Reis Gıda, ramazanın sonuna kadar zam yapmayacak
İktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez, 2021 Eylül'den 2023 ortalarına kadar uygulanan ekonomi politikası nedeniyle daha çok para kazanmak isteyenlerin ponzi fonlarının çekiciliğine kapılarak paralarını saçma sapan işlere yatırdığını yazdı.
Hazine eski Müsteşarı ve Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mahfi Eğilmez bloğunda kaleme aldığı “Son 3 yılın ekonomi politikası” başlıklı yazısında Merkez Bankası’nın faiz indirimiyle başlayan ve kur korumalı mevduata (KKM) geçişin ekonomi üzerindeki ağır etkilerini yazdı. Eğilmez faiz indirimleri başladığında bunun ekonomi açısından büyük bir sorun yaratacağı uyarısında bulunduklarını anlatarak sonuçta ağır bir faturayla karşı karşıya kalındığını söyledi. Gelinen noktada uyarıları sırasında kendilerine kızanların ve karamsar tablo çizmekle suçlayanların faizler yükseltilmeye başladığında en önde gittiğini yazan Eğilmez’in yazısı şöyle:
2021 Eylül ayında enflasyon yüzde 19 iken ve yükselme eğilimi gösterirken Merkez Bankası, daha önce defalarca denenip hiçbir zaman başarıya ulaşmamış bir yola girerek yüzde 19 olan politika faizini düşürmeye başladı. Bunu yapmasının altında yatan neden faizi düşürünce enflasyonun da düşeceğine olan inançtı. Bu hamle politika faizi yüzde 8,5’e ininceye kadar aylarca devam etti. Bankalar da Merkez Bankası’nın bu uygulamasına uygun biçimde hem mevduat hem de kredi faizlerini düşürdü. Böylece tasarrufa negatif reel faiz uygulama dönemi başladı ve bunun sonucu olarak kredi faizleri enflasyonun altına indi.
Bu gelişme Türkiye’de ucuz kredi döneminin kapısını açtı. Parası olanlar paralarının satın alma gücünü faizle koruyamayacağını görünce konut, araba veya diğer malları satın almaya yöneldiler, parası olmayanlar ise ucuz krediden yararlanarak kredi alıp ve konut, araba, diğer malları satın aldılar. Faiz ile borsa genellikle ters yönlü hareket ettiği için faiz düştükçe insanlar borsaya daha fazla yöneldiler, borsa hızla yükseldi. Bu kez borsaya ilgi daha da arttı. Bütün bunları yetersiz bulup da daha çok kazanmak isteyenler Ponzi fonlarının çekiciliğine kapılıp ve paralarını saçma sapan işlere yatırdılar.
Paranın değeri düştükçe paradan kaçış hızlandı, restoranlar, kafeler dolmaya herkes metroyla, otobüsle gideceği yere arabasıyla gitmeye başladı. Dövize yönelişi önlemek için faizi artırmak yerine bir yanlış daha yapılıp kur korumalı mevduat hesabı (KKM) icat edildi. Enflasyon yükseldiği için ücretli kesim ve gelirini enflasyon kadar artırma yeteneği olmayanlar kaybetmeye başladılar. Sonuçta orta sınıf yok oldu. Bu arada tüketime dayalı bir büyüme yakalandığı ve onun etkisiyle işsizlik azaldığı için sorun yokmuş gibi algılandı. Sanal bir refah ortamı yaratıldı.
Bu gidişin sonu olmadığı, bu şekilde büyümenin sürdürülebilir olmadığını ilk önce yabancı yatırımcılar ve finans kuruluşları gördüler ve önce doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını kestiler sonra da borç vermeyi minimum düzeye indirdiler.
2023 ortalarından bugüne kadar gelen ekonomi politikasının özeti:
Hükümet, bu gidişin kötü olduğunu fark ettiğinde enflasyon yüzde seksenlere dayanmış TL, dolara karşı büyük değer kaybı yaşamıştı (2021 Eylül’ünde 1 USD = 8,40 iken 2023 ortasında 1 USD = 23.633 olmuştu.) Bu gidişin sonunun kötü olduğu fark edilince Haziran 2023’de ekonomi yönetimi değişti ve Merkez Bankası faiz artırmaya başladı. Bankalar da yine Merkez Bankası’nı izleyerek mevduat ve kredi faizlerini artırmaya yöneldiler. Bu durumda borcu olanlar ödeme vadesi geldiğinde daha yüksek faizlerle kredilerini yenilemek zorunda kaldılar.
Faizler artmaya devam ettikçe konut ve otomobil alımı düşüşe geçer, borsaya ilgi azalır, insanlar paralarını toparlayıp mevduata yönelmeye başlarlar. Tüketim mallarına olan talep düşüşe geçince büyüme de gerilemeye başlar yavaş yavaş işsizlik artışa geçer. Orta sınıf yok olduğu için bu çöküşü dengeleyecek kimse kalmamıştır. Tam tersine büyümedeki düşüş ücretliler ve gelirini ayarlayamayanlar için daha ciddi bir çöküşün habercisi olur.
Eskiden bu ilk dönemin hovardalığının bedelini ödemek ve çöküşten çıkmak için IMF yardıma çağırılırdı ve IMF de aşağı yukarı bunları yaptırır ama ekonomiyi desteklemek için de borç verirdi. Şimdi IMF ve dış destek olmaksızın bunlar yapılmaya çalışılıyor. Merkez Bankası’nın politika faizini artırmaya başlaması ve KKM’den çıkış çabaları bile ülkenin risk primini (CDS) 300’ün altına çekmeye yetti. Merkez Bankası faiz artırmaya başlamadan önce CDS primi 834 baz puandaydı, bugün 286 baz puanda. Aradaki 548 baz puanlık fark uygulanan irrasyonel politikanın maliyetidir. Bu fark Türkiye’ye yüksek dış borçlanma faizi ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının kesilmesi şeklinde mal oldu.
Şimdilerde esnaf, faizlerin artırılmasının kendilerine ağır bir fatura yüklemeye başladığından şikayet ediyor. Bunların olacağını ilk faiz düşürme ve KKM’ye geçiş hamlesi sırasında ve sonrasında defalarca söyledik, bıkmadan usanmadan yazdık anlattık. Toplumun çoğunluğunun sesi çıkmadı hatta bazıları bize kızdı, karamsar tablo çizmekle suçladı, faizleri düşürmenin enflasyonun düşmesini sağlayacağını savundu. O zaman bize kızanlar şimdi bizden önde gidiyor ve faiz indiriminin ve KKM uygulamasının yanlış olduğunu söylüyor. Haklılar, bu konuda güzel bir atasözümüz var: “İki yanlış bir doğru etmez.”
Bazen, ekonomi bilmesek bile, Atasözlerimizi hatırlasak yanlış yapmaktan ve hatada ısrar etmekten kurtulabileceğimizi düşünüyorum.