman ve Ahmet Nur Çebi) bu ekonomik bunalıma kalıcı birer çare üretemediler, hiç kuşkusuz iyi niyetliydiler ama yaptıkları hatalar nedeniyle mevcut ekonomik sorunları daha da büyüttüler.

Hasan Arat, şirket yönetim tecrübesiyle umarım Beşiktaş’ın mali sorunlarını kalıcı biçimde çözecek ve kulübü daha da büyütecek bir kurumsal yapıyı oluşturmayı başarır.

Şansa ve iyi dileklere çok ihtiyacı var.

İsrail’in savaş çaresizliği

İsrail’in savaş çaresizliği

Ateşkes sona erdi ve İsrail yeniden insafsızca Gazze’ye saldırmaya başladı.

Bu devletin tarihinde daha önce görmediğimiz bir şeye tanıklık ediyoruz bu son Gazze saldırılarında: İsrail’in ne askeri ne de siyasi hedefleri gerçekçi.

Gerçekçi olmadığı için de artık saklanamaz bir çatışma var İsrail içinde. İsrail ordusu başka telden çalıyor, hükümetin başbakanı başka telden.

Bu uyumsuzluk da beraberinde insafsız bir kitle katliamını getiriyor maalesef.

İsrail’deki bölünmüşlük ve bu siyasi bölünmüşlüğün içinde sürdürülen bu radikal savaş, korkarım bu bölgede çok büyük ve kalıcı istikrarsızlıklara neden olacak.

İsrail, kendi kendini çok büyük bir çıkmazın içine soktu.