İnci Taneleri: Geçmiş gelip ayağına takılıyor
Yılmaz Erdoğan'ın senaryosunu yazdığı ve başrolünü üstlendiği 'İnci Taneleri' ilk fragmanıyla kadınları öfkelendirdi. Tepkiler henüz yayınlanmamış diziye dair önyargılardan çok Yılmaz Erdoğan'ın almadığı sorumluluğunaydı.
Kanal D’de yayınlanan bir dizi fragmanı… Ekranda Yılmaz Erdoğan’ı görüyoruz. Polisler eşiğinde elleri kelepçeli bir şekilde araca götürülüyor. Arkadan da bir haber programının sesi geliyor: “İstanbul’da akıl almaz olaylar zincirine bir yenisi daha eklendi.” Sonra bir başka ses devam ediyor: “Bir öğretmen kendisi gibi öğretmen olan eşini öldürdü.”
Etraf kalabalık, elleri kelepçeli Yılmaz Erdoğan’ı herkes yuhalıyor, öğrenciler olduğunu anladığımız genç kızlar kötü bakışlar atıyor. O sırada Erdoğan’ın buğulu sesinden şu sözleri duyuyoruz: “Senin aşkın değil sadece, failin olmak da varmış…” Sonra Erdoğan’ın “kıyamet, cennet, yaşamak pahasına ölmek, mezar soğukluğundaki ranza” sözcüklerini arka arkaya sıraladığı cümleler eşliğinde hapse girdiğini görüyoruz. Öldürülen kadının kim olduğunu bilmeden, ismini dahi duymadan, sadece erkeği dinlediğimiz bir fragman bu.
İzlediğimiz bu fragman Yılmaz Erdoğan’ın senaryosunu kaleme aldığı ve “İnsanları birbirine bağlayan pamuk ipliği üzerine bir hikâye” olarak tanımladığı ‘İnci Taneleri’ dizisinden. Senarist Erdoğan yıllar sonra cezaevinden çıkan Azem Yücedağ karakterini de canlandırıyor. Üstelik Yılmaz Erdoğan bu proje üzerinde iki yıldır çalışıyormuş.
Bir dakika on saniyelik bir fragman. Hikâyenin geri kalanına, nasıl anlatılacağına dair fikrimiz olmasa da adı bile anılmayan öldürülmüş bir kadın, katilin -en azından tanıtım ilk bakışta bunu hissettiriyor- kadını nasıl sevdiğine dair ‘romantik’ bir cümle kalıyor aklımızda.
Tabii ki hemen sonra izlediklerimiz kolektif hafızamızın ortak acı anılarını zihnimize dolduruyor: Adı bile olmayan kadınlar, “ölesiye sevdiği” için öldüren erkekler, mahkemede kendilerini “bir anlık öfke, cinnet hali ya da aşkı” bahane ederek savunan katiller…
Hadi birazcık hafızanızı zorlayın, durup bir dakika düşünün. Kadın cinayetlerini, üçüncü sayfaya sığdıran o haberleri anımsayın. Failin, kadını öldürmesine hep bir gerekçe sunulduğunu fark edeceksiniz. Cinayetin ‘nedenleri’ vardır, bu vurgulanır: Namus cinayetidir, erkek, kadını çok sevdiği için “kendine hakim olamamıştır” bazen “kara sevdadan” gözü döndüğü bile olmuştur.
Tüm bunları düşünürken “acıların kadını Bergen” düşüyor aklımıza. 30 yaşındayken altı kurşunla Halis Serbest tarafından öldürülen; Serbest’in “Seni mezarında bile rahat bırakmayacağım” tehdidi nedeniyle bugün kabri bile demir parmaklıklarla korunan; cinayeti daima aşkla anılan ve maalesef yalnız olmayan Bergen…
Tam da bu nedenle ‘İnci Taneleri’nin fragmanındaki o rahatsız edici cümle kadınları öfkelendirdi. Yeni başlayacak bir dizinin izleyicilerin dikkatini çekme motivasyonu elbette işin bir parçası. Ancak Türkiye Kadın Dernekleri Fedarasyonu’nun son verilerine göre 2023 yılının sadece ilk 11 ayında 399 kadın erkekler tarafından öldürüldüğü, kadın cinayetleri ve şiddetinin sistematik hale geldiği bir ülkede bu cümleler elbette tepki çekiyor, rahatsız ediyor. Çünkü acı bir gerçeği romantize ederek normalleştiriyor.
Belki dizi tamamen farklı bir bakış açısı sunacak, belki izleyicileri okkalı bir şekilde ters köşeye düşürecektir, şimdilik bilemiyoruz. Açıkçası çok da önemli değil. Zira bildiğimiz başka bir şey var. Yönetmen olarak Yılmaz Erdoğan da çok iyi bilir ki sinemada göstermenin sorumluluğu vardır. Göstereceğiniz her şey bir tercihtir. Nasıl gösterdiğiniz de. Fragman kurgusunda da bu sorumluluk bakidir.
Yönetmen Godard “bir kamera kaydırması ahlaki bir harekettir” diyerek göstermenin ne kadar büyük bir sorumluluk olduğunu söylemişti. Bir hikâye anlatıcısı kimi nasıl gösteriyor, hangi cümleleri kimin ağzından veriyor sorularının yanıtı tam da bu nedenle önemli. Ve ‘İnci Taneleri’nin ilk tanıtımı vesilesiyle gördük ki Yılmaz Erdoğan bu sorumluluğu alamıyor!